Evvella “yazar’ın” tarih okuması gerektiğini salık veriyoruz Tarihi okuyan, az çok kendi dışında ki hareketlerin siyasal ve politik arka planını bilen, hedeflerine dair fikri olan aklıselim hiçbir akıl böyle bir yazı yazmaya meyletmez Çünkü sarf ettiği onca kelimenin tadına ulaşmadan boğazında düğümleneceğinin ön görüsüne sahip olur. Lakin bizim ukala yazarımız yoz ve kötürüm kalmış kaleminin halaya duran ahengine kendini kaptırmış olacak ki dünya umurunda değil. İşte böyle bir atmosferde; Kemalizm yakıştırmaları, Kamer Genç’le kıyaslamalar, işbirlikçilikle suçlamalar, devletin yönlendirmesi olduğu vurgularının özellikle altını çizmiş. Bu ukala “yazar” vesilesiyle tekrardan belli konulara değinerek kahkahasını yarıda keseceğiz. Kusura bakmasın…
Tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur
Hiç kuşkusuz devrimci, demokratik cephede eleştiri mekanizması dostluğun en önemli saç ayaklarındandır. Siyasal bağımsız faaliyet yürüten her kurumsal yapı, kendi dışında ki yaklaşımlara ideolojik, politik eleştiri sunma hakkına sahiptir. Bu normlar üzerinden sunulan her eleştiri, birleştirici ve geliştirici olma özelliğiyle burjuva tarzdan kendini ayırarak burjuva ele alışla kendi arasına set çeker. Tahrip edici, yıkıcı ve dostane tutumdan uzak her “eleştiri” şüphesiz burjuva gerici dünyanın meşrebinden su içmiştir. Devrimci, demokratik anlayış burjuvaziye karşı teşhiri ve onları alt etmeyi yeğlerken, dost güçlere karşı dayanışmacı ve şeffaftır. Şeffaflığı ve olgunluğu keyfi bir tercihin ötesinde, devrimin dostları ve müttefikleri olmasından ileri gelir. Doğallığında burjuvaziye takınılan tavırla dostlarına karşı takınılan tavır arasında net ve ilkesel bir ayrım çizgisi söz konusudur.
Maoist devrimcilerde dünden bugüne kadar açığa çıkan deneyimler üzerinden hareket ederek, dostane eleştiriyi ve ideolojik, politik mücadeleyi es geçmeden, hareket etmiştir. Buna paralel olarak halk sınıf tabakaları arasında gördüğü, kişilerin, toplulukların eleştirilerine bilmişçe yaklaşan ukala tavırdan ziyade her eleştiriyi önemseyerek ilerlemeye gayret göstermiştir. Lakin siyasal mücadelenin seyrinde, halkın çıkarını zedeleyen, devrim ve devrimciliği zayıflatan, yaftalamayı kendisine görev edinmiş her bir anlayışa karşıda mücadeleden sakınmamış ve bunu devrimci kaygının bir gerekliliği saymıştır. Devrimci eleştiri özgürlüğünün yılmaz savunucu olan Maoist devrimciler, devrim ve devrimci damarı zayıflatmaya yönelik her yaklaşıma karşıda mücadeleyi kendisine düstur edinmiştir. Siyasetimize, siyasetimizle cisimleşen kişilere yönelik ortaya atılan tüm kara çalmalara ve itibarsızlaştırmaya baş göz üstüne demeyeceğimize göre, meşru savunma hakkımızı kullanmak bizim en tabii hakkımızdır. Bu hakkı kullanmak ve eşyayı adıyla çağırmak için destur almamızda gerekmiyor.
Özellikle yerel seçim ekseninde vuku bulan SMF / Maçoğlu’nu hedef alan eleştirinin ötesine giden yaklaşımlara karşı meşru hakkımızı kullanarak cevap olacağız. Bugünle sınırlı olmayan ve evveliyatı olan geçmiş tartışmalara girmeden yoz ve körelmiş yazının, kalemin hali pür melaline değineceğiz. Şükrü Yıldız’ın mürekkebinden çıkan ilgili yazının panoraması gerçekten de ürkütücü. Ele alış tarzı, betimlemeleri, örneklemeleri sonuca ulaşırken ki senaryoları, çirkefliği, had bilmezliği vb. vb. resmin bir burjuva kalemşorun çizdiğini düşündürüyor. Hınç, kin, riyakârlık, dalkavukluk, goygoyculukla harmanlanmış bu yazı burjuva kalemşorların feyiz alacağı bir yazı olarak karşımızda duruyor.
Evvella “yazar’ın” tarih okuması gerektiğini salık veriyoruz. Tarihi okuyan, az çok kendi dışında ki hareketlerin siyasal ve politik arka planını bilen, hedeflerine dair fikri olan aklıselim hiçbir akıl böyle bir yazı yazmaya meyletmez. Çünkü sarf ettiği onca kelimenin tadına ulaşmadan boğazında düğümleneceğinin ön görüsüne sahip olur. Lakin bizim ukala yazarımız yoz ve kötürüm kalmış kaleminin halaya duran ahengine kendini kaptırmış olacak ki dünya umurunda değil. İşte böyle bir atmosferde; Kemalizm yakıştırmaları, Kamer Genç’le kıyaslamalar, işbirlikçilikle suçlamalar, devletin yönlendirmesi olduğu vurgularının özellikle altını çizmiş. Bu ukala “yazar” vesilesiyle tekrardan belli konulara değinerek kahkahasını yarıda keseceğiz. Kusura bakmasın…
Kemalizmi bu coğrafyada ifşa ederek modernist, ilerlemeci safsatalara neşteri vuran bu siyasal paradigma olmamış mıdır?
Burjuva, gerici partilere karşı ve devletin genel karakteristik normlarına karşı amansız bir mücadeleyi bu paradigma savunmamış mıdır?
Misak_i milli sınırlarına engaje olmuş öğretiye, bu paradigma bayrak açmamış mıdır?.
Kürtleri ulus olarak tanımlayıp, kendi kaderlerinin tayin hakkını bu paradigma göndere kaldırmamış mıdır?
Bu dört temel yaklaşımı Kaypakkaya’nın seçme yazılarına göz atarak görebilir. Ve herhangi bir SMF’liyle tartışarak kafanızda ki soru işaretlerini giderebilirsiniz. Ya da sosyal medyadan küçük çaba sarf ettikten sonra bu bilgiler ulaşabilirsiniz. Peki sizin özet halinde ifade edilen 4 temel meseleye dair herhangi bir yaklaşımınız bulunmakta mıdır? Siz bu temel meselelerde hangi noktada durmaktasınız? İdeolojik olarak bakış açınız nedir? Her ne kadar sizin gibi ukala baylar, totoloji ve domogojinin ötesine geçemese de biz sizlerin ifade edilen sorulara yönelik cevaplarını biliyoruz. Feyz aldığınız, radikal demokrasiyi de, demokratik moderniteyi de, demokratik ulusa da hakimiz. Genel savunularınız hangi dümene çark ettiğini, Marksizme karşı kadim hasımlığınızın farkındayız. Abdullah Gül’e vakti zamanında övgüler düzen kişilere sessiz kalmanız, burjuva gerici partilere ittifak çağrısı yapılırken diliniz tutulmasını da çok iyi bilmekteyiz. Sizin radikalliğiniz ancak ufkunuz kadardır. Size önerimiz totoloji ve demagojide ki ustalığınızı bir köşeye atarak, okuma yapmanızdır
Yukarıda vurgulanan temel özellikler her bir Kaypakkayacı’nın eylem kılavuzudur. Bu coğrafyada en temel sorunlarda en net ve berrak yaklaşıma sahip olan bir özneye giydirmeye çalıştığınız gömlek bu saiklerden ötürü bizim üzerimize oturmaz. Kaleminizin mürekkebini de bitirseniz, ses telleriniz çatlayana kadar bağırsanız da bu gömleği kati suretle bize oturtamazsınız. Bu gömleği SMF ve Maçoğlu’na giydiremezsiniz. Ancak kötürüm kaleminizle kara çalmalara, yaftalamalara başvurursunuz. Bu bağlamda ukala yazarın her satırına açıklık getirmek gibi gayretimiz söz konusu olmayacaktır. Eşya’yı kendi adıyla çağırmak isteyenler, SMF’nin ideolojik ve siyasal paradigmalarına bakarak hareket etmelidir. Gerisi goygoyculuk ve lafı güzaf bir yaklaşımdır.
Bu gerçeklikten hareketle, SMF’nin teorik ve siyasal savunularına egemen olmadan, kuru pantolonla balık tutacağını zannedenler, hakikatin sillesinden kendilerini kotaramazlar.
Muktedirler ve ezilenler nezninde her platformun siyasal ve ideolojik bir yanı nesnel olarak vardır. Yerel yönetimlerde bu genel kaideden bağımsız ele alınamaz. Maoist devrimciler, bu tip alanları halkların çıkarı ve özneleşmesi doğrultusunda ele alır. Burjuva yönetim tarzı olan temsili yönetime karşı çıkar ve kitleleri yönetime taşır. Kitleleri nesne olarak görmez, özneleşmesini sağlar. Küçük bir azınlığın ayrıcalıklı haklarını elinden alarak bürokratik tarzı tasfiye eder. Kültürel ve ekonomik sahada kapitalist üretim ilişkini zayıflatmaya çabalar. Faşizme karşı toplumsal direnç yaratarak bunu örgütler. Yani işin özeti yerel yönetimler bizler için kimi bilmiş beylerin ifade etmiş olduğu gibi “nohut” ve “fasulye” değildir. Bu ele alış kendini avutma ve teselli etme çabasının bir ürünü ve fikirsel sefaletin dizginsiz halidir…
Sonuç yerine özetlemek gerekirse; Doğrudur eksikliklerin olduğu… Doğrudur zayıf yanları aşmamız gerektiği ve bunlardan öğrenmemiz gerektiği. Doğrudur dört dörtlük eylemin olmayacağı.. Doğrudur burjuva sınırları aşmadan devrim olmayacağı.. Bu noktaların bilincindedir Maoist devrimciler. Ukalalık ve çok bilmişliğe inat mütevaziliği ve şeffaflığı ilmek ilmek öreceğiz. Kötürümleşen kalemlere ve pas tutan argümanlara karşı mevzilerimizi savunmaya ve korumaya devam edeceğiz.