Mevcut süreç Kürt direnişi ve savaşının yenilgisiyle sonuçlanırsa, bu, ülke halklarının bir ”karabasan” altında yaşaması anlamına gelir Ama süreç faşizme karşı direniş ve savaşın dinamikleriyle buluşup genel bir muhtevayla devrimci zeminde ilerlerse, bu, hâkim sınıfların kâbusu olarak büyür… İşte bizlerin süreç karşısındaki görev ve sorumluluğu noktadan çıkış almalıdır. Kelimenin tam anlamıyla bir yok edim uygulanıyor Kürt ulusuna. Tüm ezilen emekçi halklara tehdit olan bu ırkçı-faşist dalga kırılmak zorundadır. Bunda tüm sosyalistler, devrimciler, demokrat ve aydınlar ve elbette demokratik Kürt hareketi yükümlüdür
HABER MERKEZİ (06.07.2016)- Gazetemizin 125.Sayısında yayınlanan ‘’Sürecin doğru okunması ve devrim üzerine’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.
Proleter devrimci siyaset doğal olarak pratik-politikasını toplumsal çelişkiler merkezinde odaklayıp, tüm ilgisini siyasi gelişmeler ekseninde toplar. Sınıf mücadelesi kaçınılmaz olarak tolumdaki tüm çelişkileri bünyesine alarak bu çelişkileri basamak edinir. Tüm toplumsal çelişkilerin toplamı sınıf mücadelesini oluşturur ya da sınıf mücadelesi hiçbir toplumsal çelişkiyi dışta bırakmadan konu edinir. Sınıf mücadelesinin en geniş bileşenleri veya güçleri de bu zeminde birleştirilmiş olur. Sınıf hareketi ancak bu toplumsal çelişkilere gösterdiği duyarlılık zemininde geniş emekçi kitleleri birleştirebilir. Geniş kitlelerin proleter devrimci sınıf önderliği altında ve/veya tarafından birleştirilmesi, özellikle de seferber edilmesi ancak onların genel ve özgün çelişkileri şahsında taleplerinin karşılanması, bu çelişkilerinin sınıf hareketi tarafından konu edinilip sahiplenilmesiyle mümkün olur.
Daha somut olarak, halk kitleleri ne istiyor, sınıf hareketi olarak bizler ne istiyoruz sorusu temel meselelerdendir. Şayet geniş halk kitleleri ile bizlerin istemleri uyum gösteriyorsa burada büyük bir birlik-birleşmeden söz edilebilir. Bu müştereklik zemininde ikinci bir zorunluluk doğar: Birleşen istemler zemininde bu istemleri gerçekleştirmek için gerekli olan pratiğin sergilenmesi. İstemler pratik davranış ya da eylemde de birleşirse değiştirilmesi hedeflenen şeyin değiştirilmesi önünde gerici zordan başka bir şey kalmaz. Ki bu gerici zor da, sınıf mücadelesi muhtevasında tarif edilen devrimci zor tarafından yenilir.
Basitleştirilmiş bu seyir doğru siyasetten, bu siyasete uygun pratiğe, bu siyaset ve pratiğin sergilenmesinde rol oynayacak örgüt ve önderliğin olmasına, bu örgüt ve önderliğin doğru siyaset ve pratiği yetenekle yönetmesine, bütün bu süreçlerin meşakkatli bir emek ve mücadele süreciyle gelişmesine, ilkelerin takip edilmesinden siyasetin zengin olarak sergilenebilmesine kadar bir dizi meseleyi ve oldukça uzun bir mücadele yolunu kapsadığı unutulamaz. Kolay devrim, kolay kazanım ve ilerleme sınıflar mücadelesi doğasına aykırıdır. Emek ve üretim süreci ya da doğasına aykırıdır. Emek vermek, gerekli süre zarfında emek vermek ve bilinçli olduğu kadar fedakârca emek vermek, bu zeminde ileri olanı daima üretmek, birikim sağlamak, dinamik oluşturmak, şartları olgunlaştırıp hazırlamak, görev ve gereksinimleri yerine getirmek, bu uğurda bedel ödemek-bedel ödemeyi göz almak ve eylemde bulunmak her kazanım ve hedefin gerçekleştirilmesi sürecinin parçası ve doğasıdır. Kitlelerle birleşmenin zemini de budur. Ne var ki, kitlelerin sınıf hareketi önderliğinde birleştirilmesi bütün bu süreçler şahsında bir noktada somutlaşır, o da kitlelere güven veren bir örgütün ve önderliğin olmasıdır. Elbette bu örgüt ve önderlik siyaset yeteneği kadar eylem yeteneği de göstermek durumundadır. Yani doğru politika-siyasete endeksli olarak devrimci bir pratik ya da eylem de ortaya koymak durumundadır. Kitlelerin güveni ancak bu pratik eylemle tam olarak kazanılabilir. Dolayısıyla bu zeminde kitleler güven veren bir örgüt-önderliğin olması, istemler paydasında birleşen geniş kitleler ile sınıf hareketinin birleşmesinde tayin edici yerde durmaktadır.
Sorun burada bitmez. Yukarıdaki şart ve gereksinimler belli bir gerçeği ifade ederler. Ancak bu gerçek başka gerçeklerle tamamlanmak durumundadır. Şöyle ki, geniş kitlelerin birleştirilmesi ve seferber edilmesi son tahlilde devrimin gerçekleştirilmesi için zorunludur, bu doğrudur. Doğrunun diğer bölümü ise, mevcut siyasi süreç ya da durumun bir devrim anı mı, yoksa devrimci zeminde gelişen devrimci bir süreç mi olduğunun isabetle saptanmasıdır. Mevcut durum doğru tahlil edilip meseleye bu açıdan perspektif sunmak hayati önem taşır. Dolayısıyla işleyen bir devrimci sürecin ele alınışı ayrı ama devrim anının ele alınması daha farklıdır. Farklıdır çünkü, devrim anı için bu geniş kitlelerin esasta birleştirilmiş ve seferber edilmiş olması gerekmektedir. Devrimci zeminde gelişen devrimci bir süreç için ya da bu sürecin ele alınmasında ise geniş kitlelerin birleşmiş-birleştirilmiş ve seferber edilmiş olması bir şart değildir. Dolayısıyla, devrim anı olmayan devrimci süreçte geniş kitleler birleştirilmemiş olmasına karşın devrimci eylem vasıtasıyla devrim için ihtiyaç olan geniş kitlelerin birleştirilmesi, devrimci görevlerin yerine getirilerek gerekli birikim ve dinamizmin sağlanması, devrim koşullarının sübjektif güçlerinin yeterliliği ve hazırlığı bakımından genel şartların olgunlaştırılması sağlanır, sağlanabilir. Her nesnel devrimci şartlar uygunluğunun devrime çıkmayacağı açıkken, devrim için gerekli olan sübjektif gücün yaratılması ile bu iki şartın hazır bulunması zemininde devrime gidilebilir. O halde bu iki şart mevcut veya yeterli değilken, bir devrimden, devrim anından bahsetmek ve siyasi hat ya da yönelimi böyle pratikleştirmeye kalkışmak sol hata olur ki, devrimin örgütlenip gerçekleştirilmesi için sol hatanın son tahlilde sağ hatadan farklı bir kapıya çıkmayacağı da açıktır. Okun hedefe varmaması hedefin vurulamaması olarak yanlışken, okun hedefi aşıp daha uzağa gitmesi de hedefin vurulamamasıdır ve ikisi de yanlıştır…
Devrim hareketi ileri kitleleri esas alarak ilerler
Sağ ya da sol siyaset kitlelerin istemleri veya durumu açısından da değerlendirilip tespit edilebilir. Kitlelerin istemleri ve buna bağlı hareketinden daha geri bir siyaset ve pratik zemininde isek, bu sağ olduğumuzu ama kitlelerin istem, durum ve hareketinin ilerisinde isek bu da sol olduğumuzu gösterir. Kitleler hazır değilse devrime kalkışmamalıyız öğüdü boş değildir. Nesnel durum veya gerçekliğe uygun bir politika izlemek hatalara düşmemek için kaçınılmazdır. Objektif durum veya nesnel şartların gerisinde bir siyaset ve pratik izliyorsak bu sağ olduğumuzu ama nesnel durum ve şartların ilerisinde(üstünde) bir siyaset ve pratik izliyorsak bu da sol olduğumuzu gösterir.
Burada bir gerçeğe daha işaret edilmek durumundadır. Diğer şartlara koşut olarak, geniş kitlelerin birleştirilmesi ve seferber edilmesi durumu devrim için şartken, devrimci gelişme süreci açısından geniş kitlelerin birleştirilmesi veya seferber edilmesi gibi bir koşul öne sürülemez. Bu anlamda devrimci süreçlerde sınıf hareketinin politikası-siyaseti-eylemi, geniş kitlelerin durumu, istemleri veya hareketlerine endeksli bir hat izlemekten ziyade, esasta ileri kitleleri ölçü alan ve onlara göre biçimlenen olmalıdır, ileri kitlelere göre biçimlenmek durumundadır. İleri kitleleri ihmal ederek geri kitlelere göre izlenen siyaset kuşkusuz ki, sağ ve kuyrukçu bir siyasettir. Devrimci örgüt ve önderliğin bir rolü de burada açığa çıkar ki, bu rol devrimci hareket ve dalgayı geliştirerek devrimci süreç ve şartları ilerletir, geliştirir. Ama ileri kitleler ölçü alınmaz, tersine geri kitleler ölçü alınarak politika veya pratik politika belirlenirse, bu, sağ olmanın yanında devrimci süreci geliştirmekten de uzak kalır.
Şayet geniş kitleler hazırlanmış, birleştirilmiş ve seferber edilmiş değilse ve sübjektif güç olarak gerekli örgüt ve önderlik düzeyi yeterli değilse, devrimden söz etmek sol sübjektif bir siyaset ve hatadır. Devrim için sübjektif şart ile objektif şart olmak üzere bu iki şartın bir arada bulunması şarttır. Devrim, mevcut iktidarla sınırlı hedef ve amaca sahip bir yönelimle ifade edilemez. Erdoğan-AKP iktidarı karşıtlığı ile devrimcilik tanımlanamayacağı gibi… Dolayısıyla devrimin gerici sınıf iktidarı gibi, doğrudan gerici sınıflar devletini, sistem ve düzenini hedeflemesi şarttır. Hatta devrimin en azından yıktığı devlete alternatif bir devlet kurmayı da hedeflemesi şarttır. Ki, ancak bu durumda devrim olabilir ya da devrimden bahsedilebilir. Devrim algısı bunun dışında olur veya bunun dışında tarif edilirse, o devrim anlayışı sakat ve sorunlu demektir.
Siyasi süreçteki ciddi gelişmeler veya seyir haklı olarak devrimci politikanın ilgi alanına oturup gündemini işgal ederken, sürecin okunmasında farklı açılar veya yaklaşımlar gündeme gelmektedir. Devrim beklentisine kapılan yaklaşımlar kadar, ayak sesleri ”geliyorum” diyen bir darbenin olacağını öngören yaklaşımlar da mevcuttu. Bu yaklaşımlar elbette siyasi süreç ve gelişmeler paralelinde belli bir nesnel zemine dayanıyor, fakat gerçekliği abartılı değerlendirip tam ve bütünlüklü gerçeği anlamaktan uzaktırlar. Elbette süreç, çıkarılan yeni yasaların, genişletilerek sınırsızlaştırılan yeni saldırıların keskinleşme eğilimiyle gelişiyor ve daha kanlı bir çatışmaya-savaşa hızla ilerliyor. Sürecin son derece tahripkâr ve yıkıcı gelişmelere sahne olacağı, saldırıların mevcut eğilimiyle daha da geniş yelpazeye serpileceği, daha acımasız saldırı ve darbelere tanıklık yapacağı, demokratik kırıntı namına söz etmek bir yana her şeyin tırpanlanıp en koyu faşist saldırganlığın hortlayacağı muhtemeldir, beklenmelidir de. Ancak buradan darbenin ayak sesleri geliyor sonucunu çıkarmak çok anlamlı değil. Zira yaşanan süreç tüm muhtevasıyla tam bir darbe sürecidir. En fazla bu sivil darbedir, askeri darbe gelecek denilebilir ki, bu da mevcut durumda ihtiyaç değildir burjuvazi açısından. Sivil darbe denilen mevcut süreçle zaten askeri darbe ile yapılan her şey yapılmaktadır. Dolayısıyla yaşanan sivil darbe sürecinden yeni bir darbe beklemek en azından şimdilik anlamsızdır.
Öte taraftan devrim beklentisi de ruhen devrimci bir damarı-duyguyu taşısa da gerçeklik karşısında sübjektiftir, sol’dur. Zira, nesnel koşullar uygun olmasına karşın, sübjektif koşullar uygun, yeterli ve hazır değildir. Ulusal hareket askeri-siyasi güç anlamında örgüt ihtiyacını karşılayan pozisyondadır. Fakat bu örgütsel-siyasi güce damga vuran önderlik ve çizgi devrim hedefinden uzaktır, ideolojik-siyasi olarak bu yeteneğe ve dinamiğe sahip değildir. Mevcut ulusal hareket önderliği ve çizgisi politik olarak devrimci rol oynasa da, stratejik olarak bu dinamizme sahip değil, bilakis silahları masaya oturmanın baskı aracı olarak kullanmaktadır. Sergilenen devrimci direniş ve savaş pratiğine karşın, hedef ”özerklik” ya da özyönetimden daha ileri değildir. Savaşın da anlaşma koşullarına, dönme esasına göre yürütüldüğü açıktır. Bunun genel stratejik siyasi-ideolojik yönelim olarak silahlı reformist olduğu açıktır. Kısacası bu örgüt ve önderlik niteliği ve çizgisinin bir devrime çıkması sübjektiftir. Sosyalist ve devrimci örgüt, önderlik açısından da devrime cevap verecek bir yeterlilik maalesef yoktur. Bu durumda devrim beklentisi yanılgılıdır.
Süreç devrimci harekete kararlı bir savaşı dayatmaktadır
Sürecin devrim beklentisi ya da bir darbe beklentisi açısından yanılgılı değerlendirmesi bir gerçekken, Erdoğan-AKP iktidarının bütünlüklü yönelim ve siyasi adımları ile bu zeminde mevcut emareler göz önüne alındığında bu sürecin en uçta bir kanlı savaşa dönüşerek belirleyici bir süreç olacağı da inkâr edilemez. Bu belirleyicilik salt Kürt Ulusal Hareketi’nin geleceği ya da sınıf hareketinin karşı karşıya kalacağı ağır faşist baskı koşulları açısından değil, aynı zamanda mevcut iktidarın geleceği açısından da önem kazanmaktadır. Bunlardan hareketle, sosyalist ve devrimci hareketin süreç karşısında kararlı bir savaş pratiği yürütme görevini militan ruhla üstlenmesi zorunludur. Aynı biçimde Kürt Ulusal Hareketi’nin de mevcut siyasi çizgisinde sebat ederek direniş savaşı veya karşı savaşını aynı kararlılıkla sürdürmesi elzemdir. Ki bu güçlerin ortak mücadele zemininde buluşarak güçlü bir direniş ve savaş cephesi yaratması da temel bir zorunluluktur. Sosyalist hareket bu süreç ve sürecin öne çıkardığı görevler karşısında hiçbir tereddüde düşmeden totale bakması ve siyasi yönelimini buna uygun olarak biçimlendirmesi tek doğru siyaset ya da siyasi tavırdır.
Şu özet yapılabilir: Mevcut süreç Kürt direnişi ve savaşının yenilgisiyle sonuçlanırsa, bu, ülke halklarının bir ”karabasan” altında yaşaması anlamına gelir. Ama süreç faşizme karşı direniş ve savaşın dinamikleriyle buluşup genel bir muhtevayla devrimci zeminde ilerlerse, bu, hâkim sınıfların kâbusu olarak büyür… İşte bizlerin süreç karşısındaki görev ve sorumluluğu noktadan çıkış almalıdır. Kelimenin tam anlamıyla bir yok edim uygulanıyor Kürt ulusuna. Tüm ezilen emekçi halklara tehdit olan bu ırkçı-faşist dalga kırılmak zorundadır. Bunda tüm sosyalistler, devrimciler, demokrat ve aydınlar ve elbette demokratik Kürt hareketi yükümlüdür.
http://www.halkingunlugu.net/