Proletaryanın Kendi Bayrağı Vardır; Burjuvazinin Bayrağı Altında Seçimlere Giremez! – Mazlum CEYLAN

Her tarihsel dönemin özgül süreçlerini yansıtan tartışmalar toplumun farklı katmanları tarafından yürütülmektedir. İçinde geçtiğimiz süreçte toplumun bireylerinin zihnine yansıyan; ekonomik sorunlardan doğan geçim sorunu, azınlıklar sorunu, hak ve özgürlükler sorunu,14 Mayıs tarihinde gerçekleşecek seçimler sorunu ve hangi Cumhurbaşkanı adayının destekleneceği veya boykot edileceği sorunu tartışmaları gibi.

Demokrasi cephesinde yer alan her siyasal kurum savunduğu ideolojik duruşunu bu tartışmalarda yansıtıyor. Dolaysıyla üzerinde atlanacak bir sorun olmadığını belirtelim. Dünya komünist hareketin saflarında yanlış taktik politikalar  sonucu, süreç içinde  burjuvazinin yedeğine kadar götürmüştür bazılarını. İkinci dünya savaşı sürecinde  bir bölüm sosyalistlerin faşizme karşı milli birleşik cepheyi stratejik olarak ele almışlardır ve karşıdevrimci ‘sosyal demokratların’ yedeğine girmişlerdir.

Bugün seçimler sürecinde tartışılan sorunların üstte verdiğimiz örneklerden bağımsız ele alınamaz. Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı arasında ki  nicel farklılık, nitel farklılık biçiminde kavranılıyor. Millet İttifakın Cumhurbaşkanı adayı destekleniyor. Bazı dostlarımız bu politikanın dünya halkların önderi Mao Zedung’un işgal döneminde uyguladığı ittifaklar politikasına ve Dimitrov’un faşizme karşı milli birleşik cephe tespitine dayandırıyorlar.

Üstte aktardığımız anlayışın ideolojik ve örgütsel olarak kitleleri devrimden uzaklaştıran siyaset olduğunu başta vurgulayalım. Yazının akışı içeresinde bu argümanların yanlış olduğunu açıklayacağız. Bu dostlarımızı yanlışlığa vardıran esas olgu, diyalektik tarihsel materyalizmin kavranmasında ki eksikliktir. Milli devrim dönemindeki taktik mücadele biçimlerini, farklı devrim dönemlerine uygulamaları ve bu taktik mücadele biçimlerini genelleştirmeleridir. Örneğin, Japonya devleti, 1936’da Çin’i işgal etmiş, milli devrimin taktik ve stratejik siyaseti ülke genelinde ÇKP tarafından güncel hale getirilmiştir, Japon işgaline karşı olan herkesle ittifak politikası gündeme gelmiştir. Düşman kesimi içinde ki bir bölüm karşıdevrimci güçlerle kısa süre içinde ateşkese varılmıştır, ÇKP’nin sunduğu siyasal taslak ülke genelinde kabul görünmüştür. Yani baş düşmana karşı diğer düşmanlarla işgale karşı geçici ittifak yapılmıştır. Bu doğru bir ittifak politikasıydı. Ülkelerin bir işgal anında bu tür taktik ittifaklar gündeme gelebilir. Fakat işgal döneminde ki ittifaklar politikasını, 14 Mayıs seçimlerinde pratikte uygulayanlar, MLM bilimin kavramasında sorun yaşadıklarını kanısındayız. Milli devrim döneminde işgale karşı milli birleşik cepheye özgü taktiklerin şartları gözetmeden bugün gündeme getirmek,  Doğu Perinçek’e aittir. Onu burjuva  sınıfı ile iş birliğine götüren anlayışta  her tarihsel dönemde uyguladığı bu ittifaklar siyasetidir.

İkinci Enternasyonalin yanlışlığı döneme denk düşen barışçıl mücadele biçimlerini genelleştirmiştir, nesnel durumu gözetmeyerek her döneme uygulanabilinir taktik politika olarak mücadele biçimlerini ele almıştır. Burjuvazinin yedeğine götüren anlayışta buydu. Yani her tarihsel koşullarda tek mücadele biçimini kabul ediyordular. Buharin ve Zinovyev’e  başta olmak üzere komünist hareketin ileri kadroların bir bölümü de aynı hatalara düştüler. Yani kişileri burjuvazinin yedeğine düşüren durum, kişinin iyi niyetiyle veya kötü niyetiyle açıklanacak durum değildir. Esas olarak savunulan siyasettir. Alman Komünist partisinin önderlerinde Kautsky’in hatası bundan ayrı düşünülemez. Fransa ve İtalya komünist partilerin ikinci dünya savaşında burjuvazinin bayrağı altında saflara girmeleri, ikinci Enternasyonal’den köklü kopmamaların sonucuydu. 14 Mayıs seçimlerinde Millet İttifak adayı olan Kılıçdaroğlu’nun desteklenme siyaseti aynı tarihsel  hatadan besleniyor.

Tarihte öğrenmeyenlerin diğer argümanı, Dimitrov’un faşizme karşı birleşik cephe siyasetine gönderme yapmalarıdır ve ikinci dünya savaşı dönemimde Almanya’daki Sosyal demokratların politik niteliği  ile CHP aynı kategori içinde değerlendirmeleridir. Faşist niteliğe sahip olmayan SPD ve faşist niteliğe sahip olan CHP aynı kefeye koymalarıdır.

Anti faşist cephenin kurulması kominterin genel olarak dünya KP’lerin önüne koyduğu siyasettir. Bu doğru siyaseti Alman komünist partisi, faşistlerin gelişmesini engellemek ve daha sonraki süreçte iktidarda olan Hitlere karşı pratikte uygulamıştır geniş cephe politikasını.  Alman KP’si faşist partilerin Cumhurbaşkanı adayını desteklememiştir. Veya faşist devletin başı olan Cumhurbaşkanı adayını destekleme tavrı içine düşmemiştir. Alman Komünist partisi anti faşist cephe siyaseti benimsemiştir, Türkiye’de kurulan altılı masa gibi faşist partiler de yer almıyordu bu ittifakta. İsimi de üzerinde,  Almanya da faşist partilere karşı kurulan cepheydi. Dolaysıyla geniş kapsamlı sorunları ve koşulları incelemeden, subjektif düşünceleri gerçek olguların yerine koyarak, Alman KP’sinin ittifak politikasını yanlış kavrayarak, 14 Mayıs seçim sürecinde uygulamak, kişilerin niyetinden bağımsız olarak burjuva sınıf ile iş birliğine götürür.

Üstte kısa biçimde vurgu yaptığımız, Çin’de işgal dönemimde ÇKP’nin ulusal ittifak politikasını ve Alman KP’nin uyguladığı doğru politikanın, yanlış analizini yapanların dayandığı teori, baş düşmana karşı diğer düşmanlarla geçici anlaşma veya ittifak veya destekleme anlayışıdır.  AKP/MHP iktidarına karşı Millet İttifakını el altında desteklemek veya Millet İttifakın Cumhurbaşkanı adayını desteklemek veya benzeri gibi anlayışlar devrimin tarihsel olanaklarını burjuvazinin denetimine sunmaktır.

Her tarihsel süreçte, baş düşmana karşı diğer düşmanların dost görünmesi, baş düşmana karşı diğer düşmanların desteklenmesi üç dünya teorisinin karşıdevrimci özüdür. MLM bilgi hazinesinde yer almayan bu karşıdevrimci ittifak poltikası, üç dünya teorisinin tartışması gündemde olduğu dönemde, Kaypakkaya hareketi bunu mahkûm etmiştir.  Bugün seçimler sürecinde hangi Cumhurbaşkanı adayının destekleneceği sorunu üç dünya teorisi siyasetinden uzak değildir. Seçimler sürecinde tartışılan budur. Üç dünya teorisinin çöplerindeki kırıntıların tekrar hortlatıldığı bir dönemini yaşıyoruz. Aydınlığın savunduğu siyasetin hatırlatılması yerindedir.

Erdoğan çetesine karşı devrimci mücadelenin yükseltilmesi, olgunlaşan devrimci durumun objektif koşullarının devrim lehine geliştirilmesi, sosyalist devrimin siyasal propagandasını seçimler sürecinde güçlü biçimde yapılması gerekirken; tek adam diktatörlüğüne karşı genişletilmiş parlamento sisteminin adayını desteklenmesi, faşist sistemde sermaye kesimin arasında ki farklılık yaratılarak, bazı kesimleri kitlelere şirin gösterilmesi üstte bahsi geçen reformist siyasettir. Faşist sistemde devletin tüm gücünü elinde tutan Erdoğan çetesine karşı, diğer faşist karşı devrimci partilerin adayını kitlelere  tercih olarak gösterilmesi keza aynı zihniyettir. Bu zihniyet; baş düşmana karşı diğer düşmanlarla birleşme, destekleme siyasetidir. Kitlelerin kurtuluşunu sağlayan devrim yolunu göstermeyen reformist yoldur bu.  Bu reformist akımın dayandığı temel argümanlar;  Emekçilerin, ezilen ulus ve inançların baş düşmanı AKP iktidarıdır; baş düşmana karşı diğer güçleri destekleme politikasının güncel olduğunu belirtiyorlar. 14 Mayıs Cumhurbaşkanlık seçimlerinde, R.T.Erdoğana karşı sermayenin temsilcisi olan K. Kılıçdaroğlu’nun desteklenmesini belirtiyorlar.  Bu ideolojik yaklaşım baş düşman tanımı üzerinde burjuva sınıf iş birliğine götüren tavırdır.

Sınıf mücadelesini tasfiye etmek için revizyonistler sürekli devrimci ve sosyalist kavramları çarpıtıyorlar, bu kavramların içini boşaltıyorlar. Revizyonistlerin baş vurduğu esas taktik, MLM hazinesinde kullanılan doğru  düşencelerin doğru taktik araçların içeriğini boşaltarak,  revizyonist düşüncelerini kitlelere götürüyorlar,  MLM siyaseti değersizleştiriyorlar. Seçim sürecinde baş düşman tespitinde taktik politikayı da aynı amaçları için tarif ediyorlar, revizyonistler baş düşman tanımını çarpıtıyorlar.

Döneme denk düşecek somut koşulları değerlendirilerek, düşman kampın için de baş düşman her süreçte tespiti edilir, mücadelenin okunu ona yöneltilir. Taktik olarak tespit edilen baş düşman her dönem değişir. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da yaşayan emekçi halkların, azınlık inançların baş düşmanı bugün AKP iktidarıdır. AKP/MHP iktidarının teşhir ve tecrit edilmesi esas görev olmaktadır. Diğer karşıdevrimci faşist partilerin de düşman olduğu unutulmadan.

Baş düşman dışında  diğer düşmanların da teşhir edilmesi, bunlarında gerici karşıdevrimci olduklarını, AKP ve MHP faşist kesimden nitelik olarak farklı olmadıkları kitlelere anlatılmalıdır. Aralarındaki farklılık nicelik ve iktidarda olmalarından dolayı devletin tüm imkanlarını elinde toplayarak emekçilere top yükün saldırıyı sürdürmeleridir.  Hakim sınıfların temsilcisi olan Millet ittifakın iktidara gelmesi durumunda, aynı baskıları bunlarda ezilen emekçilere uygulayacaktır.  Dolaysıyla baş düşman AKP/MHP iktidarı olarak tespit edilmesi, diğer karşıdevrimci faşist partilerle ittifak kurulması veya seçim sürecinde Millet İttifak adayını desteklenmesi sınıf mücadelesinin bu kesitinde burjuvazinin yedeğine düşmektir.  Her baş düşman tespiti, diğer düşmanlarla ittifak olmasını getirmez.

Kısaca; seçim sürecinde AKP iktidarına karşı, Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayını destekleme siyaseti, baş düşmana karşı sermaye sınıfın temsilcisini destekleyen burjuva sınıf iş birliğidir. Baş düşmana karşı diğer düşmanları destekleme, ittifak kurmak anlayışı savunuculuğunu yapan Doğu Perinçek’tir, baş düşmana karşı herkesle birleşme destekleme anlayışı Perinçek siyasetinde vardır. Bu siyaset onu hâkim sınıfların bir bölümünün saflarına götürmüştür.

Mao Zedung Çin devriminde işgal döneminde baş düşman tespiti üzerinde yaptığı ittifaklar politikası mutlaklaştırmak her süreçte her aşamada uygulamak soyuttur. Çin devrimin sürecinde, Japon emperyalizmi Çin’i işgal etmiş, Japon uşakları ve iş birlikçilerine  karşı, diğer emperyalistlerin ve onların işbirlikçileri ile komünist partisi arasında bir ittifak gerçekleştirilmiştir. Devrimin lehine gelişen bu gelişme işgal döneminde uygulanmıştır. Çin devrimin de Japon işgali döneminde uygulanan milli ittifak politikasını genelleştirilerek bugüne uygulamak burjuvazinin saflarına girmedir. AKP/MHP iktidarına karşı Millet İttifakını seçimde desteklemek ve ittifak kurmak, Japon devletinin Çin topraklarını işgal dönemini aynılaştırmak, milli devrim dönemimde uygulanan taktik politikanın, demokratik devrim veya sosyalist devrim sürecinde uygulamak, ikinci enternasyonalin ruhunu taşımaktır. Bilindiği gibi, ikinci enternasyonalin devrim saflarında uzaklaştıran anlayışta buydu. Taktik mücadele biçimlerini dogmatik şekilde ele almalarıydı. İşgal döneminde uygulanan bir taktik politikanın 14 Mayıs seçimlerinde uygulamak, MLM bilimin özünü reddetmektir.

Sonuç olarak, 14 Mayıs seçimlerinde, emekçilerin burjuvazinin bayrağı altında sermaye sınıfının adaylarını desteklememelidir, proletaryanın kendi bayrağı altında seçim sürecine girmelidir.