Özcesi, “helalleşme” söylemi bir demagoji ve manipülasyon unsuru olmakla birlikte, iktidar hedefine bağlı bir hamle ve geniş toplumsal kesimlerin desteğini almak için geliştirilmiş ciddi bir taktik ya da önemli bir siyasettir.
Kılıçdaroğlu, muhalefet ve arkasınca geliştirilen sürece bağlı olarak ya da geliştirilen bu sürecin bir hamlesi olarak “helalleşme” söylemi ortaya attı. Bu söylem aslında rastgele söylenmiş alelade bir söz değildi; bilakis taşıdığı ima itibarıyla önemli ve ciddiydi. “Helalleşme” hamlesi, iktidara atılmış iyi bir çelme olmakla birlikte, ilgili muhataplarına verilmiş bir mesajdı da. Bu mesaj ve mesajla ima ettiği şeyi doğru okumak ya da objektif olarak değerlendirmek siyasetin işi ve devrimci siyasetin de yaklaşımı olmak durumundadır. Çünkü, söylenen hiçbir şey boş ve anlamsız değildir; toplumsal kitlelere dönük olup, belli bir hedefe, nedene ve arka plana dayanır. Bu açıdan devrimci hareketi de siyaseti de doğrudan ilgilendirir. Yorumlanması bu bakımdan gerekliyken, doğru yorumlanması daha da önemlidir.
Hemen söyleyelim ki, burjuva medya ve siyaset arenasında yürütülen tartışma ve yapılan yorumların işin merkezine inmeden çevresinde dolanan sübjektif tartışmalar olduğu açıktır. Ve bu tartışmalar işin esasını görmekten ziyade, kimi ayrıntılarıyla meşgul olmaktadır. Meselenin özüne ısrarla gelmemektedir. Bu tutumun bilinçli olduğu söylenebilir ki, amaç kamuoyunu ısıtıp alıştırmaktır. Meselenin özüne girmeden çevresinde dönerek “helalleşme” söyleminin arka planını kapalı parantez olarak tutup, bu arka planın toplum tarafından sindirilmesi için ön alıştırmalar yapmaktadırlar ya da bilinçli olarak toplumsal algıyı yönlendirip kıvama getirmeyi amaçlamaktadırlar… Oysa “helalleşme”den kasıt çok daha farklı bir derinliğe sahiptir. Bu derinliğe biraz ileride değineceğiz…
“Helalleşme” söyleminde kasıt neydi ya da bununla ne kast edilmek istendi? Verilen mesaj neydi, ima edilen şey gerçekte nedir? Bunlara doğru yanıt verebilmek için, söylenen şeyin hangi şartlarda söylendiğine dikkat etmekle birlikte, nasıl ve niye söylendiğine bakmak yeterlidir.
Öncelikle, şartlar dikkate alındığında; mevcut muhalefet sürecinin geleneksel muhalefet rutininden çıkarak erken seçim çağrılarına odaklanan, bu temelde muhalefet partileri arasında kriz masaları kurularak kapsayıcı muhalefet hareketi örgütleyip geliştiren ve hatta sokak etkinlikleri bağlamında mitinglerin gerçekleştirilmesiyle erken seçimi fiilen dayatan, bu temelde doğrudan iktidar hedefli pratik bir muhalefet yönelimine giren bir muhalefet süreci izlenmektedir. İktidarın ekonomik-siyasi kriz içinde bocalayıp çözülmesi de aynı sürecin diğer bir gerçeği ve aynanın diğer yüzüdür. İşte “helalleşme” bu şartlarda gündeme atılmıştır ve bu şartlar altında anlam kazanmaktadır…
“Helalleşmenin” bu şartlarda gündeme getirilmesi kuşkusuz ki bir rastlantı değildir. Bilakis iktidar hedefine bağlı atılmış bir adım olduğu açıktır. Ve doğrudan psikolojik üstünlüğü ele geçiren etkin bir siyaset ya da muhalefet biçimidir. Dahası, iktidara gelmekte emin olma görüntüsü yansıtan etkili bir taktiktir. Yani, “helalleşme” söylemiyle verilen mesaj, “iktidar olacağız/iktidara geleceğiz” mesajıdır. İma edilen, yansıtılmak istenen budur, yaratılmak istenen algı da budur…
“Helalleşmenin” sembol örneklerle ima edilip açıklanan muhtevası da verdiği mesajları ortaya koyarak “helalleşmenin” derin içeriğine ışık tutmaktadır. Ve bu mesaj da doğrudan iktidar edası taşımaktadır. Daha da önemlisi, “helalleşmenin” kastını belirsizleştiren tartışmalara yer bırakmayacak kadar aleni ve net olarak gözler önüne sermektedir. Kısacası, “helalleşilmeyen” hiçbir kesimin kalmayacağı ima edilerek açık bir toplumsal barış süreci kastedilmektedir. İşte böyle bir “helalleşme” algısı verilmektedir…
“Helalleşme” Söylemi ile Seçim Endeksli Algı Yaratılmak İstenmektedir!
“Helalleşme” siyasetinin derinliği veya arka planı ise şudur; bu söylemle verilen mesaj toplumsal bir uzlaşı veya barış sürecinin gerçekleştirileceği veya uygulanacağıdır. Alenen, “iktidara geleceğiz ve geldiğimizde belirtilen tüm kesimlerle barışacağız, barış ve çözüm süreci geliştireceğiz” denmektedir. Söylemdeki asıl kasıt budur. Yani, Ahmet ile barışacağız, Ayşe’den özür dileyeceğiz denmemekte, bu darlıkta bir şeyden söz edilmemektedir; aksine bütünlüklü bir toplumsal barıştan söz edilmekte, bu algı yaratılmak istenmektedir. Lakin, tüm iddiasına karşın içinin boş olduğu kesindir. Ki, bu kasıt veya söylem esasta iktidara gelmeyi garantilemek için sarf edilmiştir. İnandırıcılığı ve gerçekte karşılığı yoktur. Zira, muhalefetin de CHP’nin de bu demokratik dinamizmi yoktur… Kuşkusuz ki, kısmi demokratik kırıntıların verilip belli bir siyasi yumuşama sürecinin işletilmesi mümkündür, hatta zorunludur. Patlama noktasına gelmiş toplumsal kitlelerin tepkisinin düşürülmesi, toplumsal sıkışmışlığın gazının alınması için bu süreç zorunluyken, yerine geçilecek iktidarı tekrar etmemek ve dolayısıyla aynı pozisyona düşmemek için kısa bir süreliğine de olsa, bir yumuşama politikası izlenmek zorundadır. Bunun güdük olması bir yana, kısa süreceği de açıktır…
Özcesi, “helalleşme” söylemi bir demagoji ve manipülasyon unsuru olmakla birlikte, iktidar hedefine bağlı bir hamle ve geniş toplumsal kesimlerin desteğini almak için geliştirilmiş ciddi bir taktik ya da önemli bir siyasettir. İddiası bakımından da öyledir. İktidar üzerinde basın yaratacağı gibi, kitleleri de etkileme potansiyeli taşıyan bir siyasettir. Bu bakımdan önemli ve ciddidir. Sübjektif kirli bir siyaset de olsa, yüklenen anlam açısından ciddi bir hamledir. Bütün bunların bir yanı da, Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı aday olduğunu ya da olacağına işarettir. Lanse edilen kapsamdaki bir “helalleşme” kişisel bir sorun olmayacağı, öyle telakki edilmeyeceği gibi, bunu ancak iktidar erki olarak veya cumhurbaşkanı sıfatıyla yapabilir. Anlaşılıyor ki, muhalefet yarınki iktidar üzerine anlaşmış, başbakanlığı Akşener’e, cumhurbaşkanlığını da Kılıçdaroğlu’na vermiştir. Kılıçdaroğlu’nun edası da budur…
Yanlış anlaşılmalara sebep olmamak için söyleyelim ki, bu tarz bir helalleşmenin yapılıp yapılmayacağını tartışmıyor ya da yapılacağını iddia etmiyoruz. Sadece söylenen “helalleşmenin” ya da bununla kast edilenin ne olduğunu objektif olarak yorumluyoruz. CHP-Kılıçdaroğlu, mevcut muhalefet bloğu ya da burjuva siyasi partilerin böyle bir helalleşme yeteneği gösterip göstermeyeceklerine inanıp inanmama meselesi tamamen farklı bir tartışmadır. Biz gerici sınıflardan kast edilen muhtevada bir helalleşme adımı bekleyemeyiz, beklemiyoruz. Bu söylemler iktidar öncesi muhalefet dönemlerinin bol keseden verilen boş vaatleri veya demokratlık havariliğine çıkmalarının bir ürünü olarak telakki ediyoruz. Ama bizim perspektifimiz ya da gerçeklikten farklı olarak, dillendirilen söylemin ne anlama geldiğini çıplak biçimde yorumlamaya çalıştık. Hepsi bu. İddiada bulunmak ve vaat vermek ayrı, bunları yerine getirmek daha ayrıdır. Burjuva faşist klik ve siyasi partilerinin sözde bonkör, gerçekte ketum olduğu tartışma götürmez sınıf karakterleri gereğidir. Bu karakter değişmedikçe söylemlerin havada kalması kaçınılmazdır…
Gerici sınıfların “helalleşmesi” mümkün değildir. Neden mümkün değildir? Çünkü, onların helalleşmesi ancak gerici faşist zor ve şiddetle elde tuttukları iktidarı terk etmeleriyle ve faşist katliamlardan geçirdikleri, açlık ve acıya boğdukları halk kitlelerine devretmeleriyle mümkündür. Sözle sarf edilen bir özür veya ayyuka çıkmış gerçeklerin kısmi kabulüyle helalleşme yapılamaz. Erdoğan, Dersim katliamı nedeniyle özür diledi. Buna karşın gerçek tek bir adım atmadı. Bu özürle ne değişti? Hiçbir şey! O halde salt sözde ve söylem olarak helalleşme demagojisine sarılmak kirli bir manipülasyondan başka bir değer taşımaz…