Dersim’de yangının sürdüğü köylerde yaşayanların can ve mal güvenlikleri yok Köye gidişler valilik iznine bağlı Köylüler ‘Askeri yasak bölge’ olduğu için köylerinde oturamıyor
DERSİM (31-08-2018) Dersim her yıl olduğu gibi bu yılda orman yangınları ile gündemde. Bölgede yürütülen operasyonlar nedeni ile meydana gelen yangına müdahale edilmediği için ormanlar yanıyor. Yangın özel güvenlikli bölge olarak ilan edilen alanlarda sürüyor. Yaklaşık bir aydır devam eden yangına ise müdahale etmek isteyen kişiler kolluk güçlerinin engellemeleri ile karşılaşıyor.
Yangın Dersim merkeze bağlı Avgasor vadisi, Bali mezrası, Müşkirek köyü, Rengül mezrası, Kartan mıntıkası Sincik Dağı, Xoşiruk Dağı, Dikenli-Mahmut Köyü ve Garipuşağı arasındaki mevkide sürüyor. Günlerdir yangının devam ettiği Müşkirek köyü, 1990’lı yıllarda boşaltılmıştı. Köye geri dönüşler ise 2004 yılından sonra başladı. Hüseyin Zeytin 2004 yılından sona köye geri dönüp yerleşenlerden birisi. Şu anda yangının sürdüğü, özel güvenlikli bölge ilan edilen köylerinde yaşamayı sürdüren Hüseyin Zeytin, yasak, operasyon ve baskılarla dolu olan yaşamını Artı Gerçek’e anlattı.
“ZARARLAR KARŞILANMADI”
Hüseyin Zeytin’in anlattığına göre Müşkirek köyünde, 1990’lı yıllarda mezraları ile birlikte yaklaşık 100 hane vardı. 1994 yılında köy ve mezralar boşaltılınca bölge insansızlaştırıdı. 2004 yılından sonra köye geri döndüklerini anlatan Zeytin, “1994 tarihinde köyümüz boşaltılmıştı. Davalar AİHM’ne gidince, Türkiye vatandaş ile anlaşma yoluna gitti. Valiliklerde komisyon kuruldu. Evimiz, barkımız yok olmuştu. Zararımız büyüktü. Orada bir kümes yapacak kadar para öneriyorlardı. Bunu kabul edip uzlaşmayı onaylarsan kabul ediyorlardı. Bunu kabul etmedim. Onun için 1994 yılından kalan davam hala sonuçlanmış değil” dedi.
KÖYLÜLER ASKERİ BÖLGE OLDUĞU İÇİN KÖYÜNDE KALAMIYOR
1994 yılında boşaltılan, 2004 yılında tekrar geri dönüşlerin olduğu Müşkirek köyünde şu anda Hüseyin Zeytin 3 kardeşi ile birlikte kalıyor. Köyde kurdukları bir çadırda yaşayan 4 kardeş, geçimlerini sağlamak için arıcılık ve hayvancılık yapmaya çalıştıklarını anlatan Zeytin, köydeki mevcut durumu şu sözlerle anlattı: “İlginçtir şu anda köyde 20 hane ikamet ediyor olarak gözüküyor ama köyde kimse yok. Köy sakinlerinin bir kısmı Geyiksuyu’nda bir kısmı da Elazığ’da oturuyor. Köyün muhtarı var ama köyde oturmuyor. Çünkü yasak bölge olduğu için kimse ikametgahının olduğu köyde oturmuyor.
“VALİ YASAK YOK DİYOR, JANDARMA BİZİ KÖYE SOKMUYOR”
Ben köyün ikametgahına kayıtlıyım ancak izin alıp köye gidebiliyorum. Biz ilkbaharda sözlü olarak başvuruda bulunduk. Yazılı bir beyanda yok elimizde. Sözlü olarak köye gelişimize izin veriliyor. Sonra canları istediği zaman idari para cezaları kesiyorlar. İkamet ettiğim köyde ilkbaharda idari para cezası yedim. Gerekçeleri köyün yasak bölge olması. Valiye gittim, ‘hayır biz köyleri yasaklamışız’ diyor. Köye gelince jandarma ‘yasak’ deyip köye sokmuyor. ‘Bakın jandarma bırakmıyor’ diyoruz, vali öyle bir şey yok diyor. Jandarma’nın kararından valiliğin bilgisinin olmamasının imkanı var mı? Hayır yok. Jandarma’dan yasak olduğuna ilişkin yazılı karar istiyoruz, ‘Hayır öyle bir evrak veremeyiz’ diyor. Yasaklar sözlü olarak bize bildiriliyor. Evrak vermemek için elinden geleni yapıyorlar.”
600 KOVAN YOK OLDU
Yangın şu anda Zeytin’in oturduğu Müşkirek köyü kırsalında sürüyor. Köyün tümü operasyon bölgesi… Orman yangınları ve operasyonların hayatlarını cehenneme çevirdiğini anlatan Zeytin, şunları söyledi: “Bir sürü sıkıntı yaşıyoruz burada. Kendi köyümde arıcılık yapıyoruz. Her yıl kredi çekip 400-500 civarında kovan alıyorum. Sonra bir ay içinde o arılar yok olup gidiyor. Her yıl bunlar tekrarlanıyor. Bölgedeki operasyonlar, yangınlar en çok ekonomik anlamda zarar veriyor bize. Orman yangınları köyümüzün yakınında… Rüzgarın etkisi ile dumanlar doğrudan köyümüzü sardı. İki tane zehirlenme vakası oldu. Bizde uzun soluklu dumana maruz kaldığımız için tüm arılarımızı kaybettik. Açıyorum kovanın kapağını içinde arı yok. 600’e yakın kovanımız tahrip olmuş durumda. Valiliğe ve İl Tarım Müdürlüğüne zararımın tespit edilmesi için dilekçe verdi. Ama hala bana bir cevap vermiş değiller.
“CAN GÜVENLİĞİMİZ YOK, HER AN BAŞIMIZA BİR BOMBA DÜŞEBİLİR”
Orman yangına neden olan bombardımanın neden yapıldığını soruyoruz. Bize ‘o bölgede çatışma var, o esnada örgütle temas vardı’ diyorlar. Ama biz söz konusu bölgede herhangi bir örgüt üyesi veya cenaze görmedik. Çatışma var diyorlar ama biz karada asker falan görmedik. Tüm operasyonlar havadan oluyor. Havadan bombalar atılıyor, operasyonlar o şekilde yapılıyor. Bizim can güvenliğimizde yok. Ne zaman başımıza bir bomba düşer inanın bilmiyoruz. Can güvenliğimiz yok. Bunu sürekli yetkililere bildiriyoruz.
“HAYATIMIZ DEVLETİN İZNİNE BAĞLIDIR”
Devlet yasa çıkararak, geri dönüşlere destek vereceğini söylüyor. Geriye dönüşleri hızlandırmak veya teşvik etmek gibi bir şey yok burada. Bu güne kadar herhangi bir destek görmedik. Hala çadırlarda kalıyoruz. Evimizi yapmak istiyoruz ama yapamıyoruz. İlkbaharda yasak olduğu için tarlalarımızı sürememiştik. Sonra izin verdiler, yaz bostanı ekebildik. Bizim köyde hayatımız devletin iznine tabidir. Her adımımızda izin almak zorunda kalıyoruz. Bu gün çıkın derslerse, gelip gırtlağımızı sıkıp çıkartırlar. Her sene hadi defolun gidin demekle olmuyor. Böyle bir şey olmaz. Bunu yapacaklarına köyde yaşayabileceğimiz koşullar oluşturulmalı.”
Artı Gerçek/ Remzi BUDANCİR