Hapishanelerdeki Yara Kanamaya Devam Ediyor! – Rıza ÖZEN

Hapishaneler bir toplumun, egemen toplumsal yapının ve sistemin bir aynasdır. Bu aynada eğemen toplumsal yapının yansımasını ve niteliğini görürsün. Tarihsel, toplumsal, siyasal, sınıfsal,sosyolojik ve kültürel şekillenişini ve dokusunu görürsün.

Hapishaneler, sınıfların, sınıf çatışmaların ve devletin ortaya çıkmasıyla birlikte var olan bir kurumdur. Tarihi bu kadar eskidir.

Tarih boyunca Türkiye hapishanelerinde geçmişte yaşanmışlıklar, yakın tarihte yaşananlar ve bugün her geçen gün ağırlaşarak yaşananlar, bize fazlasıyla veri sunmakta ve tabloyu göstermektedir.

Duyduklarımız ve basın yoluyla öğrendiklerimiz bile çok vahim ve ürkütücü bir durumla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.

Bugün hapishanelerde özelde politik tutsaklar üzerinde baskı, işkence ve katliam politikası yürütülüyor durumda. 2022 yılının ilk 8 ayında 43 tutsağn ölmesi ve bir yılda 45 tutsağın yaşamını yitirmesi, hapishanelerde yaşanan baskı ve işkencenin vahşet halinin vardğı korkunç boyutu gözler önüne sermektedir. Yasalarda idam yok, kaldrılmış ve yıllarca butür şeyleri “biz kaldırdık” diye kitlelere propaganda yaptılar  ama görüyoruz ki fili olarak idamlar devam ediyor. İdam değil ama, ağır hasta tutsakları tedavi etmeyerek ve tahliye etmeyerek ölüme terkediyor ve öldürüyorlar.

Uzun yıllar zindanlarda yatan, hertürlü baskı ve zulümden geçmiş politik tutsaklar, cezaları bittiği halde, ” gözlem kurulları” denen heyetlerin sudan bahanelerle ( fikirlerinden vazgeçmedin vb) tahliye erteleme veya infaz yakma yöntemleriyle adeta ölüme terkediyorlar.

Diğer taraftan kendi iradeleriyle değil, bizzat emirle hareket ettikleri anlaşılan ve böyle bir kuruma dönüşmüş Adli Tıp Kurumu (ATK) yeminlerini bir tarafa atarak, ağır hasta tutsaklara ( cazaevinde kalabilir) raporu vererek ve arkasından bu tutsaklar birer birer ölmektedir.

Birçok politik tutsakta olduğu gibi Aysel Tugluk örneğinde de aynı kinci ve intikamcı duygularla hareket ettiklerini açıkça görmekteyiz.

Türkiye hapishanelerinde bugün yaşananlar bu yönleriyle ve uygulamalarla cunta dönemlerini bile geride brakmıştır. “Ölüm Evleri) havasında politik tutsaklar sindirilmeye ve teslim alınmaya, toplumsal güçlere ve dinamiklere gözdağı vermeye, topluma ve kitlelere “ölümü gösterip sıtmaya razı etme”ye, açıkçası uyguladıkları insanlık dışı yöntemlerle kitlelerde “sürü bağışıklığı” yaratmaya,oturmaya ve dayatmaya çalışıyorlar.

Biliyoruz ki, egemen sınıflar tarih boyunca baskı, işkence,tecrit ve izalasyon  ve katliam politikaları ve envai çeşit yöntemlerle politik tutsakları asla teslim alamadılar. Geçmişten günümüze politik tutsaklar ve özgürlük savaşçıların egemen sınıflara ve tiranlara karşı baş kaldırısı ve tarih yazan destansı direnişleri olduğu gibi bugün de ve gelecekte de bu direnişler hep olacaktır. Tarih buna tanıktr. Taki kapitalist barbarlık yıkılana kadar.

Bugün de her alanda ve her cephede azgın ve vahşi saldırılar ve çok ağır koşullar  yaşanmasına rağmen,istenen ve beklenen boyutta olmasa da ezilenler cephesinde mücadele ve direnişler sürmektedir. İşçiler ve emekçiler cephesinde parça parça ve lokal düzeylerde birçok direniş, grev ve mücadeleler sürmektedir. Zira Kürt ve Kadın cephesinde mücadele ve direnişler daha diri,daha kitlesel ve daha bir görünür biçimde devam etmektedir.

Ama, hapishanelerde ki acil ve kritik süreç tüm yakıcılığı ve ağırlığıyla kendisini hissettirmektedir.Ve bu sorumluluk bizim de omuzlarımızdadır. Biz biliyoruz ki butür süreçlerde politik tutsakların içerideki mücadele ve direnişi, dışarda yükseltilecek mücadele ve direnişlerle birlikte yürütülür ve birleştirilebilirse-,güçlü bir sahiplenme duygu ve pratiğiyle hareket edilirse başarlar ve yeni mevzileri kazanma ihtimali daha yüksek  olur ve kazanılır.

Emperyalist saldırı, işgal ve yine kanlı savaş ve kapışmaların sahnede olduğu günümüz dünyasında; kapitalist barbarlığa karşı mücadele eden,direnen ve savaşan özgürlük savaşçılarının zindanlarda yükselttikleri özgürlük çığlıklarına ses vermeye,ses katmaya,devrimci ve sosyalist mücadeleyi birlikte  yükseltme tarihsel göreviyle karşı karşıya olduğumuzu unutmayalım.