Ancak dostlarınız olarak bizim önerimiz bir eliniz birlik ise bir eliniz ideolojik mücadele olmalıdır Bazen ayrı düşmek pahasına da olsa biz komünistlerin yaptığı/yapmaya çalıştığı budur Bu zor iştir ama bu metot devrimcidir
Egemen sınıfların ikisinden biri olan iktidar blokunun lideri selefi sultan Tayyip’in diline pelesenk ettiği “Yeni Türkiye 2023-2053-2071” hayalleri neye işaret ediyor?
Otuz yıl aralıklarla yapılmak istenen, yapılması arzulanan yenilik hiç kuşku yok ki geçmişte yaptıklarının benzerlerini yeni şartlar altında tekrar tekrar uygulamak isteyecekledir. Yüz yıllardır yaptıkları şeyler insan ihtiyacına cevap veren güzel şeyler olsaydı hiç şüphesiz bizlerde önümüzdeki döneme ilişkin dile getirilen planlara tartışmasız destek ve sempatimizi verirdik. Sadece son yüz yıl içinde yapılanlara bakıldığında bile ürkütücü bir manzara ile karşılaşırız. Bu manzaranın gösterdikleri ise kırımlar, katliamlar, sürgünler, kaybetmeler, işgal ve ilhaklar zinciridir. Dolayısıyla dillendirilen şeylerin pek de hayra alamet olmadığı açıkça orta yerde duruyor. Her yeni işgal hareketi, kırım, yasak ya da rejim için yeni bir radikal dönüşüm ihtiyacının ortaya çıkmasıyla “beka sorunu” veya “dış kuşatma” çığırtkanlıkları medyanın gündemiyle beslenir. Ki, şimdi yeniden dilendirilen uzun vadeli hayaller sadece iktidar blokuna ait hayallerde değil. “BEKA SORUNU, DIŞ KUŞATMA” söylemleri egemen sınıflarının tüm temsilcilerinin değişik derecelerde seslendirdikleri eski bir türkünün bozuk nakaratıdır. Bu nakarat olmaksızın ülke ve toplumu yönetmeleri kolay olmayacağı kesindir. Beka sorunu dedikleri içte ve dışta ülkenin saldırı altında olduğu ve tüm vatandaşların ülke çıkarları için her türlü zorluk ve fedakârlıklara katlanma çağrısıdır.
Hatırlamakta fayda var.7 Haziran 2015 genel seçim sonuçlarıyla sultan Tayyip azınlığa düşmüştü. O seçim döneminde tüm devrimci- demokrat-sosyalist güçlerin içinde yer aldığı veya ittifakta olduğu HDP ile izledikleri doğru politika neticesinde AKP hükümeti ve liderine beklemediği ağır bir şamar atıldı. O seçimin otaya çıkardığı sonuçlar ne çok sayıda milletvekilliğin elde edilmesiydi ne de legal mücadeleye bir tapmaydı. İşin asıl belirleyici yanı hem “TC” siyasal iktidarı açısından hem de devrimci-ilerici kuvvetler açısından halk iradesinin bu denli büyük oranda ortaya çıkması ve bu iradenin demokratik-devrimci güçlerin etrafına akması ve bunun temsil edilmesiydi. Durum bu olunca, saray kliğinin yanı sıra tüm diğer gerici sistem partilerini ciddi bir panik sardı. MHP, o güne kadar izlediği AKP karşıtı politikalarından U dönüşü yapması, “yeni bir seçim gereklidir, bu sonuçları kabul etmeyiz” çırpınışları, CHP’de yakın zaman öncesine kadar hemen her dönem açık veya gizli genel başkan olan ve devletin güvenilir adamı Deniz Baykal gibilerinin saray ziyaretleri, derin çıkar dalaşı altında olan egemenler sisteminin burjuva kliklerinin ortak paniğinin dışa vurumu idi. Yani ortaya yine bir BEKA SORUNU çıkmıştı. Ki, bu defa beka sorunu içerden boy vermişti. Sonrasında içerde ve dışarda saldırganlık ve yayılmacı savaşın hızla yükseliş gösterdiği ve operasyonların derinleştirildiği bir döneme girmiş olduk. Milletvekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve bu nedenle AKP başta olmak üzere MHP, CHP ve “demokrat” genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “anayasaya aykırıdır ama dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet diyeceğiz. Aksi oy kullananları partiden atarız” şeklindeki diklenişinin sebebini biraz aklı başında olan herkes azda olsa ne manaya geldiğini anlayabilirdi. Bu anlattığımız yakın tarih gelişmelerinin artık gerilerde kalmış olduğu ve bu nedenle artık ileriye bakmak gerektiğini dile getirenlerin az olmadığını da not edelim. Yeni derin kuyulara düşmemek adına tarihten öğrenmek gerekir ya.. Maalesef işler çoğu zaman öyle yürümüyor.
Şimdi BEKA SORUNU konusu iktidar kliğinin seçimde yeniden izlediği ana temadır. Ekonomik kriz, sosyal çöküntü, rüşvet, yalan ve talan başını alıp gidiyor. Böyle bir gerçeklik altında toplumun büyük bölümünde yeni bir çıkış arayışı ortaya çıktığı çok net görülüyor. Ne olacak sorusunu soranların sayısı yakın zamanlar ile kıyaslandığında en yüksek seviye çıkmış durumdadır. Bu durumun görülmesi, somut halin kavranması hayati derecede önem arz etmektedir. Çünkü bu nokta kavranmazsa devrimci-demokratik güçlerin doğru politik bir rota çizmeleri mümkün olmayacaktır. Gel gör ki ilerici-demokratik çevrelerin esasının içinde veya çevresinde yer aldıkları kitle partisi olan ve kendisinden doğru bir çıkış beklenen HDP’de de bu noktanın kavranışında esaslı ve ciddi problem var. Toplumun derinliklerinde gizlenen isyancı damara hitap etmek ve bu damarı iktidarın gerici-faşist politikalarını geriletmek için sistemin böğrüne dayamak yerine, iktidar bloğuna karşı diğer bir diğer gerici blok olan CHP-İYİ parti ittifakına karşı, AKP-Erdoğan-MHP iktidar ittifakını geriletmek amacıyla bazı bölgelerde yakın durma sinyali vermektedir. Yani seçimleri halk kitlelerinin ileri kesimlerinin; özellikle de Kürt yoksullarının biriken öfkesini sisteme yöneltecek kanalların açılmasına bir vesile olacak bir çizgi izlemek yerine, “demokrasiye katkı” adı altında düzen partilerine yönlendirilmektedir. İzlenen bu hatalı politik taktik ya da HDP’nin deyimiyle “Kürdistan’da kazanma, Batı’da Kaybettirme stratejisi” ile değişim beklentisi ve arayışı içindeki halkın ileri katmanlarını belirlediği bu yanlış yönelim nedeniyle, Batı’da sistemin kanallarına çekerek pasifize etmekte ve Kürdistan mücadelesi ile büyük şehirlerde yaşayan ve arayış içinde olan çeşitli milliyetlerden emekçilerin mücadele birliğini zayıflatmaktadır. Kürdistan ile batı arasında böyle bir birlikteliğin olmadığına itiraz edenler olabilir. Bu gibilere sadece 7 Haziran 2015, 24 Haziran 2018 dönemini hatırlamalarını isteriz. Bu dönemlerde HDP Batı’da emekçi halktan ya da AKP’den rahatsız olanlardan küçümsenmeyecek bir destek aldı. Bu manada da şovenizme hatırı sayılır darbe vurdu. Bu destek büyütülmesi gerekirken önü kesildi. Bunun esas yanı, “TC” gerici iktidarının HDP’ye saldırıları ve tutuklamalar iken, bir nedeni de HDP’nin ikincil olan hatalarının giderek partide egemen durumuna dönüşmesiyle girdiği yanlış rotadır. Üstelik bu yanlış taktik sayesinde halkın sistem partilerinden kopuş gerçekleştirmiş olan kesimleri bile yeniden sistem partilerine yönlendirilmektedir. Hâlbuki şimdi ezilen uluslar, inançlar, ezilen cinsler ve emekçiler için birlik şartları daha uygun olduğu halde geri ve yanlış bir tutum alınmış olmasıyla, geriye çekilmiş ve ancak tutuşmaya meyilli militan mücadelenin geleceği “Kürdistan’da kazanma, Batı’da kaybettirme” adına zaafa uğratılmıştır. Genel Kürt hareketi ve HDP, bu can alıcı noktayı görüp taktiğini buna göre belirlemek yerine, sorunu sadece Kürdistan’da kayyumları geri almak ve Türkiye’de ise AKP hükümetini geriletmek üzerine sınırlamaktadır. Böylelikle halk kitlelerinin mücadele birliğini parçalamakta ama özellikle de Kürtleri sistemin en değme ırkçı partileri lehine oy kullanmaya ve onlardan medet umar duruma getirmeye yol vermektedir. Bir soru. HDP’nin izlediği taktik yanlışı bir yana bırakalım. Sahi büyük şehirlerde HDP yanlısı Kürtlerin CHP’den yana oy kullanacaklarının garantisi nedir? Neyse bu asıl değil tali bir noktadır. Devam edelim.
Örneğin “31 Mart 2019 ya faşizmin kurumsallaşma sürecinin önemli dönemeç noktalardan biri olacak ya da AK-MHP bloku büyük bir seçim yenilgisiyle sarsılacaktır”. AKP-MHP blokunu güçten düşürmek, sandıkta yenilgiye uğratmak ve yerel dayanaklardan yoksun bırakmak anlamına da geliyor” (Hem kazanacağız hem kaybettireceğiz” başlıklı HDP iç Seçim açıklaması) söyleminde görüldüğü üzere açıktır ki HDP faşizmin kurumsallaşmasını bugüne has ve AKP döneminden ibaret görüyor. Belli ki ufku seçimlerle ve AKP-MHP faşist blokuna kaybettirmeyle sınırlamış durumdadır. Hâlbuki faşizm yeniden tahkim edilmektedir hepsi bu. Faşizmi selefi sultan ile sınırlı gören kafanın, CHP ve İYİ parti bloku “sistem içi de olsa demokrasi arayanlar” olarak görmesi kadar doğal ne olabilir. Oysa HDP’ye musallat olan bu burjuva liberal çizgi dün selefi sultan Tayyip’i demokrasi savunucusu ve askeri vesayeti hedeflemiş bir demokrat olarak selamlandığını unutmuş değiliz. Şimdi Kürt ve demokrasi düşmanı oldu. Bu nedenle ona karşı çıkan demokrat (!) CHP-İYİ parti ittifakına açık çek vermekten sorun görmüyor. İyi de bu ikinci blok hangi demokratik standartlara sahiptir? Mesela İYİ parti faşist cenahın “Iğdır’da HDP’nin kazanmaması için MHP veya AKP lehine seçimlerden çekiliyoruz” açıklaması ile gelecekte bir iktidar olması halinde Kürt ve Kürdistan sorununun çözümünde nasıl bir katkı yapacağını düşünüyorsunuz? Ya da olası bir iktidar blokunun yıkılması durumunda politik şartlar nasıl bir hal alacak ve girilecek yeni politik duruma göre Kürt ulusu ne türden kazanımlar sağlayacaktır? Kaldı ki HDP buna vereceği cevap ne olursa olsun şunu çok net olarak biliyoruz ki AKP-MHP bloku yerine (şayet yerel ayaklarını kaybederse iktidar adaylığına CHP-İYİ parti blokunun geçeceği aşikârdır. Lehlerine çekildiği bu blokun Ankara ve İstanbul büyük şehir adaylarının Kürt sorununa bakışları nedir? Siverek’te aday gösterdikleri Mehmet Fatih Bucak nasıl bir adaydır? HDP ise acıdır ki böylesi olası bir gelişmenin adını “demokratik güçlerin ve demokrasinin kazanması” olarak koymaktadır.
“Rojava’ya yönelik son askeri operasyon çığırtkanlığının da gösterdiği gibi, AKP-MHP iktidar bloğu yayılmacıdır, Kürt düşmanıdır” deniliyor.(Aynı açıklamadan)
Şimdi bu satırları okuyan ileri bir işçi, emekçi, aydın, yazar ya da özellikle de Kürt insanın duyguları merak edilmez mi? Yani bu yorumdan iki şey çıkar. Birincisi, AKP-MHP’nin yayılmacı ve Kürt düşmanı oldukları ilk defa anlaşılmış oluyor. İkincisi ise CHP ve İYİ partiler yayılmacı olmadıkları ve Kürt dostu olduklarıdır. O durumda Meral Akşener’in 1992-94′ Kürt köylerinin yakılmasında, boşaltılmasında, yirmi bine yakın faili meçhul (!) gözaltı kayıplarından sorumluluğu nereye konulacaktır? Kürdistan sözcüğü bile bunlar için nefret ve tiksintiden ibaret olduğu nasıl görmezden gelinebilir? Bu blokun Kürdistan’ın diğer parçalarına yönelik iktidar blokunun operasyonlarına nerede ve ne zaman karşı çıktıkları görüldü? Batı’da kazanmaları için lehlerine aday göstermediğin bu ikinci ırkçı blok ne zamandan beridir Kürtlere düşmanlıkları bitti? Bu nasıl bir çizgi, bu nasıl bir taktik? Gerçeklerden bu kadar mı kopulur!
“Verili koşullarda mevcut güç dengelerini dikkate alarak, AKP MHP iktidar bloğuna kaybettirme stratejimizin gerektirdiği bir zorunluluk olarak CHP’nin bazı büyük şehir belediye başkan adaylarına oy vereceğiz” (Aynı açıklamadan)
Birincisi, bu zorunluluk nerede geliyor? İkincisi, varsa böyle bir zorunluluk bunun ikna edici bir açıklamasının yapılması gerekmez mi? Üçüncüsü, CHP’nin HDP’den vebalıdan kaçar gibi uzak kaçtığı bir dönemde, bu tek yanlı sevdanız karşılıktan yoksun bir belirleme değil midir? Belli ki Selahattin Demirtaş ve diğer direnişçi önderlerin tutuklanmaları sonrasında HDP’de “yetmez ama evet”çi çizgi partiye hâkim olmuştur. Bu ise en başta Kürtler olmak üzere ilerici-devrimci kitleler, takip edilen yanış strateji üzerinde düzen içine çekilmesi operasyonudur.
Kısaca Dersim’de ittifak durumu ve gelinen nokta üzerine
Dersim’de daha en başlarda Sosyalist Meclisler Federasyonu(SMF) gayet net ve kararlılıkla ortaklaşmanın zeminini ve buluşma imkânını yaratmanın azami çabası içinde oldu. Bu yönlü yapılan toplantılar ve bu toplantılarda karşılıklı ileri sürülen görüşler, Yakın zaman önce SMF tarafından yazılı olarak demokratik kamuoyuna devrimci sorumluluk gereği sundu. O görüşmeler dizisinde ısrarla “aday HDP’li olmayacaksa kesinlikle kabul etmeyiz bu bizim kırmızı çizgimizdir” dayatmasında bulunan HDP yönetimi, daha sonra bu kırmızı çizgiden vazgeçtiği ve diğer sol guruplarla nasıl ortaklaştığının nedenlerini açıklamak zorunda değil midir? Madem sol guruplarla ortaklaşmak mümkündü, o halde görüşmelerde SMF’nin birlik için ileri sürdüğü öneriler neden ret edildi?
“Kürdistan’da daha özgün ve farklı gelişmenin sonucu olarak Dersim’de sol-sosyalist güçlerle ittifak yapılmış, demokratik bir ittifak ilişkisi kurularak seçime ortak adaylarla girme imkânı yaratılmıştır” deniliyor. (Aynı başlıklı yazıdan)
Birincisi, Dersim’in özgünlüğünün varlığı kabul ediliyorsa bu özgünlük ışığında neden SMF ile ortaklaşmaktan kaçındınız? İkincisi, “farklı bir gelişmenin sonucu” ile kastedilen nedir? Bizce bu farklı gelişme açıktır ki ortaklaşmayı red etmenizden sonra SMF’nin kendi bağımsız bayrağı, programı, ilkeleri ve adayları ile seçime girmiş olmasıdır. Bu durumda kendi başınıza kazanmanın riskleri anlaşılınca, geri adım atmak yerine pragmatist bir temelde bir uzlaşmaya varmak durumunda kaldınız. Bu “farklı gelişmenin” oluşmasına yol açan nedenlerin ne olduğunu HDP yönetimi açıklamak zorunda ve bundaki sorumluluğunu kabul etmek zorunda değil midir? İşe bakın ki “sol-sosyalist güçlerle ittifak yapılmış” deniliyor ama şimdi Dersim’in Pertek ilçesinde HDP, EMEP’le beraber CHP ile ortak bir ön seçimle belirlenen CHP adayını desteklemektedir. Burada “sol- sosyalist güçlerle ittifak yapılmış” derken HDP nazarında en azından sosyalist olarak değerlendirmese de CHP sol olarak kabul görmüş oluyor. Tabi burada hemen akla gelen ilk şey, SMF’ye ve adaylarına “işbirlikçi, kontra, devlet projesi, ahlaki değil, Kürt düşmanı” gibi bol keseden suçlamaya girenler ve bütün bu ağır itham ve hakaretlere sessiz kalan devrimci guruplar, HDP’nin CHP’ye “faşizme karşı demokrasiyi kazanma” destek ilişkisine ne diyecekler merak ediyoruz. Ve daha da fazlası, CHP ile yapılan ittifak kimin projesidir dersiniz? Daha henüz dün, Almanya’da sosyalist Enternasyonal toplantısında CHP temsilcilerinin, hapishanede rehin tutulmasına devam edilmesi için Selahattin Demirtaş aleyhine kullandıkları oylar sıcaklığını koruyorken, Batı’da CHP-İYİ lehine aday göstermeme ve Dersim’de CHP ile “demokrasinin kazanılması için ittifak” eden HDP’nin bu sıcak dostane ortaklılığının kaynağı merak konusu olarak orta yerde duruyor! Ve elbette bu soru HDP’nin sosyalist “ortaklarınca” ayrıca cevaplanmayı bekliyor. Özellikle de bu noktada yaman “Kaypakkaya’cıların tavırları büyük bir merak konusudur! Gelin bir de şu yoruma bakalım.
“Baş düşmanı etkisizleştirmek isteyen Kürdistan devimi, kendisine ait devrimci varlık sahasını, bir seçimlikte olsa kendi varlığına göz koyanlara sessizce terk ediyor. Ancak bu yazı bağlamında konumuz bu değil. Kürdistan hareketinin seçim taktiği yanlışsa da, bu, tarihe ancak bir dipnot olarak yazılacak, devlet ve devrim arasındaki mücadelede önemli ama telafisi mümkün “sıradan” bir yanlış olarak kabul görecektir” (Dersim tercihi: Sosyalist belediyede Nohut Üretmek ya da devletliye Kafa Tutmak. Fırat Dicle. Teori ve Politika) Aynı yanlış yaklaşımın bir başka versiyonudur bu. Görüş sahipleri açıktır ki ne olursa olsun Kürt hareketinin hatalarını masum göstermeye ve kabul ettirmeye soyunmuşlar. Burjuva liberal çizginin girdiği rota görmezden gelinmiştir. Dersim’de CHP, HDP ittifakını da, Batı’da CHP, İYİ parti bloku lehine geri çekilme taktiğini de önemsiz küçük “sıradan” bir ayrıntı olarak açıklayarak içine düştüğü yanlış çizginin vahametini görmek/kabul etmek istenmiyor aslında. HDP’nin farklı bir parti ve alternatif olduğu iddialarını unutmasına ve yerine liberal burjuva bir siyaset izlemesine olur vermiştir. “Ne devletin amacı hizmet belediyeciliği ne de Kürdistan devriminin amacı sosyal belediyecilik. Her iki tarafta hasmına daha güçlü yumruk sallamanın imkânlarını arıyor” (aynı yazıdan) bu nokta da karşı devrim ile devrimin çatıştığı tartışmasız aşikârdır. Lakin bunun böyle olması esas olsa da, devrimin birer mevzisi olan belediyeleri ayrıca halka hizmetin bir parçası olarak ele almayacaksanız o halde neden bu belediyelere talip olacaksınız? Sosyalist bir Kürdistan kurup gerici ve emperyalist bir saldırıya karşı koyarken, “halkın ihtiyaçlarıyla ve üretimle uğraşmam” demek gibi saçma bir fikirdir bu. Öcalan’ın görüşme notlarına bir bakın isterseniz, Kürdistan’da yapılan belediyeciliğe dair ne söylüyor? Ancak bu arkadaşlar bunu bilmedikleri için değil, bu belirlemeyi Dersim’de içinde bulundukları politik çıkmazlara çare olacağını düşündükleri çürük temele cevap bulabilmek için bilerek böyle yaklaşıyorlar.
Okuyalım: “Seçim politikasında söz konusu Kaypakaya’cı gelenek önemli ölçüde darlığa düşmüş, politikaya Ovacık’tan bakmış, devlet ve devrim arasındaki savaş düzeyini kavrayamamıştır. Kudretten düşmüş politik varlığını, devletle göğüs göğüse çarpışan kudretli bir devrim hareketinin karşısına çıkarmaktan beis görmemiştir”
Birincisi, bu arkadaşlar SMF’nin devrimci-ilerici kamuoyuna karşı sorumluluğu icabı yaptığı seçim görüşmelerinde HDP ile nelerin görüşüldüğünü açıklayan ve o açıklamada neler önerdiğini ısrarla görmezden geliyorlar. Ya bu açıklamadan habersizler ya da gerçekten bilerek görmezden geliyorlar. Böylelikle SMF’nin ısrarlı birlik yaklaşımını inkâr etmekle kalmıyorlar, Kürt hareketinin birlik kırıcı politik dayatmacılığı ile ortaklaşmaktadırlar. İkincisi, Kaypakkaya’cı hareket olan SMF’yi ve yaklaşımını Ovacık üzerinden nohut, fasulye meselesi düzeyinde ele aldığını iddia ederek ve de küçümseyerek akıllarınca alay etmektedirler. Ve böylelikle üçüncüsü, SMF’yi devrimci yaklaşımdan uzak davranmakla eleştirmektedir. Bu arkadaşların devrim kavrayışı sakat ve yanlıştır. Bunlara bakılacak olursa HDP ve Kürt hareketinin her dediğine evet demiyorsanız devrimden yana değil ve devrimci de değilsiniz ve “kudretten düşmüş politik varlık” olursunuz. Bu yaklaşım ile aslında kendi ruh hallerini ve politik sefaletlerini çok güzel açıklamışlar. Ve bu bakış açılarından kaynaklı olarak reformist rotaya tek laf edememektedirler ve liberal çizgilerin yönetimi altında yürüyen ve emekçi halklarımızı sistem partilerine yedekleyen HDP’nin kuyruğunda ayrılamamaktadırlar. Ve bu ağır politik taktiği “sıradan” diyerek ortaklaşmaktadırlar. Bunu yapamamalarının bu arkadaşların kötü niyetlerinden değil, tas tamam kuyrukçu, güce tapan dünya görüşlerinin kendilerini getirdiği sonuçlardan kaynaklıdır. Devrimci eleştiriyi devrimden sapma olarak görmenin, devrimci politika izlememek olarak görmenin acı sonuçları budur. Çünkü sosyalist bir hareket iddiasına rağmen kendisine güveni yoktur. Kürt hareketi olmadan yol almayı peşinen kabul etmişler. Başkasının eşeği ile yol yürümeyi ve her dediklerine kafa sallayıp onaylamayı “devrimcilik” sanmaktalar. Militan olmak, gericiliğe savaşmak hiç tartışmasız iyidir ancak daha iyi olan ve olmazsa olmaz şey doğru bir çizgiyle militanlaşmak ve savaşmaktır. Bu arkadaşlara yeniden hatırlatalım. Kaypakkaya’cı SMF samimiyetle birlik için çabaladı. Bu uğurda gerekli sabrı gösterdi. Sağlıklı bir ittifak karşılıklı tavizlerle olacağını bilmeyen yoktur. Yok, “biz Kürt hareketine ne taviz gerekiyorsa onu veririz” diyenler varsa oda onların kendilerinin bileceği bir şeydir. Kaypakkaya’cılar ittifak ve birlik meselesine yaklaşımını defalarca açıkladılar. Merak edenler bakar, okur. Fakat devrimi ve devrimciliği Kürt hareketinden ibaret kabul ederek karşılıklı taviz verilmesini savunan politik yaklaşım hayli sorunludur. Kürt hareketinin şu yerel seçimlerde izlediği politika devrimci ise eğer açık söyleyelim ki biz böyle bir devrimciliği kabul etmeyiz. Size de önermeyiz. CHP-İYİ parti bloku lehine Batı’da karşılıksız aday göstermemek, Dersim-Pertek’te CHP-HDP ittifak politikasını devrimci bir taktik olarak sunmak, ısrarla bu politikayla birleşmeyi pekte sorun görmemeyi devrimcilik olarak sunmak ve bu politik taktik ile yürümediği için de Kaypakkaya’cıları “kudretten düşmüş politik varlık” şeklinde bir sonuca gitmek doğrusu yolu yordamı tamamen şaşırmaktır. Kürt hareketinin karşı-devrimci blok lehine girdiği karşılıksız ilişkiye devrimci eleştiri yapmak yerine, SMF’yi destekleyen TKP üzerinde okun sivri ucunu Kaypakkaya’cılara çevirmek pek akıllıca gözükmüyor. Bizi destekleyenler bizim gibi olmayanlardır. Siz bizi desteklemeyin demeyiz. Bu doğru da olmaz zaten. Bizim gibi olanlarla biz parti birliği yapmak isteriz. Adayımızın HDP’den girmesini önerdik, cevap hayır oldu! Dolayısıyla TKP’den neden girdiniz demek ve eleştirmek boştur. Size dostça önerimiz hatalarınızı ve girdiğiniz kuyrukçu rotadan çıkın deriz ve ekleriz. Kürt hareketine gerçek dostluk onların hatalarına karşı eleştirel davranmaktır. Doğru yöntem ve dostluk budur. Siz “kuvvetli devrim hareketinin karşısına çıkmayı” göze almak istemeyebilirsiniz. Ancak dostlarınız olarak bizim önerimiz bir eliniz birlik ise bir eliniz ideolojik mücadele olmalıdır. Bazen ayrı düşmek pahasına da olsa biz komünistlerin yaptığı/yapmaya çalıştığı budur. Bu zor iştir ama bu metot devrimcidir. Biz, yazınızda iddia ettiğiniz gibi sorunu sadece halkçı belediyecilik düzeyinde meseleye bakmıyoruz. Bakın yakın zaman önce Gazete Patika’da yayınlanan bir makalemizde (https://www.gazetepatika8.com/hdpnin-yeni-rotasi-nedir-direnisci-cizgi-mi-burjuva-liberal-cizgi-mi-31265.html) konuya nasıl yaklaştığımızı ortaya koymuştuk. Buyurun okuyalım:
“Biz kendi adımıza defalarca söyledik. SMF için seçimler örgütlenmenin, halkı seferber etmenin, kitleselleşmenin, devrim için yeni mevziler yaratmanın taktik bir çalışmasıdır. Halk kitlelerini yeni devrimci muharebelere hazırlama çabamızın bir parçasıdır. Tek strateji, binlerce taktik ve bir o kadar da komünist amaçlarımıza uygun değişik devrimci araçlar kullanacağız. Biz elbette sadece muhalif olmayacağız ve değiliz de. Egemenleri sadece soyut eleştirilerle protesto etmekle yetinmeyeceğiz. Bu asla yeterli olmaz. Sadece muhalif olmak, sadece egemenleri protesto etmekle yetinmek özel bir maharet değildir. Asıl iş bu değildir. Halkla beraber kazandığımız ve bundan böyle kazanacağımız her mevziyi; mesela yerel iktidarları, halkın kazandığı mevziler olarak, halk meclisleri yoluyla olabildiğince ve uygulanabildiği ölçüde kendi devrimci-halkçı belediyecilik anlayışımızı ve alternatifimizi emekçilerle beraber pratiğe uygulayacağız. Böyle bir pratik, halkın devrimcilere ve sosyalizme güvenini artırmakla kalmayacak, bu ülkede devrimci çizgiyle birleşmiş halk iktidarının büyük değişimler yapabileceğini görülmesine de vesile olacaktır. Komünist çizgiyle birleşmiş işçi ve emekçiler ülke çapında iktidarı feth etmeden sömürü ve egemenlik dünyasının zulmünden kurtulmak sadece ve sadece güzel ve hoş bir rüya olur.
Ya devrim ya da reform! Biz devrim diyoruz. Her sınıf haklı olarak kendi dünya görüşünün pratiğini ve ona uygun teori yapar. Bitirirken bir konuda Fırat Dicle arkadaşa teşekkür etmeyi gerekli görüyoruz. Bazı anlayış ve siyasal çevrelerin Kaypakkayacılara yaptığı ağır karalamalara karşı çıkmanız yerindedir, dostçadır. Yalan, iftira, düzmece suçlamalar devrimci kültüre yabancıdır. Bu burjuva metot herkese zarar verir.