Devrim yüce bir davadır İnsanlığın özgürleşme düşünün en billur ve maddi ifadesidir Hedefi emperyalizm, komprador tekelci kapitalizm, feodalizm ve tüm gericiliklerdir Zor kullanarak saltanatlarını koruyan bu güçleri, devrimci zor dışında bir araçla alaşağı etmek olanaksızdır
HABER MERKEZİ (10-05-2015) – Şiddet Komünistlerin doğasında yer alan bir öğe değildir. Günümüz sınıflı toplumlarında şiddet ve zor ile toplumsal süreci insanlaşma değerleri ekseninde ileriye taşımak, toplumsal çelişkileri (halk sınıf ve katmanları içindeki çelişkileri bu belirlemenin dışında tutuyoruz) şiddet yöntemiyle çözmek, Komünistlerin tercihi değildir. “Bu güne kadarki süreci sınıflar mücadelesi olan tarih” toplumsal gelişimdeki karşıt sınıfların konumlanışı ve bu konumlanış içinde gerici egemen sınıfın örgütlü devlet geleneği, toplumsal çelişkileri devrimci tarzda çözme görevinde, tarihsel zorunluluklar, şiddet ve devrimci zoru komünistler açısından kullanılması mecburi bir araç haline getirmiştir. Başka bir ifadeyle tarihte, toplumun sosyal grupları arasındaki çelişkilerin çözümünde zorun ortaya çıkması, sınıfların ortaya çıkmasına paraleldir. İnsanlığın süreci, zorun yarattığı sınıflaşma ve uluslaşma süreci değil, aksine sınıfların ortaya çıkmasıyla, farklı farklı içeriklerde zorun özgünlüklere göre bir sınıfın başka bir sınıfı ezme, egemenliğine alma sürecidir. Ve sınıflara bölünen toplumsal varoluş içinde, zor bir sınıfın başka bir sınıfı baskı altına almanın aracı olarak kullanılmıştır. Ezen ve ezilen sınıfın karşılıklı bu toplumsal konumlanışında ve karşılıklı çatışkısında zor belirleyici bir öğe olmuştur. Yani tarihteki tüm egemen sınıflar, hâkimiyetini başka bir sınıfın üzerinde uyguladığı zor ile şekillendirmiştir. Sınıf olgusu ile insanlığın gündemine giren zor, sınıfları ortadan kaldırma mücadelesinde yine bir araç olması, sınıf farklılıklarının karşılıklı çatışkısının doğal bir sonucudur. Bunun bir tarihsel zorunluluk olması, Komünistlerin amaçlarına ulaşmasında dönemsel bir araç olması, komünistlerin zor ve şiddeti amaç olarak benimsedikleri anlamına gelmemektedir. Yani, devrimci niteliğiyle ele alınması durumunda dahi, şiddeti, zoru idealize etmek, mutlaklaştırmak ve amaçlaştırmak Maoist Komünistlerin dünya görüşüne terstir. Bir tarihsel dönemin devrimci görevlerini icra etme sürecinde, keyfiyete bağlı olmadan, tarihsel bir zorunluluk ve bir araç olarak gündeme gelir ve değişen tarihsel koşullar ekseninde, yine keyfiyete bağlı olmadan, ihtiyaç olmaktan çıkar. Bunun böyle anlaşılmaması durumunda, burjuvazi ve gerici sınıflardan miras kalan birçok gerici “değer”,amaçlaştırılır ve komünistlerin değer yargılarından uzaklaşılmış olur.
Genel bir ilke olarak Komünistlerin devrimci savaşı; tarihsel mecburiyetlerden kaynaklı olarak kullanılan ve karşı-devrime karşı bir silaha dönüştürülen her araç,gelişen tarihsel koşullar ve çözülen toplumsal çelişkiler sonucunda,kullanılan bu araçları idealize etmeden imha etme savaşıdır.Savaş,şiddet,hiyerarşi,bürokrasi,parti,devlet, vb. gibi tüm araçlar bir tarihsel sürecin ihtiyaçları olarak gündeme gelirler,stratejik ilkelerimiz , ideolojik berraklığımız ve dünya görüşümüzün bilimsel kılavuzluğunda doğru olarak kullanılırlar,ihtiyaç olmaktan çıktıktan sonra tarihin çöp sepetine atılırlar.Bu genel doğruyu yeniden hafızamızda güncelleyerek “proletaryanın iktidar savaşında devrimci zorun “ önemi üzerindeki konumuza dönelim.
Kendi sınıf egemenliğini tesis eden karşı devrimin zoru, devrimci zorla aşılır
Gerici sınıfların geleceği ve insanlığın özgürleşmesini yaratan toplumsal sınıf ve değerleri, baskı altına alma ve onların üzerinde egemenlik kurma amacı güden zor, karşı devrimci niteliktedir. Bunun karşısında halk dinamiklerinin örgütlü gücüyle, gerici egemenlik sistemini parçalayan, gerici egemenlik sisteminin ideolojik,siyasal,ekonomik,askeri,bürokratik kurumlarını hedef alan ve insanlığın gelişimi önünde engel teşkil eden tüm mekanizmaları yıkan ve bunun yerine devrimci değerleri inşa eden zor ise devrimci niteliktedir. Bu ayrışımı yeniden vurgulamak faydalı olacaktır.
Mevcut sınıflı toplumların bir gerçekliği olarak, gerici egemenliklere karşı komünistlerin iktidar savaşında devrimci şiddet ve zor ilkesel bir meseledir. Dahası devrimci şiddet stratejik bir plan ve taktiksel esneklikle ele alınması zorunlu, etkili silahlarla kullanılması gereken bir ilke sorunudur. Bunu idealize etmiyoruz. Aksine insanlaşma değerlerimiz açısından şiddete karşıyız. Ama sınıflı toplum düzeninden kaynaklı olarak, sınıflı toplumun bir ürünü, temelinde sınıf egemenliği ve bu egemenliğin en örgütlü gücü olan devlet olgusunun kullanıldığı tüm şiddet mekanizmalarını parçalamanın tek aracı olması açısından, devrimci şiddeti bir ilke sorunu olarak ele alıyoruz. Yani sınıflı bir toplumda, sınıflar arası mücadele, toplumsal gelişimin ana motoru ise, karşılıklı sınıf çatışmasında çelişkilerin çözümünde zor belirleyici bir öğedir. Bu gün hakim sınıf olan burjuvazi ve ittifak gücü olan hakim gericilikler (farklı coğrafyalarda o coğrafyaların iktisadi yapısına göre farklılık arz edebilir bu gericilikler), ezilen halk sınıf ve katmanlarına zor uygulayarak iktidarda kalmaktadırlar. Zora maruz kalan halk katmanlarının devrimci zoru olmadan, bu gerici zor aygıtlarını ortadan kaldırmak mümkün değildir. Yani insanlığı kendi karanlığına mahkum eden, emperyalizm, kapitalizm, komprador tekelci kapitalizm, feodalizm ve her türden gericiliğin zor uygulayarak, baskı ve şiddet uygulayarak tesis ettiği hegemonyası, devrimci şiddetle karşılık verildiğinde parçalanabilir ve devrimci şiddetin etki gücünde yıkılabilinir.
Bu anlamıyla devrimci zoru, devrimin dinamikleriyle ve devrimin en etkili silahlarıyla örgütlemek, devrimci savaşın bir yanı iken, bu savaşım içinde halkları boğazlayan egemen gericiliklere karşı devrimci şiddetin zorunluluğunu geniş halk yığınlarına anlatmak, devrimci savaş pratiği içinde basitten karmaşığa bir kavrayışa dönüştürmek devrimci savaşın bir diğer görevidir.
Modern Ulus devletlerin inşası ve bu devletlerdeki egemen burjuva sınıfı, (köleci ve feodal süreci bu egemenlik tarzının dışında tutmuyoruz) varlığından günümüz emperyalist çağına kadar, her süreçte devlet biçimi, ezilen sınıflar, boğazlanan uluslar, azınlıklar ve inanç guruplarına uyguladıkları terör ve şiddetin öykülerinde organize olmuştur. Burjuva gericiliğin egemenliğindeki hiç bir tarihsel kesitte kendi kaderlerini eline alma hakkı tanınmayan ezilen sınıflar ve uluslar, bir “ilerleme” ve “uygarlaşma” sürecinin tanımlamasında, egemen devletin şiddet ve teröründe terbiye edilmeye çalışılmıştır. Gerici egemen sınıfların gerici devlet otoritesiyle “toplum adına yasa ve düzenin savunulması, kamu güvenliğinin sağlanması “kılığına sokulmuş her türlü baskı, cebir şiddet, egemen gerici sınıfların kendi varlık koşullarını garanti altına alma uygulamalarıdır. Sınıflı toplumlar tarihi bunun örnekleriyle doludur. Ve asıl terörizm de budur. Uluslararası sermaye tekelleri ve mevcut burjuva devlet egemenlikleri, insanlığa ve doğaya karşı işledikleri suçların dosyası bu terör uygulamalarında kabarıktır.
Demokrasi havarisi kesilen burjuva cumhuriyetlerden, en zorba faşist devletlere kadar, ezilen halk sınıflarına ve katmanlarına uyguladıkları zor ile ayakta durmaktadırlar. En ağır şiddet, ”kamu güvenliği” adına en barbar yasalar ve hukuk sistemi, militarize devlet güçlerine, sokakta, üretim alanlarında, ikamet mekanlarında tanınan sınırsız yetkiler, zor ve şiddet olgusunu gerici egemenlikler elinde vahşi uygulamalara dönüştürmüş durumdadır. Böylesine barbarlaşmış ve yerkürenin her coğrafyasını bir ahtapot gibi sarmış gerici şiddet, ancak şiddete dayalı bir devrimle alt edilebilinir. Egemenlerin gerici şiddetinin panzehiri, ezilen halk yığınlarının devrimci şiddetidir. Kapsamlı tarihsel, toplumsal bir olay olan devrim, gerici egemenliğin kurulu düzenin kökten yıkma eyleminin ürünüdür. Her alanda özgürleşmeye yürüyen insanlığın yolunu açmak, devrim denen eylemle gerçekleştiğine göre, bunu eski köhnemiş sınıftan zor ile elde etmenin dışında aramak, devrimi silahsızlandırmak, ezilen yığınları aldatmaktır.
Halkın elinde iradeleşmiş zor devrim yaratarak tarih yazar!
Devrimci şiddet, devrim siyasetinin en yoğun şekilde ve şiddet biçiminde sürdürülmesi halidir. Sınıf mücadelesinin düzeyi, somut koşulların somut tahlili ekseninde uygun araçlarla devrimci savaşı icra etme görevini ortaya çıkarır. Yani ekonomik ve sosyal koşullar hangi çelişkileri hangi devrimci yöntemlerle çözmemiz gerektiği konusunda veri verir. Bu yöntemler keyfiyetle, salt insan iradesiyle ortaya çıkarılamaz. Yine aynı şekilde devrimci savaşın davranış çizgisi, sınıf mücadelesinin düzeyi, toplumsal çelişkilerin niteliğine göre belirlenmek durumundadır. Bütün bu sınıfsal-toplumsal tahliller üzerinde, devrimci müdahale devrimin dinamiklerinde özneleşerek uygulanıldığında, devrimci siyasetin en yoğun hali olarak devrimci şiddet, ilerici sonuçlar yaratabilir.
Dar sınırlar içine hapsedilmiş, devrimin stratejik planları ve taktiksel esnekliğini yadsıyan, öznel tercihler içerisinde tanımlanan bir şiddet çizgisi,devrimci şiddetin devrim davasında bir araç olarak kullanılması çizgisi değildir.Kuşkusuz devrimin dinamiklerini örgütlemek basitten karmaşığa bir süreç işidir.Ve devrimin yaratıcısı olan yığınlar,baştan devrimci şiddetin özneleri olmaya hazır değillerdir.Bu süreci örgütlemek,Komünist partisinin görevidir.Devrimci zorun stratejik araçlarını,döneme uygun taktiksel politikalarla devrimci savaş içinde yaratmak,kadro ve militanlarıyla karşı devrimi yıpratmak ve devrimin güçlerini örgütlemek,devrimci savaşın gelişim çizgisidir.Bir avuç devrimin fedakar neferleriyle çakılan kıvılcım,devrimci savaş süreciyle halk kitlelerinin elinde bir silaha dönüşebilir.Tartışma konumuz devrimci savaşın basitten karmaşığa bu gelişim seyri değildir.Devrimci şiddetin bir araç olarak nasıl ele alındığı meselesidir.
Komünistlerin sınıf savaşımı,salt militan savaşçıların burjuvaziye karşı savaşımı değildir.Bu savaşın bir parçasıdır ama ana yönelim,kitlelerin bu savaşta rolünün örgütlenmesi görevidir.Bu rolün örgütlenmesinde,hedefleri net belirlenmiş,askeri,ekonomik,bürokratik karşı devrim odaklarına yönelmiş devrimci bir eylem çizgisi,niteliksel bir sonuç yaratacaktır. Kuşkusuz Komünistler devrimci savaşta hiç bir mücadele biçimini reddetmezler. Esas ve tali mücadele biçimlerini, nesnel koşuların direkt somutluğunda belirlerler. Nesnel koşulardan kopuk iradi olarak mücadele biçimi belirlemesi, “iradecilik” denen idealizmin üretimi olacaktır. Amaçlarımıza ulaşmak için bir araç olan devrimci savaşın örgütlenmesi ve eylem çizgisi, düşmanı yıpratma, otoritesini parçalama ve halk yığınlarına bilinç taşıma sonucu yaratması, ilkesel değerlerimize uygun ele alınmasıyla alakalıdır. Aksi durum amaç araç ilişkisinden kopmadır. Sınıf mücadelesi tarihimiz bu konuda ciddi tecrübelerle doludur. Küçük burjuva “solculuğu” ve fokocu anlayışların karşı devrime yönelen cesaretli duruşları, kitleleri örgütlemede aynı sonucu yaratmamıştır. “Devrimin kahramanlığı“ kitleleri “kahramanlaştırma” faaliyetidir. Yoksa yığınlardan kopuk, eylemi devrimde bir araç olmaktan koparan ve amaçlaştıran bir ideolojik eylem çizgisi, devrimi “eylem kahramanlarının’’ omuzlarına yükler ki; bu da devrimci savaşımda burjuvaziyi alt edecek bir güce dönüşmez. Kitlelerin duruşunu, devrime katılımını sağlayan ve net belirlenmiş karşı devrim odakları bütünlüğünde şekillenen, devrimci savaşın stratejik planları dahilindeki taktikler ışığında özneleşen bir eylem çizgisi, devrimci zorun ana öğesidir.
Devrimci şiddet ve eylem çizgisinde fokocu, sol maceracı anlayışların risklerini ifade ederken, devrimci savaşın basitten karmaşığa yürütülmesi siyasetini “kitlelerin ruh haline” havale ederek tatil eden sağ tasfiyeci tehlikeye de vurgu yapmak aynı önemdedir. Kitleler kendiliğinden devrimi sahiplenmezler. Kitleler kendiliğinden devrimci bilince ulaşamazlar. Maoist komünistlerin devrimci rolü burada ortaya çıkmaktadır. Devrimin bir aşamasının stratejik planı olan Sosyalist Halk Savaşı ile devrimci zoru örgütlemek, devrimin neferleriyle karşı devrim mevzilerine yönelmek ve kitleleri bu savaşın öznesi haline getirmek… Bu ana yönelimin bazı dönemler farklı taktiklerle beslenmesi, bazı tarihsel dönemlerde farklı taktiklerin öne çıkması, devrimci şiddet araçlarının taktiksel olarak geri planda kalması farklı bir şeydir, ”kitlelerin ruh hali”, “somut koşullar” gibi gerekçelerle devrimci zor araçlarının tatil edilmesi farklı bir şeydir. Biri devrimci savaşın bilimsel bir taktiğini ifade ederken, diğeri devrimci savaş araçlarını tasfiye etme anlayışıdır. Komünistler sağcılığın ve solculuğun kardeşleşmiş devrimci savaşı zayıflatan bu iki anlayışla aynı kararlılıkla mücadele ederler.
“Terörizmle’’ manupile edilen her devrimci eylem faşizmin kendi terörünü uygulama alanı yaratma çabasıdır!
Onlar, bu gerici dünyalarına karşı tarihin en ilerici kavgasının ideolojik, siyasal önderliği olan prolateryanın, prolateryanın müttefiklerinin, sınıf düşmanlarının çıkarlarına yönelmiş tüm örgütsel eylemliliklerini terörizm olarak yaftalamak istiyorlar. Devrimci savaşın bir tarihsel görevi de bu tür manüpilasyonları parçalamaktır. Genel olarak insanlığın, doğanın, yaşamdan yana her hareketin varlığına kast eden düşmanda korku uyandıran veya onun varlığına zarar veren her türlü Eylemi terörizm olarak lanse eden burjuva gericiliklerin amacı, devrimci savaşı yürüten ezilen halk katmanlarını silahsızlandırmaktır. Yasalarıyla, polisiyle, ordusu ve diğer militarize güçleriyle, burjuvazinin tüm devlet aygıtının, kapitalist terör aygıtından başka bir şey olmadığı aleni ortadayken, ezilen ulusların ve proletaryanın haklı öfkelerini ifade eden eylemlerine “terör” yaftası vurmak bu bilinçli siyasetin rolü vardır.
En genel anlatımla emperyalist haydutlar ve özel vurgu anlamında Türk egemen sınıfları, kendi iktidarlarını korumak için, üretim alanlarını, sokakları, anfileri, kamu alanlarını, şehir, köy, mezraları, devlet terörünün pervasızca uygulandığı alanlara çevirirken, zulme uğrayanın zulme en ufak bir itirazını “terörizmle” damgalayarak,hem kendi terörüne alan açmaya çalışmakta, hem de geri kitlelerin bilincinde manüpilasyon yaratmaktadır. Oysa dünyada ve coğrafyamızda, gerici egemenliklerin yarattığı katliamların seceresini tutmaya zaman ve koşul yetmemektedir. Kendi gerici emelleri için, devlet “meşrutiyetini” zemin yaparak,her türlü terörü ,devrimci dinamiklerin tarihsel haklılık ve ilerici insanlığın ütopyalarından güç alan, devrimci tutumun üzerinde katliam seferlerine dönüştürmek,karşı devrimin gerici ve gayrı meşru niteliğinin dışa vurumudur.Gerici yasalarla donanıtılmış gerici militarize güçler,geniş halk yığınlarının en demokratik hak arama taleplerini kanla boğmaktadır. Karşı devrim zoruna maruz kalanların, zora karşı itirazı dahi,”günah” olarak vaaz edilmekte, itaat dışındaki her türlü tutum “soyu piç “ olanların kusurları olarak ezilmesi ve yok edilmesi caiz tutumlar olarak belirlenmektedir.
Demokratik tavır alıştan, sisteme karşı cepheden radikal tutum alışa kadar, karşı devrim hayatın her alanında kitlelerin karşı koyuşunu pratik olarak ezmeye çalışırken, ideolojik olarak bu tür tutumları itibarsızlaştırmak içinde beyhude çabalar sergilemektedir. Kendi “hukukunu” hiçe saymayı ve kapısındaki kullarını imha etmeyi göze alarak katlettikleri devrimcilerin cenazelerine yapılan faşist saldırılar, devrimcilerin ailelerine yönelik organize edilen sivil görünümlü yobaz yönelimler, devrimcilerin cepheden tavır alan cesaretleri karşısındaki acizlikleri değildir sadece. Bu tür eylemleri kitlelerin nazarında itibarsızlaştırmak ve cepheden duruşun dinamiklerini kırmaktır.Kendi canını devrimci feda olarak düşmana yönelten her devrimci,iç dünyasında ailesinin karşı karşıya kalacağı faşist devlet uygulamalarını düşünmeye sefk edilmek istenmektedir.Bu zihniyet ve gerici intikam duygusu,bu katliamcı ve insanlıktan nasibini almamış kuralsız saldırı güdüsü,gerilların kulaklarını ve başını keserken,sokaklarda devrimci ve yurtseverleri katlederken,doğadaki her türlü canlıyı yok eden kimyasal içerikli silahlar kullanırken,aynı zihniyet ve gerici ideolojik doku ile sürecini örgütlemekteydi,bu gün de aynı zihniyet devamlılığındadır.
Sınıf mücadelesinin yürütüldüğü her alanda karşı devrim o alana uygun şekillenmiş zor aygıtlarıyla devrimcilere ve komünistlere yönelmektedir,yönelecektir.En güncel örnek olması babında,7 haziran parlamento seçimlerinin ön aylarında,demokratik zeminde yan yana gelmiş ilerici,devrimci,yurtsever blok,burjuvazinin kendi yasal sınırlarında kalması durumunda dahi,komplolara,”gizli devlet” operasyonlarına ve açık militarize güçlerin saldırılarına maruz kalmaktadır.Bu demektir ki; kısmı reformlar dahil,burjuvazi ve ittifak güçleri olan gerici sınıflardan,masa başı pazarlıklarla halkların lehine elde edebileceğimiz zerre kadar hak yoktur.Ezilenlerin kendi kaderlerini ellerine almalarının ana ögesi,karşı devrimin zoruna müdahale haline getirdikleri devrimci zordur.
Yani gerici egemenlik sisteminin zorun gücüyle ayakta duran saltanatına son verecek olan, kendi bilincini iradeleştirmiş örgütlü kurmayının etrafında örgütlü bir güce dönüşmüş, işçi sınıfı ve geniş halk yığınlarının devrimci zorudur. Bundan başka bir yol aramak, ezilen halk yığınlarını kendi kurtuluşları davasında silahsızlandırmaktır. Kuşkusuz devrimci zorun örgütlenmesi her koşulda aynı araç ve yöntemlerle değildir. Dönem dönem süreçten kaynaklı bazı taktiksel politikaların biçimsel olarak ya da güncel pratikte “zor” araçlarından öne çıkması, devrimci zorun tali plana düştüğü manasına gelmez. Bu devrimin gelişim çizgisine göre belirlenen taktik politika meselesidir. Devrim davasında en geniş araçları kullanarak, stratejik ana yönelimi güçlendirme, komünistlerin karşı devrime yönelmiş devrimci savaş sanatındaki becerisinin bütünlüğüdür.
Devrim yüce bir davadır. İnsanlığın özgürleşme düşünün en billur ve maddi ifadesidir. Hedefi emperyalizm, komprador tekelci kapitalizm, feodalizm ve tüm gericiliklerdir. Zor kullanarak saltanatlarını koruyan bu güçleri, devrimci zor dışında bir araçla alaşağı etmek olanaksızdır. Tarih komünistlerin önüne bu aracı kullanmayı tarihsel bir zorunluluk olarak koymuştur. Zoru zor yıkacak…
http://www.halkingunlugu.net/