Maraş, 19 Aralık, Roboski! Kanlı Tarihin Yansımasıdır! – Rıza ÖZTUNÇ

Birkaç gün önce (19 Aralık) İstanbul’da, hasta ve infazı yakılan devrimci tutsaklar için, “Adalet Nöbeti” sürdüren tutsak yakınları ve bu eylemi destekleyen kitleyleyle birlikte, Kadıköy’de basın açıklaması yapmak istediler. Ancak her zaman olduğu gibi, yine büyük bir polis ablukası ve şiddetiyle karşılaştılar. Aileler zor,şiddet ve işkenceyle gözaltına alındılar. Adalet nöbeti eylemini desteklemek ve ailelerin sürdürdüğü direnişi sahiplenmek için orda olan, eski HDP millet vekili ve Roboski katliamında birçok yakınını kaybeden ve şuan İstanbul HDP il eşbaşkanı olan Ferhat Encü’ye polisin tokat atması, zor ve işkenceyle yere yatırması; faşist TC devletinin derin Kürt düşmanlığı ve bir kere daha Roboski halkını katletmekten başka bir anlam taşımıyor!

28 Aralık 2011 yılında savaş uçaklarıyla gerçekleşen ve tarihe Roboski katliamı olarak geçen, 11. yıldönümüne günler kala ve katliamda aile tarafından birçok yakınını kaybeden birisine karşı özel olarak yapılan bu saldırı, şiddet, tokat atma, yerlere yatırarak işkence etme, kendi parti binalarına eş başkanlarını ve parti kitlesini, bina önüne barikat kurarak sokmama bir tesadüf olabilir mi?! Bunun adı yeminli Kürt düşmanlığı, şoven ve ırkçılıktan başka birşey olamaz.

Maalesef içinde yer aldığımız bölge ve yaşadığımız cografyamız büyük çatışma,katliam ve kıyımların yaşandığı kanlı bir bölge ve coğrafya.

Geçmişte yoğun olduğu gibi, yakın tarihte de; tarihsel ve toplumsal yaşamda gördüğümüz, yaşayıp tanıklık ettiğimiz katliamcı ve soykırımcı geleneği ve niteliğini hiçbir dönem elden bırakmamış, yüzyıla dayanmış kuruluşundan bu yana sürdürmüş ve kuruluşunu bu temel kotlar üzerinden var etmiş bir devlet inşasından bahsediyoruz.

1978 yılı, 19 Aralık’da başlayıp, 24 Aralık’a kadar süren, devletin kontgerillası – MİT’iyle yönlendirilen, sivil faşistlerin harekete geçirilip işbirliğiyle, Maraş’ta Alevi Kürtlere, ilerici ve devrimcilere yönelik çok kapsamlı ve derinlikli bir katliam gerçekleştirildi. Elbette bu katliamda saldırgan barbarlara karşı bir de devrimcilerin mücadele ve direniş boyutu vardı, ama büyük saldırı karşısında zayıf kaldı ve dolayısıyla kayıplar da çok ağır oldu.

Bu katliama dönük sonradan ortaya çıkan gerçekler, bizzat mağdur olan ve katliamdan sağ kurtulabilen insanların anlattıkları, insan aklına durgunluk veren, akıl tutulmasına yol açan acımasız, vahşi ve canice yöntemlerdi. Bu yöntemlerle kadın, çocuk ve yaşlı ayrımı yapmadan yüzlerce insanı katlettiler, sakat bıraktılar.Binlerce insanı ve aileyi yerinden yurdundan ettiler.İnsanlar canını kurtarmak için ve korkudan göç etmek zorunda kaldı.

Yine bu ayda, 19 Aralık 2000 yılında devletin hapishanelerde ki izalasyon, tecrit ve saldırı polikalarına karşı, devrimci ve komünist tutsakların birçok hapishanede eş zamanlı olarak başlattıkları “Ölüm Orucu” ve fiili direnişlerine, devlet 20 hapishaneye aynı anda ve saatlerde azgın ve vahşice saldırarak, silahlar, bombalar, zehirli ve yakıcı gazlar ve kimyasal silahlarla, 28 devrimci tutsağı hunharca katletti. Yüzlercesini yaraladı ve onlarcasını sakat bıraktı. Kepçelerle, balyozlar ve duvarları delici ve yıkıcı alet ve makinalarla devrimci tutsaklara görülmemiş bir vahşet uyguladı.Ama devrimci tutsakların kararlı ve kahramanca direnişi karşısında acze düştü ve teslim alamadı.

Adına da “Hayata Dönüş Operasyonu” denen bu katliamdan sonra, üstüne üslük bu arsız ve utanmaz devlet tutsaklar hakkında, ” devlet malına zarar vermekten” onlarca yıl ceza isteyerek dava açtı.

Yıllarca süren bu mahkemelerde ve göstermelik olarak – esas işin başında olan rütbelileri ve sorumluları gizleyerek- birkaç asker üzerinden yürütülen davalarda tutsaklara karşı kullanılan zehirleyici ve yakıcı kimyasal madde ve silahlar hakkında defalarca sorulmasına rağmen, açıklama yapılmadı ve mahkemece gizlendi.

Dolayısıyla, daha önce yapılanlar,( Osmanlı’dan ve ” TC” devletinin kuruluşundan itibaren yoğun ve bir dizi katliamlar) bu devletin nasıl bir niteliğe,   katliamci ve soykırımcı  sınıfsal karektere sahip olduğunu göstermektedir.

Seçim yaklaştıkça, derin bir siyasi ve ekonomik kriz içinde debelenen faşist “TC” devleti ve buğünkü temsilcileri AKP-MHP bloğu, adeta çıldırmışcasına saldırı çemberini daha da genişleterek, saldırganlıkta, uyguladığı şiddet, abluka ve kuşatma operasyonlarında hiçbir sınır tanımıyor. Ve bu durum – gidişat öyle gösteriyor ki, gelecek aylar çok daha karanlık ve kanlı olacak. Çünkü talancı, vurguncu ve yiyici saltanatlarını ne pahasına olursa olsun kaybetmek istemiyorlar.

Son süreçte görüldüğü ve yaşandığı gibi, bugün sadece ilerici, devrimci,sosyalist ve komünstlere değil, ezilen Kürt ulusuna,azınlık milliyet ve inançlara değil, kendinden olmayan herkese ve rakip gördüğü diğer burjuva klikleri de hedefe koyarak, saldırı çemberini giderek genişletiyor. Her hareketiyle Kürtleri (Kuzey Kürdistan ve diğer parçalarda) adeta kuşatma ve ablukaya almaya çalışıyor ama tüm silah, teknik ve askeri gücüne rağmen, can bedeli ve büyük bir direniş gerçeğiyle de karşı karşıya.

“TC” devleti ve bugünkü temsilcilerinin, yaşamın her alanında saldırı çemberini sürekli daha da genişleten, topyekün saldırı konseptine karşı, ezilenler cephesinde politik öznelerin, tüm demokrasi ve direnişçi güçlerin, direniş çemberini daha da genişleterek, mücadele ve direniş hattını örmesi elzemdir ve ertelenemez tarihi bir görevdir.