Bu tür kifayetsiz işgüzarlara söylenebilecek çok şey var aslında
Sadece şunu hatırlatmakla yetinelim
Bu ülkede sosyalistler, yurtseverler, komünistler siyasal özgürlükleri için çok ağır bedeller ödediler, ödüyorlar
Şükrü Yıldız bunun neresinde duruyor, ne yapıyor, bilemeyiz. Mesele “devletle ilişkilenme”konusunda bilgi sahibi olmaksa, dönüp tarihe bakmasında, bunu beceremediği durumda en azından kendi iddialarını tekrar gözden geçirmesinde sayısız yarar var.
Egemenlerle ilişkilenmenin, hatta zihinsel özdeşleşmenin nemenem bi şey olduğunu orada rahatlıkla görebilir.
Zafer Yılmaz (16-12-2018) İşgüzarlık zamanımızın çok makbul işlerinden biri oldu yazık ki. Nereye baksak bu işin erbablarından biri anında karşımıza çıkabiliyor artık.
Ne sınır tanıyor, ne had biliyor, ne de en küçük bir sorumluluk duyuyor bu tipler.
Şükrü Yıldız adında bir “Akil”, şimdiki Ovacık belediye başkanı Fatih Maçoğlu ve onu yerel seçimlerde Dersim belediye başkanlığına aday adayı gösteren Sosyalist Meclisler Federasyonu -SMF- ile ilgili bir yazı yazmış.
Ama ne yazı…
Evlere şenlik!
Okumayanlar için Şükrü Yıldız’ın yazısını şu linkte bulabilirler; https://www.alevinet.com/2018/12/12/komunizm-gerekiyorsa-onu-da-devlet-getirir/
Şükrü Yıldız kimdir, ne işlerle iştigal eder, bilemeyiz. Ama onun işgüzarlık ve provokatörlük yarışına çok hızlı giriş yaptığını yukarıdaki yazdıklarından anlamak mümkün.
Okuma sabrı gösterenlere geçmiş olsun!
“İşgüzarlık” denilince, aklımıza sadece Mehmet Metiner’ler, Orhan Miroğlu’ları, Yavuz Bingöl’ler, hatta muhtelif Akit yazarları falan gelmesin sakın!
Öyle çoğaldı ki bu tipler, sadece gerici, ırkçı, faşist çevrelerden değil, “yurtsever”, “sol”, hatta “sosyalist” çevrelerden de başlarını utanmazca uzatıp karşımıza çıkar oldular.
Fena halde “solcu”, külyutmaz “yurtsever”, “kraldan çok kralcı” bir karektere bürünerek karşımıza çıkan bu zevat, gereğinde vasıfları arasına “sıkı demokrat”lık, hatta “alevi”lik sosunu eklemeyi de ihmal etmiyor.
Hep “karşı mahalle”nin işgüzarı olacak değil ya, her mahallenin bir kaç işgüzara sahip olması bir “zenginlikte eşitlik” alametidir sonuçta!
İşte bu yüzden sağcı-solcu, bilmem neci kılığında peydah olup etrafa saçıldı bu zevat!
“İdeolojik hatları” fena halde karışınca, doğru-yanlış gibi kavramlar da içeriksizleşip değersizleşti.
Bütün bunlar olurken, eleştiri dediğimiz şeyin kuralsızlık, sorumsuzluk, iftira ile arasındaki farkı da sıfırlandı.
“sol” gösterip sağ vurma taktiğinin tipik bir işgüzarlık, çapsızlık ve bir yerlere yaranma aracı olarak kullanıldığı bilinir. Ama bu taktiğin bir özelliği daha var. O da, sahibini çabucak rezil etmesidir. Kulaklara küpe olsun deriz.
Şükrü Yıldız’ın hali bu hal işte!
Örneklerine çokça rastlama bahtsızlığını yaşadığımız acıklı ve acınası bir “insan hali” yani…
Bu tip işgüzarlar şimdilerde kendilerine uğraş konusu olarak bula bula belediye seçimlerini ve devrimcilerin tutumunu buldular…
Dilleri de omurgaları gibi kemiksiz olunca, bol keseden konuşmaya meylettiler.
İpe sapa gelmez suçlamaların biri sönümlenirken bir diğerinin başlaması tam da bunu gösteriyor işte.
Hakkaniyet de, eleştiri etiği de, siyasal sorumluluk da, vicdan da hak getire!
Herhangi bir ilin ya da ilçenin belediye başkanlığına sol-yurtsever çevrelerden şu ya da bu kişi aday olabilir.
Bunun artıları-eksileri belli bir sorumluluk çerçevesinde eleştiri konusu da yapılabilir elbette.Buna kimsenin itirazı olmaz. Çünkü bu türden eleştiriler öğretici, ilerletici, yol açıcıdır.
Ama “eleştiri” adına işi azıtıp düpedüz iftira atmak, yalana sarılıp kara çalmak, kışkırtıcılık yapmak, aşağılayıcı bir dille olmadık suçlamalarda bulunmak asla “devrimci eleştiri” kapsama girmez ve hoş görülemez.
Böylesi yanlışlarda bile bile ısrarcı olanlar elbette layık oldukları sıfatlarla anılır ve sonunda anlayacakları dilden cevabı hak eder.
İşte, işgüzar olma telaşıyla başımıza tebelleş olmaya soyunan Şükrü Yıldız da bunlardan biri.Söyledikleri de yukarıda.
Sosyalist Meclisler Federayonu “devletin solu”ymuş mesela! Bu kurumun Dersim belediye başkan adayı Fatih Maçoğlu da “Kayyuma bal ikram edip kutlama yapan bir zat”mış meğer!
Kıymeti kendinden menkul bu tiplerin “eleştirileri”üzerinde uzun uzun durmak gerekli mi sahiden?
Yerinde bir sorudur bu!
Ama gel gör ki işgüzarlık “eleştiri” adına bazen öyle düzeysiz gürültüler çıkarır ki, bildiğimiz kulak belası kakafoni onun yanında halt eder!
Dolayısıyla bu durumda iki kelam etmek kaçınılmaz hale gelir.
Şükrü Yıldız’a kalacak olursa, “Komünizm gerekiyorsa, onu da biz getiririz” diyen devletin “Komünisti” imiş Fatih Maçoğlu. Onun dahil olduğu SMF de “Emperyalizmden aldığı icazetle demokrasicilik oynuyormuş!”
Eleştiri, itiraz falan değil, en iyimser yorumla demokrasiyi, bağımsız siyasal faaliyet hakkını, dürüstlüğü, dostluğu, dayanışmayı dinamitleyen bir densizlik, küstah bir had bilmezlik örneğidir bu!
Ötesi ise düpedüz kışkırtıcılık ve provokatörlük!
Bu tür yaklaşımların nasıl bir zihniyet ikliminden beslendiği, kaynağının ne olduğu meselesi hem Kürd hem de Türk devrimcileri bakımından açıktır.
“Nazım Hikmet’i kovan, Mustafa Suphi’yi boğan, Sait Kırmızıtoprak’ı katleden devlet, gel zaman, git zaman “komünist” sevici oldu,” diyor Şükrü efendi.
Bu iddiasını da, kamuoyunda “Komünist Başkan”olarak bilinen Maçoğlu ile ilişkilendiriyor aklınca.
Sorumsuz, saçma sapan iddiasını daha etkili kılmak için İbrahim Kaypakkaya’yı, Mahir Çayan’i, Mazlum Doğan’ı hatırlatmayı da ihmal etmiyor!
Böylece, “solculuk”, “anti-sömürgecilik”, hatta hakiki “komünist”lik bile taslayabiliyor işte.
AKP kömür makarna dağıtıyormuş, devleti ve belediyeleri şirket gibi yönetiyormuş, SMF ve Maçoğlu’da nohut-fasulye satıp midelere çalışarak şirketleşiyormuş!
Bu tür kifayetsiz işgüzarlara söylenebilecek çok şey var aslında.
Sadece şunu hatırlatmakla yetinelim.
Bu ülkede sosyalistler, yurtseverler, komünistler siyasal özgürlükleri için çok ağır bedeller ödediler, ödüyorlar.
Şükrü Yıldız bunun neresinde duruyor, ne yapıyor, bilemeyiz. Mesele “devletle ilişkilenme”konusunda bilgi sahibi olmaksa, dönüp tarihe bakmasında, bunu beceremediği durumda en azından kendi iddialarını tekrar gözden geçirmesinde sayısız yarar var.
Egemenlerle ilişkilenmenin, hatta zihinsel özdeşleşmenin nemenem bi şey olduğunu orada rahatlıkla görebilir.
AKP gericiliğinin toplumun geniş kesimlerini önce açlığa ve yoksulluğa mahkum edip sonra sadaka kültürüyle makarna-kömür dağıtarak ‘biat’a, aidiyet ilişkisine zorlamasıyla, Ovacık belediyesi’nin yoksul köylülüğü kooperatifler bünyesinde organize etmesini, kollektif emekle üretim yapmasını aynılaştırıp aşağılamak ancak Şükrü Yıldız gibi akıl küplerinin işi olabilir.
Şükrü efendi çapına uygun olmayan “sol” laflar ederken, nasıl bir belediyecilik anlayışını “sosyalist” bulduğuna hiç değinmiyor. Değinmiyor, çünkü onun gibilerin “sol gösterip sağ vurmak”gibi bir iç dertleri var!
Dersim belediyesine kayum atanmasını “kayyuma bal ikram ederek kutlamış”mış Fatih Maçoğlu!
Neresinden tutalım biz bu düşkünleşmeyi şimdi?
Fatih Maçoğlu’nun Nilüfer belediyesi ile resmi görüşmesi sırasında çekilmiş şu “Atatürk”lü fotoğrafını da kullansaydı bari! İddialarına bir başka “maddi delil” eklemiş olurdu!
Devrimci bir kaygıyla eleştirel omak başka, iftira, kışkırtma, provakasyon başkadır. Bu tiplerin öncelikle öğrenmesi, bilmesi gereken şeydir bu.
Bir belediye başkanının makamında kendisini ziyaret eden bir kişiye bal ikram edilmesini “kayum sevicilik” olarak sunmanın bırakalım “yutseverliği”, “devrimciliği”, sıradan dürüstlükle bile bir bağı yoktur.
Dersim belediyesine kayyum atandığında Maçoğlu ve SMF’lilerin ne yaptığını merak eden biri, en azından o dönemin ve sonrasının haberlerine bir göz atar.
Şu adaylık meselesine gelince, SMF veya başka bir ilerici-devrimci yapılanma Dersim’de ya da başka bir yerde belediye başkanı adayı çıkarır, çıkarmaz.
Bu tümüyle SMF’nin ya da o başka siyasal yapının tasarrufundadır.
Desteklenir ya da eleştirilebilir.
Bütün demokratik temayülleri ayaklar altına almak, dayatmalarda bulunmak, bunun başarılamadığı yerde iftiraya baş vurup siyasal özgürlüklerin önüne setler çekmek, devrimci-ilerici oluşumları birbirlerine karşı düşmanlaştırmaya soyunmak ne zamandan beri “duyarlı devrimcilik” oldu?
Mevcut efendilerimizin yalanları, despotlukları yetmiyor demek ki, bir de güya “HDP severlik” adına kendini bilmez provakatörler mi otorite kesildi başımıza şimdi!
Bu işgüzarların iddia ettiği türden sorunlar varsa eğer, buna tutum almak, kamuoyunu bilgilendirmek, muhataplarıyla oturup konuşmak herkesten önce HDP’nin işidir.
HDP adına davranıyormuş gibi yapıp saga sola kara çalmak, ipe sapa gelmez iddialarda bulunmak kimin haddine?
Devrimciler ne yapacağını, nasıl davranacağını, seçimlerde nereye, kimi aday göstereceğini bu işgüzarlara mı soracak? AKP devletinin baskılarına boyun eğmezken, bunların kıymetli icazetlerini mialalcak?
HDP’nin de, SMF’nin de, yursever-devrimci hareketin de sizin o karanlık “dost”luğunuza ihtiyacı olduğunu hiç sanmıyorum…
Gölge etmeyin, başka ihsan istemez!