Koronavirüs Salgını Ve Gerici Burjuva İktidarların Tutumu Üzerine

Tamda bu kesitte, bugün dünyayı tehdit altına alan koronavirüs salgınına karşı, insanlığın acil ve etkili alması gereken tedbirleri, yaratılmaya çalışılan panik ve kaos ortamından ayrıştırmak durumundayız Burjuva iktidarlar ve ideologlarının yönlendirmesiyle, market raflarını boşaltan, insanlar arasındaki sosyal ilişkilenmelere gerekli araçları yaratmayıp izole eden bireyci egoist panikleri, bilimsel tıbbın ortaya çıkardığı deneyler ışığında kitlelerin bilinçli dinamik tutumuyla aşmak, salgının kriz ortamında dayatılan toplumsal izolasyonu, iletişim teknolojisinin olanaklarını kullanarak, komşuluk, sosyal dayanışma ve kolektif irade ekseninde örgütleyerek virüse karşı önleyici tedbirleri kitlesel bir tutuma dönüştürmek, sadece yaşamı kurtarmayacak, burjuvazinin yaratmaya çalıştığı gerici tabloya da alternatif olacaktır

ANALİZ (23-03-2020) Çin’de ortaya çıkmasından üç aylık bir zaman diliminde, Koronavirüs salgını, tüm dünyanın en acil sorunu  haline gelmiş durumdadır. Tüm dünyaya yayılan Koronavirüs (Covid-19) salgını, her gün yeni insanların ölümlerine neden olmakta, salgın vakası önlenemeyen bir biçimde gün geçtikçe artmaktadır. Salgın vakasının artışına paralel olarak, koronavirüsün çıkış kaynağına ilişkin, ortaya atılan “komplo” teorileri tartışmanın bir yanını teşkil ederken, virüsün kitlesel olarak insanlık için arz ettiği büyük tehlike, somut bir gerçeklik olarak sorunun asıl yanını teşkil etmektedir. ABD başkanı Trump’ın “Çin Virüsü” tanımlamasıyla, “komplo” teorilerine farklı bir boyut kazandırması, bu tartışmanın, -emperyalist-kapitalist sistem ve bekası için kullandığı kirli yöntemler kriter alındığında- sosyal-siyasal düzlemde karşılığı olmayan bir tartışma olduğu anlamına gelmemektedir.  Emperyalist-kapitalist sistem, sermayenin rekabeti, hareketi, uluslararası boyut ile birlikte daha acımasız yöntemlerle kurulmaya çalışılan  tekellerin hegemonyası için, savaşlar, sömürü mekanizmaları ile nasıl insanlığı ve doğayı yıkıma sürüklüyorsa, bu gibi salgın hastalıklarla, toplumsal süreci kendi gerici sisteminin lehine dizayn etmeye çalışabilir, sermaye güçleri arasındaki rekabeti “dengelemek” isteyebilir. Yani sistemin yapısal mantığı ve siyasal-iktisadi niteliği kapsamında düşünüldüğünde, bugün ortaya çıkışı konusunda ifade edilen “komplo” teorilerinin karşılığını görmek mümkündür.

Özellikle ABD ve AB emperyalist sözcüleri tarafından, ırkçı-milliyetçi yaygaralarla, “iğrenç” ( yarasa ve yılan eti denkleminde) şeyleri yemesiyle ilişkilendirilen virüse sorumlu olarak Çinliler ilan edildi. Ardından ileri sürülen komplo teorileri, emperyalist güçler arasındaki rekabet ve ilişki kapsamında ardı ardına gündeme geldi. Kanada’da bir laboratuvarda çalışan Çin’li karı-kocanın, laboratuvar üretimi olan bu virüsü çalıp Wuhan’a getirmesi ve çaldırması, Kanada ve Çin arasındaki biyolojik silah üretimi eksenindeki bir tartışma ile, virüs bu biyolojik çalışmanın ürünü olarak gündeme sokuldu. Virüsü Çin kültürünün ürünü olarak gören “komplo” teorilerine karşı Çin “Kamu diplomasisinin” açıklaması, Virüsün ABD ordusu tarafından Çin’e sokulmuş olabileceği yönünde bir tutumla, “komplo” teorilerine farklı bir boyut kazandırdı.

Emperyalist-kapitalist sistemin kurumları ve bürokrasisi arasında gündeme gelen bu tartışmalardan öte, şu açık bir realitedir. Emperyalist tekeller arasındaki pazar rekabeti ve gelişim trendinde olan bazı ülke tekellerini frenleme- “dengeleme” iktisadi politikası, bazı emperyalist güçlerin bu gibi salgınları, biyolojik-laboratuvar üretimi biçiminde piyasaya sürmesi, emperyalist tekellerin aşırı kar hırsı kapsamında gündeme gelebilir. Ama bu konuda, emperyalist tekellere karşın, insanlığa hizmeti esas alan “bağımsız” bilim dünyasının somut bir açıklamasının olmadığı kesitte, bunun üzerinden bir analiz yapmak, doğru sonuçlar çıkarmamıza engel teşkil etmektedir. Onun için bütün bu “komplo” tartışmalarından öte, sorunu ele aldığımızda dahi, “kuş gribi”, “domuz gribi”, “sars” vb gibi insanlığın başına ciddi belalar açmış salgın hastalıklar ve önlenebilir olması gerçeği, bu gibi salgınların bir “kader” olmasından öte, bir zat mevcut sistemin içinde aramamız gerektiğini ortaya koymaktadır. İnsanın, doğayla, birbiriyle ve diğer canlı türleriyle var olan sosyal-iktisadi ilişkisi, bu gibi salgın hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu sistemlerin niteliğinden öte, nesnel bir gerçeklik olarak gündeme gelebilir. Ama doğada yaşanan ekolojik tahribat, aşırı kar hırsına göre otonomize edilen üretim ve tüketim ağı, üretim koşullarında insan sağlığını öteleyen çalışma koşulları, silah sanayi, ağır sanayi ve biyolojik-kimyasal üretim, vb gibi, her  sistemin kendi ideolojik-siyasal niteliğine göre icra edilen faaliyetler, bu gibi salgınları daha kapsamlı olarak gündeme getirmekte, önlene bilirliği veya kontrol altına alınabilirliği konusunda farklı toplumsal sonuçlara vesile olabilmektedir.

Emperyalist-Kapitalist sistemin aşırı kar hırsı ve iktisadi-siyasal hegemonya kurma hedefi, insanlığı-doğayı geri dönüşü olmayan yıkımlarla baş başa bırakmaktadır. Nükleer çalışmalar, biyolojik silah ve sanayi üretimi, insanlığın ihtiyacı ve doğanın ekolojik dengesinin sürdürülebilir ilkesine göre değil, sermayenin daha fazla kar elde etme, daha fazla egemenliğini tesis etme üzerinden icra edilmektedir. Bunun sonucu, gerici savaşlardır, insan yaşamının kitlesel olarak yıkımıdır, doğanın ekolojik dengesinin alt üst  edilmesidir. İnsanın toplumsal yaşamı ve doğanın ekolojik dengesinde yaratılan her yıkım, emperyalist tekellere, yani sermaye güçlerine aşırı kar olarak dönerken, insanlığa ve doğaya acı faturalar olarak dönüş sağlamaktadır. Gerici savaşların halklara ödetilen acı bilançosu, kitlesel kıyım ve göçler, iktisadi ve siyasal olarak, demokratik-ekonomik-akademik kapsamda, sömürü ve baskı kıskacına alınmış ezilen-sömürülen yığınlar gerçeği, tamda emperyalist-kapitalist sistemin, vahşi-talancı yüzünü ortaya koymaktadır. İktisadi ve sosyal olarak talan siyasetine dayalı toplumsal koşullar gibi, kriz evresinde olan ekolojik sorunlar, salgın hastalıkların üremesi ve yayılmasına da geniş bir zemin sunmaktadır.

Kapitalist sistemin, tüm iktidarlar özgülünde ve tüm üretim-tüketim ağında, hizmet-eğitim ve sağlık sektörlerinde uyguladığı neoliberal iktisadi politikalar nedeniyle, toplumu koruyucu-önleyici tüm hizmetler, toplum sağlığı ve ihtiyaçları açısından önemsizleştirilmiş, bu alandaki büyük tekeller ve buna bağlı sektörlerin kar hırsı kurumları haline getirilmiştir. Çin’de Korona virüs ortaya çıktıktan sonra, emperyalist-kapitalist ve güdümündeki gerici iktidarlar, bu salgının yayılma olasılığına karşı tedbirler alma yerine, sömürü çarklarının duraksamaması ve “Çin ekonomisi çökecek, bu pazardan nasıl pay kaparız” (ABD ve AB emperyalist güçlerinin öne çıkan temel hesabı bu idi)  üzerinden sermayenin çıkarlarını ifade eden hesaplar yapması, tamda bu gerçeği ortaya koymaktadır. Kamusal tedbirlerin zamanında  alınmaması, gerekli tıbbi müdahalelerin yapılmaması, korona virüsün dünya çapında yayılmasına neden olmuştur. İtalya, İspanya, Almanya, İngiltere de ölüm ve vaka sayısıyla yaygın olmasıyla, tüm Avrupa kıtası başta olmak üzere, dünyaya ölümcül bir virüs olarak yayılmasının ardından, alınan tedbirler, geç kalmanın ötesinde, içeriği bağlamında da ciddi bir tartışma konusudur ve derinleşen krizin habercisidir. Bu kriz, aynı zamanda kapitalizmin iktisadi krizini de ortaya çıkarmaktadır. Kapitalizmim yapısal krizleri, ekolojik krizlerle birleşerek dünyayı yaşanmaz bir gezegen haline getirmenin, insanların  kitlesel ölümlerinin sebebi olmaktadır. Tıp biliminin çözüm çalışmaları dahi, emperyalist tekeller arasındaki rekabete endekslenmekte, her emperyalist ülke, (ABD ile Alman emperyalist güçleri arasındaki didişme buna örnektir) Tıp biliminin bulacağı aşıyı, kendi ilaç sanayinin tekeline alarak, trilyon dolarlarca karın hesabını yapmaktadır. Sermaye tekellerinin, gerici iktidarları üzerinden yaptığı tüm bu hesaplar, Korona salgınının, çıkış nedeni ne olursa olsun, ama önlenebilir ve denetim altına alınabilir sürecini engellemekte, salgını pandemiye dönüştürmüş bulunmaktadır. Kontrollü yada kontrolsüz sürdürülen bu süreç, daha çok insanın ölümüne neden olacak ve bundan en başta etkilenen kesimler, yoksullar, işçiler, göçmenler, emekçiler, işsiz-emekli ve evsizler başta olmak üzere, sağlıklı beslenmeye, yeterli ve eşit sağlık hizmetine ulaşamayan kitleler olacaktır.

Burjuva Ve Türevi Gerici İktidarlar, Koronavirüse Karşı Alınan Tedbirleri, Kendi İktidar Süreçleri İçin Fırsata Dönüştürmek İstemektedir!

Dünyaya hızla yayılan Koronavirüs (Covid-19) salgınının ardından, dünyada var olan bütün burjuva ve türevi iktidarlar, bir yığın önlem paketlerini devreye soktular. Kuşkusuz, tıp biliminin ortaya çıkardığı bilimsel veriler ekseninde devreye sokulan önlemler konusunda aksi bir eleştiri söz konusu olamaz. İnsanların birbirleriyle temasından, hijyen olmayan koşullardan, beslenme olanak(sızlık)larından, sağlıklı olmayan yaşam koşullarından kaynaklı hızla yayılan virüsün, yayılma trendini düşürmek ve kontrol altına almak için, tıp biliminin ortaya çıkardığı önlemleri uygulamak son derece doğaldır ve olması gerekendir. Ama burjuva ve türevi iktidarlar, tüm bu uygulamaları devreye koyarken,

1-) Koronavirüsle birlikte, kapitalizmin yarattığı sosyo-ekonomik koşulların tartışılmasını, kitlelerin yeni bir dünya arayışlarını gündeme getirmesini, salgın ve peşinden gelen kaotik durumu, psikolojik toplumsal panik havasıyla birleştirerek, engellemeye çalışmaktadır.” Küresel salgın ve ulusal mücadele” tanımlamasıyla, bir dünya savaşı kategorisinde ortaya konulan burjuva siyaset, özünde tüm toplumu, virüsle mücadele adı altında, sistemi sorgulamayan, “milli aidet” duygusu ile burjuva iktidarlara entegre olan bir konsepte sürdürmek istemektedir. Toplumsal izolasyon ve olağanüstü denetim koşulları ile sürdürülen distopik dönem, sinik, bunaltıcı, panik siyaseti ile, geniş yığınların tüm uygulamalar konusunda rızası alınmaktadır. Mevcut koşullarda, toplum bu duruma tam biat etmektedir. Koronavirüs salgınını önleyici uygulamalara toplumun tam uyumu başka boyuttur, ama bu uygulamaları zemin haline getirerek, toplumsal izolasyon, toplumsal bireyler üzerinde sağlanan tek tek denetim, olağan üstü sokak ve sınır denetimlerinin geliştirilmesi ve bunun sürdürülmesi gereken bir politika olduğu hali, başka bir durumdur. Burjuvazi ve türevi  iktidarlar, bu süreci gerici hakimiyetleri için sürdürülebilir bir süreç kapsamında ele almaktadırlar.

2-) Koronavirüsle mücadele kapsamında, tüm ülke burjuva iktidarlarının açıkladığı, sosyal-ekonomik paketler, esasta sermaye sahasının iyileştirilmesi, olası zararların karşılanması ve üretim birimlerindeki çalışma biçimlerinin düzenlenmesine yönelik açıklanan paketlerdir. Milyar dolarlarla açıklanan tüm “yardım” paketleri, sermayenin ihtiyaçlarına, devlet olanakları ve çalışan-üreten kesimlerin ödediği aidatlarla oluşan fonlardaki birikimler sunulmuş durumdadır. Şu somut bir durumdur. Kapitalizm bunalım ve kriz yaşamaktadır. Sermayenin aşırı kar hırsı uğruna tüm kaynakların denetimine verilmesi ve çalışma alanının düzenlenmesi için, kapitalizm daha radikal bir evreye ihtiyaç duymaktadır. Gelişen teknoloji ile birlikte, üretim alanlarında iş gücünü düşürme, kısa süreli çalışma ve parça üretime geçme, sadece fabrika alanlarını değil toplumun tüm yaşam kurumlarını ucuz iş gücü olarak “ihtiyacı” olduğu kadar kullanma, internet ve televizyonlar üzerinden eğitim ve bazı sektörlere çalışma sahası yaratma, kapitalizmin üretim ve çalışma birimlerinde iş gücünü düşürmeye yönelik planlamalarıdır. Teknolojinin gücü ile yoğunlaşan üretimi, toplumun ihtiyaçları için değil, kar hırsı için pazara süren kapitalizm, yaşlı ve üretim dışında kalan işsiz kitleyi, sürecine ağır bir yük olarak görmektedir. Koronavirüs salgınının esasta 60 yaş üstü kitleyi ölümcül olarak vurması, İngiltere örneğinde olduğu gibi, bilime aykırı bir tarzda, virüse bağışıklık sistemini geliştirmesi için, yayılmasına müsaade edilmesi (oluşan tepkiler akabinde İngiltere bu anti bilimsel stratejisinden vazgeçmiştir), Yaşlı nüfusunun yoğun olduğu Avrupa kıtasında ölümcül sonuçlarıyla virüsün yayılması, düşündürücüdür. Akabinde, koronavirüsü önleyici tedbir olarak konulan, kısa çalışma, evden işi sürdürme, üretim alanlarındaki iş gücünü düşürme vb. gibi biçimlerin, sürekli hale getirileceği yönünde, burjuva temsilcilerin yaptığı açıklamalar, kapitalist sistemin sürecine dönük yaptığı planlamalar olarak öngörülmelidir.

3-) Kapitalist kriz, sosyal ve ulusal toplumsal çatışmalar, emperyalist hegemonya savaşları, göçler ve depremler derken, mevcut pandemi olarak tanımlanan küresel salgınla, burjuvazi, olağan üstü iktisadi-sosyal koşullar siyaseti ile, kitlelerin sosyal haklarına, sağlık hizmetlerinin gasbına yönelmeyi, bu sürecin önlemleri adı altında gündemine almış durumdadır. Açıkladığı “yardım” paketleriyle, sermaye kesimine nefes aldırırken, sömürülen ve ezilen kitlelere, “ellerini sürekli temiz yıkama”, “birbiriyle temas etmeme”, “hijyen koşullarına dikkat etme”, “öksürürken dirseğiyle ağzını kapatma” vaadi dışında bir hizmet ve yardım paketi açıklayamamaktadır. Oysa böyle süreçlerde, tüm sağlık hizmetlerinin en geniş kesimlere ücretsiz ulaştırılması, kitlelerin virüsten korunabileceği beslenme ve diğer envanterlere en kolay bir şekilde ulaşmasının yardımı gerçekleştirilmelidir. Sağlık başta olmak üzere, tüm yaşamsal envanterlerde durum bunun tersidir. Yani kapitalizmin distopyayı dayatacağı açıktır. İktisadi ve demokratik zeminde, toplumu bir hapishane olarak disiplin teknolojisi içinde ele alacak, “tedbir” adı altında uygulanan, sokağa çıkma yasakları, toplumu toptan karantina altına alma süreci, sosyal haklardaki gerileme takip edecektir.

4-) Burjuva ve türevi gerici iktidarlar için, pandemi sadece salgın bir hastalık değil, bu sorun üzerinden gündeme gelen önlemlerin baskılanmasıyla, toplumu ve kapitalist pazarı yönetme biçimidir. Bu durum, toplumu tamamlayan iki güç etrafında uygulanmaktadır. Her toplumsal çelişki gibi, nedenleri ve sonuçlarıyla pandemi, kapitalist medeniyet paradigmasını sorgulayan, ortaya çıkardığı büyük yıkımlara tepki duyan bir toplumsal dinamik ortaya çıkarmaktadır. Diğer yandan, bu sorgulamaları baskı altına almaya çalışan, kapitalizm ve kapitalizme başkaldırı denkleminde ilerleyerek, despotik ve otokratik yöntemlerle bunu baskı altına almaya çalışan kapitalizmin tutumunu ortaya koyuyor. Bu anlamıyla, salgın hastalığı önleyici planlamalar olarak ortaya konan ve uygulanan etkinlikler, teknoloji ve iletişim teknolojisinin yardımı ile, sadece toplumu kontrol etmiyor, toplumsal refleksleri de, gözetim altına alıyor. Teknolojik olanaklarla, salgın hastalığı bir denetim aracı haline getirmesi, yaşanan tecrübelerle sabittir. İnsansız hava araçlarıyla bir bölgedeki sokağa çıkma yasağını denetlemesi, karantina alanlarının ziyaret edilmeden GPS lerden coğrafi konumlarının belirlenerek kontrol altına alınması, enfeksiyon riskine dair bazı kodların verilmesi, sosyal medya ağlarının sınırsız kontrol altına alınması, bugün salgının yayılmasına karşı yapılsa da, bu durum kalıcılaştırılarak, sistem karşıtı toplumsal duruşlara müdahale için kullanılacaktır. Normal koşullarda, toplumsal dinamiklerin cepheden tepkisini alacak bu tür uygulamalar, koronavirüse karşı önlemler sebebiyle, geniş kesimlerin rıza gösterdiği bir durum halini almıştır. Bunun somut anlamı şudur. Emperyalist kapitalist sistem ve burjuva gerici iktidarlar, ezilen sınıf ve halk katmanlarına dayattığı savaşı, büyük ve makro düzeydeki teknolojilerle uygulamayacak, toplumsal güçlerin tüm hayatını kapsayan mikro düzeyde uygulamak isteyecektir. Bugün burjuvazi, koronavirüs önlemlerini uygularken, aynı zamanda, kitlelerin hayatını kapsamlı denetim altına alacak mikro bir mücadelenin içine sürüklemektedir. Koronavirüsün ölüm bilançosu altında, kitlelerin panik ortamına sürüklenmesi, bu hedefin uygulanabilirliğine açık bir zemin sunmaktadır.

Tamda bu kesitte, bugün dünyayı tehdit altına alan koronavirüs salgınına karşı, insanlığın acil ve etkili alması gereken tedbirleri, yaratılmaya çalışılan panik ve kaos ortamından ayrıştırmak durumundayız. Burjuva iktidarlar ve ideologlarının yönlendirmesiyle, market raflarını boşaltan, insanlar arasındaki sosyal ilişkilenmelere gerekli araçları yaratmayıp izole eden bireyci egoist panikleri, bilimsel tıbbın ortaya çıkardığı deneyler ışığında kitlelerin bilinçli dinamik tutumuyla aşmak, salgının kriz ortamında dayatılan toplumsal izolasyonu, iletişim teknolojisinin olanaklarını kullanarak, komşuluk, sosyal dayanışma ve kolektif irade ekseninde örgütleyerek virüse karşı önleyici tedbirleri kitlesel bir tutuma dönüştürmek, sadece yaşamı kurtarmayacak, burjuvazinin yaratmaya çalıştığı gerici tabloya da  alternatif  olacaktır.

Aslolan Kitlelerin Bilinçli Dinamik Rolüdür!

Bilimsel tıbbın ortaya çıkardığı kitlesel önlemler haricinde, salgın hastalıklar, toplumu kontrol etmek için kapitalizmin en nihai perspektifini oluşturmaktadır. Kapitalizmin , ekolojik dengede yarattığı onarılamaz tahribat, insanlığın sadece sosyal alanında değil, sağlık vb gibi yaşam alanındaki sorunları da çoğaltmıştır. Devrimci-komünistler, aydın ilerici toplumsal dinamikler, sosyal mücadelede bu alana ilişkin özgün siyaset oluşturmaları bir zorunluluk iken, insanlığın başına bela olan bu gibi salgınlara, somut-pratik çözümler oluşturarak  kitlelere ulaşmaları bir diğer zorunluluktur.. Filipinler komünist partisinin çağrısı ve aldığı somut tedbirler bu duruma açık örnektir. Kuşkusuz bugün burjuvazinin egemenlik aracı olan devletin olanaklarına sahip olamamak, bu somut tedbirlerin kapsamını daraltacaktır. Tüm bu olanaksızlığa karşın, kitlelerin bilinçli dinamik rolü örgütlenerek, bu alanda toplumsal dayanışmayı geliştiren, salgına karşı bilinçli tutumu örgütleyen bir perspektifle süreç ele alınabilir, alınmalıdır.

Bugün burjuvazi ve türevi gerici iktidarların, yardım adı altında sınıfsal ideolojik-siyasal niteliği gereği esasta sermayeyi gözeterek, eşitsiz bir şekilde gerçekleştirdiği “hizmetler” ve önlem planları, maddi olarak ezilen ve sömürülen halkların birikiminden-emeğinden oluşmaktadır. Halkın yarattığı ekonomik birikimi, halka yardım adı altında bir lütuf olarak sunması, bura üzerinden iyilik melekleri kesilmeleri, bir hakikat değil, burjuva aymazlıktır. Virüs salgınına karşı alınan önlemleri, kendi iktidar süreçlerine fırsata çevirmeleri gibi, sağlık hizmetlerinde, barınma ve beslenme ihtiyaçlarında, çalışma koşullarında, sosyal iletişimde, geniş kitlelerin ihtiyaçlarını gözetmeyen her eşitsiz tutum, toplumsal muhalefetin hedefi olmalı, kitlelerin bilinçli tutumu bu gibi eşitsizlik ve haksızlıklara yönelmelidir. Kitlelerin virüse karşı etkileyici önlemlerinde somut çıkarılan planlamalar, bu toplumsal eşitsizliklere karşı tutumla anlam bulacaktır.

Kapitalizmin yarattığı derin toplumsal çelişkiler ve ekolojik yıkım, kitlelere bu sistemden kurtulmanın yolunu bulmaya zorluyor. Bu yol sosyalizmdir. Koronavirüsün burjuvazinin elinde yarattığı panik havası, kapitalist-burjuva iktidarların aymazlığını-düzenbazlığını bariz bir şekilde ortaya koyduğu gibi, insanlığı üzerinde yaşanılabilir bir dünyaya erişme arayışlarını da ortaya çıkarmaktadır. Kapitalizm kendisi açısından gördüğü bu riskler karşısında yeniden örgütlenmeye gitmek için, toplumu tehdit eden tüm riskleri kontrol mekanizmasına çevirerek örgütlemektedir. “Her şeyden önce ben, vatan, sermaye, Pazar” diyen burjuvazinin otoriter-gerici tüm kurumsal planlamalarını tahrip etmek, ezilenler ve sömürülenler özgülünde, insanlığı yaşanılabilir bir dünya kurma mücadelesine seferber etmek, bu sürecin esas yönünü teşkil etmektedir.

Emperyalist-kapitalist sistemin yarattığı savaşlar ve sömürü ilişkileri gibi, bu salgın bütün toplumsal dinamikleri, devrimci ve komünist hareketleri, mücadele ve politik yönelimlerini, etkileyecek, siyaset sahasına genişlik kazandıracaktır. Bütün gerici baskılanmalara karşın, küresel salgın, kapitalizmde var olan çatlakları derinleştirecek, doğaya, ekolojiye ve yaşama dair kaygıları olan geniş kitleler, kapitalist dünyayı sorgulayacaktır. Kapitalizm nazarında, dünya kaynaklarının, insan yaşamının, doğanın, canlıların bir hiç olduğu konusunda bir turnusol kağıdı rolü oynamaktadır, bu gibi salgınlar ve karşısında alınan “önlemler”. Alternatif bir dünya ve yaşam felsefesiyle konumlanan sosyalist-devrimci güçlerin, geniş kitlelerin yaşamlarına dokunan somut politik yönelimle, toplumsal örgütlenme ve mücadele ağlarını örmesi için, daha avantajlı bir zemindir bu. Bütün muhalif hareketlerin, devrimci ve komünistlerin, pratik ve teorik olarak sürece daha geniş bir perspektifle müdahale etmesi konusunda ortaya çıkarması gereken bir çok sentez vardır. Yeter ki, bugün korku imparatorluklarının gölgesinde silikleşen, kitlelerin bilinçli dinamik rolüne güvenelim. Sosyalizm ve Komünizm hedefine bu kitlelerin dinamik rolüyle ulaşılacaktır.