Fransa’da Toplumsal Hareketler-1

Sömürgeci vahşetin ve modern kapitalizmin anayurtlarından biri olan Fransa, aynı zamanda devrimlerin, tarihin ilk çağdaş Komünü’nün, sayısız kitle hareketinin ve grev dalgalarının da anayurdu ve laboratuvarıdır. Bu gerçek, Karl Marks’ın Nisan-Mayıs 1871’de kaleme aldığı Fransa’da İç Savaş broşüründeki -maalesef yarı yarıya unutulmuş bulunan- değerlendirme ve tezlerine günümüz bakımından ne(ler) ifade ettiklerine bir kez daha bakmamızı gerektirmektedir…

Zaman, yeryüzünü sallayan sismik dalgalanmalara olduğu kadar, toplumları da derinden sarsan kaçınılmaz fay kırılmalarına tanıklık ediyor… Sınıfsal parçalanmışlık biçimindeki fay hatları üzerine kurulu kapitalist dünya nizamının zorunlu sonuçlarıdır Fransa özgülünde yaşananlar.

Merkez üssününden hareketle, her jeolojik depremin enerji aktarımıyla etrafı sarsıp yayılma hali büyük toplumsal-sınıfsal olaylar için de geçerlidir aslında.

Yerkabuğunun derinlerinde birikerek yıkıcı hale gelen enerji hareketleri gibi, sınıflı toplumların da diplerinde mayalanan ve zamanla da çıkış kanalları bulan tahripkâr enerji birikimleri vardır.

Kapitalist egemenliğin yarattığı ardışık krizler, bir aşamadan sonra “maskeli balodan ürkütücü dansa” geçilmesini beraberinde getiriyor. Dünya ölçeğinde olduğu gibi Fransa çapında da saldırganlaşan mali sermaye cephesi, bir tarihsel-toplumsal meşrûtiyet ifadesi olan karşı öfkeyi harekete geçiriyor. Bu olgusal gerçeklik, büyük sermayenin uzun zamandır “alttaki Fransa” da birikegelen dip enerjinin yakıcı gazını kontrollü biçimde alma gibi muhtemel düzenbazlıkları içerse bile, durum aslında tam da budur…

Sömürgeci vahşetin ve modern kapitalizmin anayurtlarından biri olan Fransa, aynı zamanda devrimlerin, tarihin ilk çağdaş Komünü’nün, sayısız kitle hareketinin ve grev dalgalarının da anayurdu ve laboratuvarıdır. Bu gerçek, Karl Marks’ın Nisan-Mayıs 1871’de kaleme aldığı Fransa’da İç Savaş broşüründeki -maalesef yarı yarıya unutulmuş bulunan- değerlendirme ve tezlerine günümüz bakımından ne(ler) ifade ettiklerine bir kez daha bakmamızı gerektirmektedir…

Öncesi bir yana, özellikle de 2016 yılından itibaren görünür hale gelen çok katmanlı kitlesel hareketler, taşıdıkları kapitalizm karşıtı nüveler ve mikro dinamizm nedeniyle kıta Avrupa’sının diğer yerellerini de etkileme potansiyeli taşımaktadır.

Bir dünya sistemi olan kapitalizmin eriştiği mevcut tehditkâr düzeyin Fransa yereli bakımından ne(ler) ifade ettiğini kabaca anlamak için son on yılın artan sınıfsal yarılmalarına bakmak dahi yeterli olacaktır.

Toplumsal gerçekliğin bir yüzünde, yalnızca pandemi süresince kârları % 32 ila % 250 oranında artan Bernard ARNAULT, Rodolf SAADE, Vincent BOLLORE ve Françoise BETANCOURT MEYER gibi tekel sahibi mülti-milyarderlerin palazlanışı görülürken, diğer yüzünde ise kimi zaman “eğitim reformu” ve “çalışma yasası”, kimi zaman da “sağlık” ve “emeklilik reformu” adıyla kent ve kır yoksullarına açık bir zorbalıkla empoze edilen neoliberal uygulamaların vahşi yüzü olanca yıkıcı sonuçlarıyla birlikte görülür.

2016 baharından günümüze dek yaşanan “Nuit Debout” (Gece Ayakta) eylemleri, “Sarı Yelekliler Hareketi”, sağlık ve ulaşım sektörlerinde hiç dinmeyen grev ve direnişler, pandemi zamanı boyunca dikte edilen katı karantina koşulları ve zorunlu aşı uygulaması gibi baskıcı politikalara karşı gelişen “Cumartesi eylemleri”, pandemi sonrası dönemde gerçekleşen uzun grev dalgası ve nihayet 19 Ocak’tan bu yana tanık olunan emeklilik reformu karşıtı devasa kitlesel direniş ve grevler sözkonusu gerçeğin doğrudan teyididir…

***

Fransız mali sermaye cephesinin her yıl artırdığı silahlanma bütçesi bu kez, Ukranya üzerindenden sürdürülen çok boyutlu savaş gerekçe edilerek çok daha astronomik düzeylere çekildi. 2030 yılına kadar nükleer olanlar da dahil; deniz, kara ve hava kuvvetlerinin bütün konvansiyonel silah stokları modernize edilip yenileriyle takviye edilecek. Kamuoyu ile paylaşılan silahlanma bütçesinin toplam tutar ise 413 milyar € gibi dudak uçuklatan bir rakam. Bir başka deyişle, savaş ekonomisine geçiş hazırlıkları demektir bu.

Emeklilik kasasında açık bulunduğunu söyleyen Fransız mali oligarşisinin bu devasa bütçeyi hangi türde bir faşizan otoriteyle ve kimlerin sırtına bindireceği, hangi sınıfsal katmanlara kemer sıktıracağı ise sır değildir.

Tüm bu olgu ve planlamaların diğer anlamı ise, sosyal-sınıfsal hareket ve mücadele dinamiklerin -maruz kalacakları sistemli baskı ve yoksullaşmaya koşut olarak- sendika ve sistem içi parti elitlerinin reformcu ufuk ve iradelerini de aşarak kapitalist sistem karşıtı, daha köktenci mecralara doğru evrilmesi yönünde olacaktır.

*

Bu seri yazı bağlamında, Fransa’daki toplumsal-sınıfsal yığın hareketlerinin (küresel ölçekli jeostratejik-jeopolitik kapışmalarla bağı içinde) yakın geçmişine, bugününe, iç yapısına, ideolojik-politik bileşimine, Avrupa ve dünyaya nasıl sirayet edebileceğine ve elbette evrilmesi muhtemel doğrultulara bakmaya çalışacağız.

Devam edecek