Önder İbrahim Kaypakkaya Anma Etkinliğinin Hatırlattıkları

anma gecesiYusuf Ozan (19-05-2016) Görkemli, canlı, coşkulu ve kitlesel bir anma etkinliği olduğunu hemen her katılımcı dile getirdi Etkinliğin daha başından itibaren bu duygu egemen olmuştu Salon elverdiği ölçüde etkinliğe anlamını veren görsellikler göze çarpmaktaydı Gençler bu yıl disiplin içinde önder Kaypakkaya şahsında kaybettiklerimize yakışan bir tutum içinde hareket ederek, yerinde ve zamanında sloganlarla eşlik ettiler

Hem katılım ve hemde içerik bakımından oldukça dolu olan etkinlik, devrimci faaliyetçiler başta olmak üzere tüm Kaypakkaya takipçilerine ve dostlarına büyük bir moral ve motivasyon oldu. Böyle olmasının elbette sebebleri vardır. Nedir bunlar? Birincisi, bir kaç yıla dayanan ve Kürt sorununu çözüme kavuşturma adı altında sürdürülen görüşmelerin kesilmiş olması ve görece çatışmazlık ortamının yerini büyük bir devrimci direnişe bırakmış olmasıdır. Kürt milli başkaldırısının kırların sınırını aşarak kasabalara ulaşmış olmasıdır. İkincisi ve bu durum doğal olarak ezilen Kürt milletinin devrimci-demokrat dostlarını harekete geçirmesi ve Türk egemenlik sistemine teşhire yönelmesi ve dahası aktif şekilde Kürtlerin yanında yer almasıdır. Üçüncüsü ve özel olarak ise, komünist önder İbrahim Kaypakaya’nın 1970’lerde ortaya koyduğu milli meseledeki ışıklı çizgiyi rehber alan Maoist-Komünistlerin Kürdistan’da ve Türkiye’de Kürt başkaldırısının yanında yer almasının yanısıra, hem teoride ve hem de pratikte kendisini engelleyen eksik ve yetersizliklerini hatırı sayılır ölçüde aşarak hazırlanmış olması! Belki daha başka sebepler de sıralanabilir. Bütün bu gelişmelerin her etkinliğimize doğal olarak yansıması beklenirdi. Kaçınılmaz olarak anma etkinliğimize de yansıması oldu. Burada özel olarak vurgulamalıyız ki esas olan kendi gücümüz, planımız ve paratik faaliyetmizdir. Dış etkenler besleyici olandı.

Anma etkinliğmizin programı dönemin ruhuna uygun seçilmişti. Bazı küçük aksaklıklar dışında program uygulandı. Canlılığın, çoşkunun ve devrime çağrının zirvede olduğu etkinlik şayet daha büyük bir salon tutulmuş olsaydı herhalde gönül rahatlığıyla harika olmuş olurdu diyebilirdik. Daha büyük salonda olup olmaması tayin edici olmamakla beraber, yer yokluğu nedeniyle içeri giremeyen ve dönmek zorunda kalan insanlar açısından hiç iyi olmadı. Görüşümüzce Tertip Komitesi bu insanlarımızdan özür dilemesi gerekir. Karar Tertip komitesinindir elbette.

Etkinlik programının en çarpıcı ve en çoşkulu yanı Kadın gerillalarının taraftar kitlelere çağrıları ve mücadelede en önde yer alıyor olmalarıdır. Bu çok önemlidir zira, biliyoruz ki ezilen kadının özgürlük için en ileri bölgelerde, devrimci savaşın çetin alanlarında yer almaları devrimin zaferi için olmazsa olmaz koşuldur. Sadece politik bir devrim değil, tüm geleneksel fikir ve alışkanlıkları kökten yıkacak olan komünist bir devrimdir ihtiyacımız ve bu ya bugünden başlayacak yada asla başlamayacaktır.  Böyle bir devrim ancak ve ancak ezilen kadınların; en diplere itilmiş, yok sayılmanın yanısıra kırımlardan geçirilen ezilen cinsleri ve yoksulları ayağa kaldıracak olan önderleşmiş sınıf biliçli kadınların bütün kademelerde “iktidar” olmalarıyla başarılacaktır. Bu bakımdan kır-şehir Sosyalist Halk Savaşçılamızın; özellikle de kadın yoldaşlarımızın gözle görülür şekilde ilerlemeler kaydetmeleri; etkinlikte binlere hitap etmeleri onur vericidir. 17’lerle birlikte yaşadığımız gerilemeleri ve ağır acıların güce dönüştürüldüğüne şahit olmak  büyük bir sevinçtir. Selam olsun! Yine bildiğimiz kadarıyla tarihimizde İlk defa HKO’nun devrimci savaşın sorunlarını ve pratik uygulamalarını konu alan bir konferasın yaptıklarını duymak/izlemek ayrı bir sevinçtir. Elbette geleneğimiz adına (Sınıf teorisi) yapılan konuşmanın içeriği gayet güçlüydü. Dün ve bugün, üzerinde yürüdüğümüz komünist mirasın anlam ve önemine vurgu yapılması, komünist çizgimizin ayrımlarını noktalarının net ve çarpıcı anlaşılması bakımından gerekli bir konuşmaydı. Zayıf yanı ise, etkinlikte enternasyonal yoldaşların olmamalarıydı. Alman yoldaşların yer almaları dışında kimsenin olmaması iyi değildi.

Bunun dışında, enternasyonal proleteryanın Türkiye-Kuzey Kürdistan taburunun sınıf dostlarına etkinkilte yer vermesi, renklerini ve çizgilerini yansıtmalarına yer açması komünistlerin dostlarına verdiği değeri gösterir ki, bu doğru bir siyasettir. Öyle de oldu zaten. Sevgili Hauk Gerger hocanın her çağrıldığında yok demeden yola düşmesi takdire şayan ve devrimci alçak gönüllülüktür. Yaptığı değerlendirmeler, birlikteliklerin önemine vurgu yapmasının yanısıra, tehlikelere dikkat çekmesi tamamen yerindeydi. PKK adına yapılan konuşmada düşmanın topyekün saldırısına karşı ortak birleşik mücadele hattının örülmesinin ne kadar haklı ve yerinde olduğunu göstermiştir. HDP adına Selahattin Demirtaş’ın önder Kaypakkaya çizgisi için yaptığı değerlendirmeler, verilen mesajlar dostluğun ve mücadele birlikteliğinin pekişmesi için anlamlıdır.

Burada bir kaç noktaya dikkat çekmek istiyoruz. Demokratik bir parti olması, açık alanda mücadele yürütüyor olması bakımından, Selahattin Demirtaş’ın HDP adına yaptığı konuşma  içeriğinin parti programı ve çizgisi temelinde olması ve bu minvalde bir dil kullanması normal ve doğaldır. HDP’nin mevcut çizgisi ve programı sistemden kopuşu temsil etmemektedir. Dolayısıyla Selahattin Demirtaş’ın etkinlikte yaptığı  konuşmanın bir yanı devrimci iken bir yanı ister istemez bilenen sebepler neticesinde reformcu sınırları aşamamıştır. Bu noktayı dikkate almalıyız. Bizim tabanımız da dahil, geniş kitleler ideolojik-politik meselelerde gerekli olan kavayışa sahip olmamaları nedeniyle reformizmin büyük etkisi altındadır. Komünistler elbette bunun ciddi bir durum olduğunu ve görevlerinin ne olduğunu dikkate almalıdırlar. Bu görevi ciddiyetle ele almamamak geleceği karartır. Devrimci birlikteliklerin iki yönü olduğu bilinir. Biri omuz omuza olmak savaşmak ise bir diğeri de ideolojik tartışma ile devrim ve soyalizm davamızın karartılmasına izin vermemektir. Bağımsız bayrağımızın yere düşürülmemesi esprisinin anlamı tamda budur. Ayrıca, bu duruma ek olarak egemen sınıflar devrimci hareketi sistem sınırları içine çekebilmek için özel gayret içindedirler. Bütün propaganları, çalışmaları, söylemleri bu minvalde yürümektedir. Bunu başarmak için ülkenin demokrasi doğrultusunda nasıl dönüştüğünü vaaz etmektedirler. Kendi aralarında kapışıralarken ettikleri “tek adam diktatörlüğüne gidiyoruz” sözleri, devrimci-ilerici harekete karşı dönünce söylediklerini “unutarak” devlet sisteminin nasıl bir “hukuk ve demokrasi içinde yürüdüğünü” propaganda ediyorlar. İletişim araçları üzerinde çok güçlü ve etkili yapıyorlar bu propagandaları.

Bunun yanısıra, geçmişte devrimci olan güçlerin önemli bir bölümünün reformizme düşmeleri ve yine Kürt hareketinin bu ceberrut-savaş makinası devlet sistemiyle eşitlik temelinde olmayacak bir çözüm beklentisinin aşılamamış olması; komünist ve devrimci hareketin mücadeledeki etkisinin zayıf kalması ile seçimlerle kurtuluşa erişebilinir gibi geleneksel inanç ve yanlışların kitleler üzerindeki derin etkisi vs gibi sebebler, geniş kitleleri etkili biçimde sistem sınırlarına tutmaya devam etmektedir. Bu durum komünistlere ideolojik mücadeleye asla ara vermemek ve sürdürülen ideolojik mücadeleyi daha somut, daha yoğun ve etkili yapmak görevini hatırlatır. Yani Maoist komünistlerin olup bitenleri bütünlüklü analiz etmeleri ve dost güçlerle olması gerken devrimci birliklere verdiği haklı değerin yanında bu birlikler içinde hareketlerin karşılıklı olumlu-olumsuz etkilerini gözönünde bulundurarak ideoljik mücadeleyi asla gevşetmemesi gerekmektedir. Kaldıki devrimci-demokratik birliklerin daha sağlam temellere oturması ve etkili olabilmesi için bile ideolojik mücadele yürütmesi elzemdir. Buradan hareketle başta Maoist Partinin kendisi olmak üzere, her bir faaliyetçisinin daima cebi bir kitap ve kalem ile dolu olması, komünizmi kazanmak için bilincini araştırmalarla-tartışmalarla beslemesi ve bunu eyleme dökmesi olmazsa olmazdır.  Özel mülkiyet dünyası ile sımsıkı çevrili olduğumuz bir dünya gerçekliğinde hedefimize başarılıca yürümenin başka bir yolu yoktur.

Yusuf Ozan

Mayıs 2016