İngiltere Referandumundan Avrupa Birliği’ne Hayır!

ingilterede ab ye hayr 2Sosyalistler, İngiltere şahsında ırkçı-faşist eğilimin gelişmesi açısından gelişmenin bu yanını teşhir ederek karşı çıkmalı ama emperyalist örgütlenmelerin öyle ya da böyle zayıflamasını olumlu görüp emperyalist birliklerden çıkılmasını savunmalıdır Sosyalistler elbette halkın, ulusun iradesine saygılıdırlar Saygılı olmaları bu iradenin verdiği kararların mutlaka ya da her zaman doğru olduğu anlamında gelmez. Ulus iradesini yanlış yönde tayin etse de sosyalistler buna saygı göstererek tanırlar. O halde İngiltere’nin AB’den çıkma tavrı karşısında esasta nötr olmak, ama ırkçı-faşist eğilimin güçlenmesi özelliğindeki yanının teşhir edilmesi doğru olandır

HABER MERKEZİ (06.07.2016)-Gazetemizin 125.Sayısında yayınlanan ‘’İngiltere referandumundan Avrupa Birliği’ne hayır’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

İngiltere’de AB’den çıkma ya da çıkmama sorusuna yanıt bulmak için gerçekleştirilen referandum sonuçlarında, %48’e karşı %52 oy oranıyla AB’ye hayır diyenler kazandı. Yani referandum sonuçlarından AB’ye hayır kararı çıktı. Bu “hayır”ın, gerek İngiltere açısından ve gerekse de AB açısından önemli bir gelişme olup belli sonuçlara yol açacağı kesindir. Referandumun yapılması alelade bir iş olmayıp referandumun öylesine yapılmadığı düşünüldüğünde, çıkan sonucun önemli gelişmelere yol açacağı da kendiliğinden açığa çıkar.

İngiltere’nin mevcut başbakanı Cameron’un, İngiltere’deki sağ partiler ve aynı eğilimdeki partilerden milletvekillerinin AB’den çıkmaya dönük yaptığı çağrılar ve propagandalar karşısında, seçilip başbakan olduğu takdirde bu sorunu kamuoyuna götüreceğinin sözünü verdiği için bugün bu sözünün gereği olarak AB’de kalıp kalmamayı referanduma sunduğu söylenmektedir. Ki, referandum sonuçlarının bu sağ-faşist partilerin eğilimleri doğrultusunda çıkmasıyla birlikte Cameron istifa kararını açıkladı. Bu referandum objektif olarak Cameron ile aşırı sağcı ve ırkçı olan bu faşist kesim ve partiler arasındaki bir referandum olarak anlam kazanmaktadır. Dolayısıyla Cameron’un bu sonuçtan sonra istifa etmesi olağandır.

Referanduma gitme kılıfı, başbakanın verdiği söze uygun olarak referandum çağrıları ve istemlerini dikkate alıp bu kararı vermesi biçiminde gerekçelendirilmektedir. Ancak bu gerekçenin tek başına sağlam ve gerçekçi olmadığı ya da tek neden olmadığı aşikârdır. Muhtemel başka nedenleri, emperyalist sistemin karşı karşıya olduğu ekonomik-siyasi kırılganlıklar sürecinde ve özelde de AB’nin karşı kaşıya olduğu ekonomik-siyasi sorunlar sürecinde “gemisini” kurtarma telaşı, aynı biçimde emperyalist bloklar arası dalaşta yeni pozisyon alma yaklaşımı olarak ve benzeri biçiminde değerlendirilebilir. Ki, İngiltere’nin ortak para birimi Euro’ya geçmeyerek temkinli davranması ve ABD’nin AB içindeki “Truva Atı” değerlendirmelerine yol açan pozisyonu bütün bunlara bir anlam vermektedir…

Öte taraftan İngilteresiz bir AB’nin nasıl bir gelişme süreciyle karşı karşıya kalacağı, İngiltere’nin mevcut tavrının başka AB üyesi ülkelere yansıyıp yansımayacağı, yansıması durumunda AB’nin beklenenden daha ciddi sorunlara gebe kalarak geleceğinin ne olacağı, AB’nin İngiltere’nin tavrından sonra yaşanacak muhtemel gelişmelerin siyasi boyutlarının olacağı gibi, ekonomik boyutlarının olacağı da kaçınılmaz olacaktır. Bu gelişmeler, İngiltere ile AB ilişkilerinin bundan sonra nasıl biçimleneceği, İngiltere’nin nasıl bir süreç izleyeceği ve ortaklıklarının nasıl biçimleneceği, bunun emperyalist bloklara nasıl yansıyacağı, İngiltere iç siyaseti ve siyasi yaşamının hangi dengelerde ve hangi siyasi eğilimlerle biçimleneceği, ırkçı-faşist eğilimin daha da güçlenmesi, iç faşistleşme sürecinin hızlanması ya da kan tazelemesi, başını çeken ülkeler arasında olan İngiltere’nin bu çıkışıyla birlikte AB’nin siyasi ve ekonomik bakımdan objektif olarak zayıflaması, Euro-Dolar ve Sterlin arasındaki değer oynamalarının ekonomik sonuçları ve Euro-Dolar dengesindeki bozulmanın Dolar lehine olup Dolar emperyalizminin güç kazanması biçiminde özetlenebilirler…

Bu gelişmeler ve daha fazlasının gündeme gelmesi bazı yansımalarda kaçınılmaz ve söz konusu olası gelişmelerin geneli açısından da muhtemeldir. Yani, bu olası gelişmeler tablosundaki öğelerin çoğu çıkış sürecine tabi olarak gündeme gelecektir. Ancak AB’nin geleceği hususunda bazı sorunların gündeme gelmesi muhtemel olsa da, AB’nin çözülme sürecine girmesi veya yakın dönemde dağılması gibi gelişmeler gerçekçi değildir. AB’nin önemli bir güç odağı olduğu, ayakta kalma dinamikleri taşıdığı, 27 üyelik bir örgütlenme olarak gücünü muhafaza edeceği ve hatta İngiltere üzerinde belli düzeyde yaptırımlarda bulunup basınç oluşturması mümkündür. Ki, AB’nin İngiltere’ye baskısı daha ilk günden yaptığı açıklamalarla kendisini yansıtmıştır. İngiltere’nin bu süreçten sonra AB ile yeni anlaşma şartlarında müzakerelerde bulunma eğilimi AB ülkeleri tarafından reddedilerek, böyle bir görüşmenin olmayacağı ve İngiltere’nin zaman kaybetmeden referandum sonuçlarına uygun adımlar atması gerektiği açıklanmıştır… Uluslararası tekellerin merkezlerini Londra’dan taşıma ve yatırımlarını durdurma yönündeki açıklamaları İngiltere’nin özellikle ekonomik açıdan karşı karşıya kalacağı sorunları alenen ortaya koyarken, AB’nin İngiltere’ye dönük baskısını da ortaya koyan gelişmedir. Elbette AB, İngiltere’nin birlikten çıkmasıyla birlikte objektif olarak etkilenecektir fakat bu etkilenme esas olarak İngiltere aleyhine daha etkili ve ağır olacaktır. AB örgütlüğü zemininde bakıldığında bunu söylemek mümkün…

Devrimci bakış açısıyla meselenin irdelenmesi

Devrimci bakış açısı ve politika açısından yaklaşıldığında ise, daha farklı değerlendirmeler yapmak gerekmektedir. AB bir emperyalist blok ve örgüt-örgütlenmedir. Almanya, Fransa, İngiltere gibi AB’nin baş aktörleri bu birlikten zarar gören değil, talan, sömürü ve ekonomik-siyasi nüfuzlarını büyütme anlamında menfaat sağlayan durumdadırlar. Dolayısıyla bu birlik bu ülkelerin çıkarlarına hizmet eden ve esasta bunlar lehine olan bir örgütlenmedir. Fakat bu ülkeler dışında kalan ve özellikle de kapitalist yarı-sömürge durumunda olan ya da AB’de yedek güçler olarak yer alan diğer ülkeler açısından durum tam tersinedir. Bunlar ulusal çıkarlarını üstün tutup geliştirme yerine, baş aktörlere yamanıp esasta onlara angajedirler ve onların nüfuzunu güçlendiren durumdadırlar. AB’ye üyelik süreciyle birlikte ekonomik olarak zayıflayan, iflas ve moratoryumlar eşiğine gelen ülkeler gerçekliği düşünüldüğünde AB’nin esasta kimlerin çıkarlarını temsil ettiği ve kimlerin çıkarlarına aykırı olduğu açıkça görülebilir…

Bu zeminde bakıldığında, her emperyalist blok ve birliğin dağılması gibi, AB’nin de dağılması, emperyalist örgütlenmelerin-birliklerin zayıflaması, egemenlik ve tahakküm altında tutukları ülke pazarlarındaki talanlarının gerilemesi ve bu pazarlar üzerindeki tahakküm ve talanın zayıflaması bakımından iyidir, desteklenmesi gerekendir. Zira bu birlikler emperyalist karakteri gereği, geri ülke ve halklar üzerindeki emperyalist tahakkümü derinleştirip etkili kılan, emperyalist nüfuzu büyüten gerici örgütlenmelerdir. Dolayısıyla dağılmaları, yıkılmaları, emperyalist nüfuzun görece de olsa zayıflaması, ezilen ulus ve halklar üzerindeki talan ve baskının nispeten zayıflaması anlamında buyruk ulus ve halklar lehine bir gelişmedir.

İngiltere’nin birlikten ayrılması, somutta İngiltere ve hatta Avrupa çapında hortlayan ırkçılık ve faşistleşme eğilimi zemininde cereyan eden gelişmedir. Bu anlamda genel olarak emperyalist birlik ve örgütlenmelerin dağılması olumlu karşılanacak bir gelişme olmasına karşın, İngiltere’de yaşanan gelişme objektif olarak bu yanı barındırsa da, esasta ve siyasi olarak ırkçı-milliyetçi faşist gelişmeler zemininde cereyan etmesi itibarıyla somut olarak değerlendirilmesi gereken bir durumdur. Daha doğrusu, İngiltere’nin AB’den çıkma tavrı ikili özellik taşımaktadır. Birincisi veya siyasi olarak önemli olan özelliği, bu gelişmenin ırkçı-faşist gelişme zeminine sahip olmasıdır. İkincisi ise, dünya halkları ve ezilen ulusları üzerinde hegemonya unsuru veya araçlarından biri olan emperyalist örgüt-örgütlenmenin görece zayıflaması ya da sorunlar yaşaması gerçeğidir. Sosyalistler, İngiltere şahsında ırkçı-faşist eğilimin gelişmesi açısından gelişmenin bu yanını teşhir ederek karşı çıkmalı ama emperyalist örgütlenmelerin öyle ya da böyle zayıflamasını olumlu görüp emperyalist birliklerden çıkılmasını savunmalıdır.

Sosyalistler elbette halkın, ulusun iradesine saygılıdırlar. Saygılı olmaları bu iradenin verdiği kararların mutlaka ya da her zaman doğru olduğu anlamında gelmez. Ulus iradesini yanlış yönde tayin etse de sosyalistler buna saygı göstererek tanırlar. Fakat doğrusunun ne olduğunu veya ulus iradesinin ortaya koyduğu sonucun hatalı olduğunu anlatmaktan da geri durmazlar. İngiltere’de yaşanan gelişme, rakamsal sonuçlar ve biçimsel açıdan toplumun iradesini yansıtmaktadır. Dolayısıyla yok sayılması veya saygı gösterilmemesi düşünülemez. Ancak buna rağmen, bu gelişmenin gerici faşist eğilimi kuvvetlendirdiği veya bu zeminden beslendiği gerçeği atlanamaz. Bilakis bu gerçeğin teşhir edilmesi zorunludur. Erdoğan’ın toplumun %52 oy desteğini alarak cumhurbaşkanı seçilmesi onu kabul edeceğimiz anlamına gelmez. Bunda yapılan seçim veya referandumların gerçek anlamda demokratik koşul ve biçimde gerçekleştirilip gerçekleştirilmemesi tayin edicidir. Toplumsal kitlelerin manipüle edilmesi, seçim ve referandum oyunlarının binbir hile, entrika ve gayrı meşru yöntemlerle gerçekleştirilip, sonuçların bu maharetle yönlendirilerek tayin edilmesi gibi gerçekler göz önüne alındığında; bu seçim ve referandumların demokratik ve meşru olmadığı, dolayısıyla sonuçlarının da toplumun gerçek iradesini yansıtmayıp meşru olmadığı açıktır. Bu zeminde yapılan seçim ve referandumların sonuçlarının halkın-ulusun iradesi olarak lanse edilip saygı gösterilmesi de esasta yanlıştır. Tersi olsaydı Erdoğan ve tüm faşist iktidarları meşru sayıp kabul etmek gerekirdi ki, bu doğru olamaz. İngiltere’de siyasi durum ve mülteciler sorunu gibi gelişmeler kullanılarak gerici milliyetçi duygulara hitap edilerek referandum sonuçlarının, dolayısıyla toplumun iradesinin yönetilmesi bir yana, İşçi Partisi milletvekilinin öldürülmesi de referandum sonuçlarını etkilemeye dönük faşist bir eylemdi. O halde buradaki referandumun da demokratik ve özgür şartlarda gerçekleştirildiği söylenemez. Her şeye karşın izlenen yöntem bir sonuç ortaya çıkarmıştır ve İngiltere’nin buna uygun davranmasından başka bir şey düşünülemez. Fakat bu tercih İngiltere’nin emperyalist niteliğinde bir ilerleme, emperyalist emel ve dünya dışına çıkma veya emperyalist boyunduruktan kurtularak bağımsız olma gibi anlamlar taşımamaktadır. Dahası ırkçı-faşist gelişme ekseninde gündeme gelen gelişme olması itibarıyla pozitif olarak rol oynamamaktadır. O halde İngiltere’nin AB’den çıkma tavrı karşısında esasta nötr olmak, ama ırkçı-faşist eğilimin güçlenmesi özelliğindeki yanının teşhir edilmesi doğru olandır.

http://www.halkingunlugu.net/