Sınıf Teorisi ve Partizan Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’nın ölümsüzlüğünün 50. yılında Frankfurt’ta “Geçmişten Günümüze Tarihsel Süreçleriyle Kaypakkaya’yı Anlamak” sempozyumu gerçekleştirdi.
Komünist önder Kaypakkaya’nın 50. Ölümsüzlük yılı vesilesiyle, Sınıf Teorisi ve Partizan’ın ortak düzenlediği anma faaliyetleri kapsamında planlanan sempozyumlardan biri, Frankfurt’ta kitlesel bir katılımla gerçekleşti. Partizan temsilcisi, Sınıf Teorisi Temsilcisi, Ertuğrul Kürkçü, Volkan Yaraşır, Selim Açan ve Faysal Sarıyıldız’ın konuşmacı olarak yer aldığı sempozyum, iki oturum biçiminde örgütlendi. Sempozyumun birinci oturumunda Partizan Temsilcisi, Volkan Yaraşır ve Selim Açan sunumlarını yaparken, ikinci oturumunda Sınıf Teorisi temsilcisi, Ertuğrul Kürkçü ve Fazıl Sarıyıldız sunumlarını gerçekleştirdiler.
Sempozyumun ilk oturumu, Komünist Önder Kaypakkaya şahsında, Bağımsızlık, halk demokrasisi, sosyalizm ve yüce komünizm davasında ölümsüzleşenler için yapılan saygı duruşu ile başladı. Moderatörün sempozyumun gidişatı ve günün anlamı üzerine yaptığı kısa bilgilendirmenin ardından ilk sözü Partizan Temsilcisi aldı.
Hesaplaşma, kopuş ve yeni bir yol olarak Kaypakkaya!
Tarihsel dönemde Kaypakkaya yoldaşın ideolojik-politik olarak 50 yıllık tasfiyeci, parlamenterist, revizyonist çizgilerle hesaplaşması konusunda somut veriler vererek sunumunu yapan Partizan Temsilcisi, Kaypakkaya’nın bu hesaplaşma sürecinde, komünist çizgide köklü kopuşu gerçekleştirdiğini ifade etti. Kemalist diktatörlük özgülünde, gerici devletin ideolojik-siyasal niteliğini ortaya koyması, Kürt sorununda berrak bir tutum alması, Kaypakkaya yoldaşın bu komünist çizgisinin sonucudur vurgusu ile konuşmasına devam eden Partizan temsilcisi, sahiplendiği komünist miras olarak Mustafa Suphi TKP si sürecini temel alarak açılımlar yaptı. “Ama Mustafa Suphi TKP si süreciyle, TKP-ML’nin kuruluş sürecinde, kurucu önderlerinin katledilmesi arasında bir benzerlik vardır. Mustafa Suphi’de, Kaypakkaya’da önderlik rollerini tam yerine getiremeden katledilmişlerdir. Bu durum komünist hareketin sürecini direk etkileyen bir durumdur. Mustafa Suphi katledildikten sonra, TKP çizgisi savruldu. Bir örnek olarak, Suphi döneminde Coğrafyamızda 5 ulus üzerinden bir değerlendirme yapılır. Kürtler, Ermeniler, Türkler, Rum ulusu ve Araplar olarak tespit edilir bu uluslar. Ama Mustafa Suphi sonrası TKP ye hakim olan sistem içi tasfiyeci çizgi, Kemalist devletin ideolojik-siyasal sınırlarına hapsolur ve sistem içi bir yol izler. Kaypakkaya yoldaşın Mustafa Suphi TKP sini komünist miras olarak sahiplenmesi, tamda bu tasfiyeci anlayışla arasında derin farkı ortaya koyması anlamında önemlidir.” Sözleri ile konuşmasını sürdüren Partizan temsilcisi, Kaypakkaya yoldaşın tarihsel kopuşunu, 68-73 kesitindeki gelişmeleri, ideolojik-politik tutumları ortaya koyarak sunumunu tamamladı.
Yıkıcı bir teori-yıkıcı bir pratikle devrimin güncelliğini aramaktır Kaypakkaya!
Sempozyumun ilk oturumunda ikinci söz hakkını alan Volkan Yaraşır, Kaypakkaya’nın komünist çizgisine vurgu yaparak, Kaypakkaya’nın yıkıcı teori ve pratiği üzerine açılımlar yaptı. “İbrahim Kaypakkaya, bu topraklarda devrimci komünist bir ruhu ve devrimci komünist bir çizgiyi temsil eder. Bu “durum” ölümünden yarım asır geçmesine rağmen böyledir. Hatta manası ve derinliği bu yıllar içinde artmıştır. İbrahim Kaypakkaya, teori ve pratiğiyle ayrıştırıcı, ihtilalci karakteriyle kuşatıcı, karşı duruşuyla saf belirleyicidir. Bu söylediklerimiz her şeyden önce bir methiye değil bir kimliğin, bir komünist kimliğin ve komünist bir çizginin en belirleyici özellikleridir. İbrahim Kaypakkaya, yol açıcı ve yol göstericidir. Kaypakkaya, katmanlı bir sistematik; yıkıcı bir teori ve yıkıcı bir pratiktir.” Sözleriyle konuşmasına devam eden Yaraşır, Kaypakkaya’nın devrim fikrini aydın zümreden koparım gerçek sahipleri olan işçi havzasına indirmesiyle de önemlidir tespitinde bulundu. Kaypakkaya’nın ideolojik-teorik alt mimarisini, halkın devrimci tarihinden örneklerle açıklayan Volkan Yaraşır, “‘71 devrimcileri genel başlıklarla açtığımız hamlelerle ihtilalci bir kopuş gerçekleştirdiler. Bu kopuş, kendini somut olarak sistem dışılıkla ve devlet karşıtlığıyla ifade etti. Muhteşem bir ruh ve pratik ördüler. Kavganın ateş çemberinde devrimcilik yaptılar. Tam bu noktada İbrahim Kaypakkaya bir adım daha attı. İbrahim, ’71 kopuşunu bir adım daha ileri götürdü. Kopuşu sınıf devrimciliğiyle tamamlamaya çalıştı. Kopuşun teorik içeriğini doldurdu. Devrimci önderlikten, temel sınıfa dayanarak komünist önder olmayı başardı.” Sözleriyle sürdürdüğü konuşmasını, Kaypakkaya’nın devrimin güncelliğini arayan bir çizgi olduğu açılımıyla sunumunu tamamladı.
Politik durum, birleşik mücadelenin önemi ve Kaypakkaya!
İlk oturumun son konuşmacısı olarak söz alan Selim Açan, öncelikle emperyalizmin genel durumu, kapitalizm, neoliberalizm süreci üzerine son derece olumlu ve geniş açılımlar yaparak konuşmasına başladı. Genel anlamda burjuva iktidarların ve özel olarak bölgesel gerici iktidarların genel saldırılarını, emperyalist-kapitalist sistemin niteliği üzerinden açıklayan Açan, Türkiye-Kuzey Kürdistan ve Bölgesel gelişmeleri bu kapsamda açıklayarak, sınıf perspektifi üzerinden teorik-politik açılımlar yaptı. 14 Mayıs seçimlerine dair önemli değerlendirmelerde bulunan Selim Açan, burjuva klikler arasındaki dalaşı ve bu dalaşta kitlelere kendisini alternatif olarak sunan burjuva muhalefeti teşhir etti. Komünistlerin ve devrimcilerin, burjuva kliklere yedeklenmesinin yanılgılarını ve tarihsel anlamdaki risklerini, bunu “yetmez ama evetçi” anlayışlardaki örnekleriyle açıklayarak, bu süreçte benimsenmesi gereken devrimci siyaset konusunda değerli birikimlerini katılımcılarla paylaştı. Tek tek devrimci ve komünist hareketlerin ve birleşik mücadeledeki yetersizliklerin nedenleri üzerinden sürdürdüğü sunumunu, “koşulların baskılanmasından öte, devrimci bir siyaset, ön açan bir siyaset olarak birleşik mücadele ve ittifaklar” vurgusu yaparak, açık yürekli ve cesaretli bir tarzda, devrimcilerin, sosyalistlerin, komünistlerin, teorik-örgütsel-siyasal yetmezliklerine vurgu yapan Selim Açan, sürecin ortaya çıkardığı toplumsal fırsatların dinamizmi üzerine değerlendirmeler yaparak konuşmasını tamamladı.
İlk oturumda katılımcı kitleden gelen sorulara her panelistin cevap vermesi ile, sempozyuma yarım saat ara verildi.
Sınıf Teorisi temsilcisi, Ertuğrul Kürkçü ve Faysal Sarıyıldız’ın konuşmacı olduğu sempozyumun ikinci oturumunda Sınıf Teorisi temsilcisinin söz alması ile başladı.
Komünist önderimiz Kaypakkaya’nın evrensel komünist ilkelerle kopuş çizgisi, kılavuzumuz olmaya devam ediyor!
- yılında Kızıldere’de Ölümsüzleşen Mahir’leri, işgale ve ilhaka karşı direnen Kürt ulusu direnişçileri özgülünde Fazıl Botan ve Cihan Nazlıer’i, Kadın mücadelesi ve direnişçilerini, depremde halkın yanında dayanışmayı sürdüren devrimci-sosyalist-komünist ve aydınları, 50. yılında Kaypakkaya ve O’nun kızıl güzergahında ölümsüzleşenleri selamlayarak konuşmasına başlayan Sınıf Teorisi temsilcisi, Teorik-felsefi-politik Marksist bütünselliği diğer epistomolojilerden ayıran temel ayrımın, Marksizm’in ontoloji ile kurduğu direk bağ üzerinden teorik açılımlar yaparak konuşmasını sürdürdü. Pratik- politik devrimciliğin olmadığı bir Marksizm, toplumsal gerçekle bir bağının olmadığı, proletaryanın mücadelesinde politikada devrimci niteliğin her şeyin zemini ve önünde olduğu anlayışı üzerinden konuşmasını sürdüren Sınıf Teorisi temsilcisi, “Türkiye Kuzey Kürdistan coğrafyasında, Teorik-pratik-politik olarak Marksizmin özgülleşmesinde bir moment aranacaksa, bu Kaypakkaya’dır” vurgusunu yaptı.
Kaypakkaya’nın evrensel komünist ilkelerin coğrafyamızdaki temsili olduğu, BPKD ile üçüncü nitel aşamasına (Maoizm) ulaşan Proletarya biliminin ideolojik-teorik-politik zemini üzerinden tarihsel hesaplaşmayı ve kopuşu gerçekleştirdiği, bu temsiliyet üzerinden coğrafyamız devriminin yolunu tayin ettiği değerlendirmeleri ile konuşmasını sürdüren Sınıf Teorisi, bu kopuşun güncel karşılığı üzerine değerlendirmelerde bulundu. “Antagonist sınıf çelişkilerinin köklü çözüm metodu olan Proleter devrimin özü zor ve şiddete dayanır. Proletaryanın önderliği Komünist partisi aracılığıyla, devrimin sürecinde tesis edilir. Ve ideolojik donanım, MLM’dir. Devrimin konusu siyasal iktidardır ve siyasal iktidar Proletarya iktidarı olarak nitelik kazanır.” Değerlendirmesi üzerinden, Kaypakkaya yoldaşın tarihsel ve ideolojik olarak neyin ürünü olduğu üzerinden konuşmasını sürdürdü.
Kaypakkaya’nın aydınlanmacı, kalkınmacı, “ulusal kurtuluşçu”, cumhuriyetçi çizgilere vurduğu darbe ve Marksizmin konjonktürde temsili olarak Kemalizm özgülünde tüm burjuva çizgileri total reddi, Ulusal sorunda temsil ettiği MLM bayrak, ihtilalci devrim ve kitle çizgisi üzerine vurgular yapan Sınıf Teorisi, güncel temsiliyet bağlamında teorik-politik fikirlerini katılımcılarla paylaştı.
68 hareketi, dünyada ve ülkemizde devrimci çıkışları tetiklemiştir!
Daha sonra ikinci söz hakkını alan Ertuğrul Kürkçü, dünyada ve coğrafyamızda 68 hareketi ve etkilerini önemli başlıklarla vurgulayarak söze başladı. 71 devrimci silahlı kopuşunu, bu kopuşun Mahir, Deniz, İbrahim özgülündeki temsiliyetine değinerek konuşmasını sürdüren Ertuğrul Kürkçü, kadınların bu tarihsel çıkışta beklenen düzeyde özne olamamalarının ideolojik-tarihsel-örgütsel eksiklikleri başta olmak üzere, belirli eksikliklere vurgu yaptı. Tarihsel değerlendirmeleri, güncel gelişmelerle birleştirerek, güncel politik süreç üzerinden sürecin öne çıkardığı devrimci görevleri, bu görevleri hangi araç ve dinamiklerle sürdürülmesi gerektiği noktasında fikirlerini ortaya koyan Kürkçü, 71 devrimci kopuşunun mimarlarından devralınan devrimci mirasın, tarihsel-güncel önemi üzerine teorik-siyasal değerlendirmeler yaparak sunumunu tamamladı.
Önderliğimiz, Mahir, Deniz ve İbrahim’leri devrim kılavuzu olarak kabul eder!
Son olarak Faysal Sarıyıldız sunumunu yapmak üzere söz aldı. Mahir, Deniz ve Kaypakkaya’nın, Kürt ulusunun mücadelesinde devrimci bir miras ve kılavuz olduğu vurgusu ile konuşmasına başlayan Sarıyıldız, Kürt Ulusal sorunundaki ileri çıkışıyla Kaypakkaya’nın önemi üzerine durdu. İlgili tarihsel kesitte Kaypakkaya’nın bu çıkışı, kayıtsız şartsız Kürt Ulusunun Kendi Kaderinin Tayin Etme Hakkını Tanımanın önemi ve Kaypakkaya’nın bu ilkedeki temsiliyeti, her Kürt için son derece değerlidir anlayışı üzerinden konuşmasını sürdüren Sarıyıldız, güncel devrimci görevler, birlikte mücadele üzerine yaptığı değerlendirmelerle konuşmasını sonlandırdı.
İkinci oturumun sonunda, katılımcı kitlenin soru ve değerlendirmeleri alındı. Sempozyum gündemine ilişkin katılımcılardan gelen önemli soruların yanında, gelen eleştirilerde son derece değerliydi. Özellikle katılımcı kadınların, “panelist olarak bir kadının olmaması” özgülünde getirdiği haklı eleştiri, sempozyumu örgütleyen kurumlar ve panelistler dahil tüm katılımcılar tarafından haklı bir eleştiri olarak değerlendirildi ve bu eleştirinin bundan sonraki çalışmalarda dikkate alınması konusunda öne çıktı.
Sempozyum ikinci oturumun sonunda gelen soruların panelistler tarafından cevaplanması ile sonuçlandı.