Mevcut iktidarın objektif doğru tarifini yapmak yaşanan süreci anlamak ve açıklamak açısından ihtiyaçtır. Sınıf niteliği bakımından diğer gerici sınıf iktidarlarıyla aynı sınıf niteliğinde de olsa, mevcut iktidarın ideolojik-siyasi nüanslarla biçimsel farklılıklar barındırdığını tespit etmek isabetli olacaktır. Bu iktidarın fundamantalist hareketin bir parçası olduğu, bu zeminde siyasal dinci ideolojiye dayanıp bunu esas aldığı aşikardır. Bu temelde, “laikliği” esas alan Kemalist türevli önceki iktidarlardan biçimsel olarak ayrıştığı, şeriat kanunlarına dayalı bir devlet biçimi öngördüğü ve feyiz aldığı bu devlet biçimini tedricen ya da aşamalı olarak geliştirip yerleştirme planıyla hareket ettiği ve “sessiz devrim” itirafıyla gizli/açık bir ajandaya sahip olduğu, bu temelde kendisine uygun sermaye sınıfı yarattığı, iktidar ve devlette egemen-baskın güç haline geldiği, bu hedefleri doğrultusunda başkanlık sistemine geçişle tek adam otoritesi altında bir siyasi-iktisadi yönetim biçimi uyguladığı, dini argüman ve değerleri devletin resmi dil ve işleyişine yerleştirip nüfuz ettirdiği, birçok yasa ve kanun düzenlemesini bu doğrultuda gerçekleştirdiği, toplumsal yaşam değerlerini aynı zeminde değiştirip geliştirdiği, olay ve olguları dini inançlarla açıklayıp siyasi sorumlulukları rafa kaldırdığı, dolayısıyla fıtrat ve kaderciliği esas alarak devlet uygulamasına dönüştürdüğü… geride bıraktığı iktidar süreciyle sabittir.
Sömürü, talan, koyu baskı, faşizm, tekçilik, ırkçı-şoven milliyetçilik ve hatta dini iktidar çıkarları doğrultusunda ve halkı uyutmak için kullanması gibi gerici sınıfların temel ya da ortak özellikleriyle örtüşen karakteri, onun diğer gerici sınıflarla aynı sınıf niteliğine sahip olduğunu kanıtlar ama onun biçimsel farklılık ve taşıdığı nüansları ortadan kaldırmaz.
Mevcut iktidarın biçimsel ya da siyasi olarak barındırdığı tipik özelliklerinden biri de diğer iktidar dönemlerindeki tekçiliğin bu iktidarda tek adam sultasına taşınmasıdır. Ne ki, bu da sorunsuz bir tablo değildir. Bir taraftan tek adam mutlak otoritesi hüküm sürerken, diğer taraftan iktidarın iktidar içi güç odaklarınca paylaşılması gerçeği yaşanmaktadır. Özellikle iktidarın girdiği zayıflama dönemi iktidar için güç odaklarını çok daha çıplak biçimde gün yüzüne çıkarmıştır. Buna karşın, Erdoğan’ın tek adam mutlak otoritesi egemen olarak nüfuz etmeye devam etmektedir. Bu, Erdoğan’ın iktidar ve devlet içinde baskın güç olmayı sürdürdüğünü göstermektedir. Devlet ve iktidar erkinde Erdoğan ve güruhu dışında başka güçlerin belli bir güce sahip olduğu ama bunlar içinde mevcut iktidar kliğinin egemen olduğu aşikardır. Erdoğan’ın keyfiyetçi ve hukuksuz tek adam sultası pervasızlığını sürdürmesi, onun devlet erkini elde tutan esas klik olduğunu ve baskın güç olduğunu teyit eder.
Ne var ki, bu iktidarın devlet erkinde baskın siyasi güç olması değişmez ve mutlak bir durum değildir. Uyguladığı yönetim biçimi ve ekonomi yönetimiyle büyük sermayenin çıkarlarını koruyup karşılayamadığı durumda bu pozisyonunu yitirmesi kaçınılmazdır. Komprador tekelci burjuva sınıf iktidarlarının tümü gibi bu iktidar da emperyalist sermayeye bağımlı ve bu sermayenin yerel kliklerince temsil edilen komprador tekelci/büyük sermaye sınıflarının iktidarıdır. Bu sermaye güçleri iktidarlar üzerinde doğrudan belirleyicidir. Dahası her iktidar bu sermaye ve sınıfların iktidarıdır. Dolayısıyla emperyalist ve yerel büyük sermaye güçleri hangi kliğin iktidara geleceğini belirleyen unsurlardır. Biçim olarak seçimlerle sahneledikleri demokrasi oyunuyla bu iktidar değişimini kitleler eliyle gerçekleştirirler. Mevcut iktidar için bu süreç başlatılmıştır. Özellikle ekonomik-siyasi krizin baskılanması altında yönetemez duruma gelen ve aynı zamanda geniş kitlelerin tepkisini toplayarak onların desteğini yitiren Erdoğan-AKP/MHP iktidarı için yolun sonuna gelinmiş, yeni iktidar şartları gündeme gelmiştir denebilir ki, bugün yaşanan durum tam olarak budur.
İktidar yönetememe kriziyle bunalım durumundadır!
İktisadın belirleyici temel olduğu sadece teorik doğru değil, pratik gerçektir de. Erdoğan-AKP/MHP iktidarının siyasi iktidar gücüne karşın çözülerek düşmenin eşiğine gelmesi, esas olarak ekonomik kriz koşullarının bir ürünüdür. Elbette ekonomik kriz denen şey, siyasetten ve siyasi yönetimden bağımsız bir olgu değildir. Ki, siyasetin ekonominin yoğunlaşmış hali olduğu gerçeğine uygun olarak, yaşanan derin ekonomik çöküş doğru orantılı olarak siyasi krizi de gündeme getirmiştir. Yönetememe durumu bu tablonun toplamı olarak vuku etmektedir…
İktidarın ahvali yönetim kriziyle tam bir bunalım durumudur. Ekonomik kriz-çöküş ve siyasi kriz sorunu, iktidarı felç ederek yönetememe durumuna getirmiştir. Bu yönetememe durumu da ekonomik-siyasi krizi derinleştirip hızlandırarak iktidarın önüne ağır bir fatura olarak çıkarmıştır. Yönetememenin tezahürü olan yönetim sorunu, iktidarda egemen hale gelerek büyük bir açmaza yol açmıştır. Yönetemez duruma gelen iktidar her bakımdan bir handikap içindedir. Yönetenler çok çıplak biçimde eskisi gibi yönetememektedirler. Madalyonun ikinci yüzü olarak, yönetilenler de artık böyle yönetilmek istememektedirler. Yönetim boşluğundan doğan ağır sorunlara, soğuktan donarak yaşanan ölümlere, zam ve pahalılığa karşı ülkenin tüm kentlerinde emekçi yığınlar protestolarla sokaklarda, direniştedirler. Parçalı ve birbirinden kopuk da olsa, işçi sınıfının mücadelesi giderek büyümektedir. Gaz ve elektrik kesintilerine, ağır zamlarla derinleştirilen açlığa, yaşam pahalılığına ve sermayenin karı uğruna yürütülen talana karşı ülkenin dört bir yanında protesto ve isyanlar gelişip serpilmektedir. Değişik iş kollarından onlarca fabrika ve işletmede, ağır şartlarda çalışan hizmet sektöründe, sağlık sektörü ve üniversitelerde ve hemen her yaşam biriminde direnişler giderek daha kararlı hale gelmektedir. İktidarı istifaya çağıran ve erken seçim çağrısı yapan kitlesel tepkiler sokaklara taşmaktadır.
Devrimci hareketin kabarıp gelişmesine tanık olan bu tablonun ortaya koyduğu şey, devrimci şartların varlığı gerçeğidir. Devrimci durum mevcuttur ve devrimci hareketin boy verip gelişmesine elverişlidir. Objektif şartlar uygun olup devrimden yanadır. Büyük işçi emekçi mücadeleleri ve geniş halk kitlelerinin demokratik muhalefet ve hareketi çok daha diri olup büyük dalgalara dönüşme eğilimiyle günceldir, gündemdedir. Gelişen hareket dalgası ve patlayan öfke büyük bir birikimin tezahürüdür. Direniş ve mücadelelerin yaygınlığı ve gelişme eğilimi göz önüne alındığında muazzam bir hareketten söz etmek abartı değildir. Kitleler isyanın eşiğinde, büyük patlamalar kapıdadır. Rüzgar eken Erdoğan sultası bugün fırtına biçmekle yüz yüzedir.
Kitlelerin devrimci eyleme sevk edilmesi elzemdir
Özel işletme usulüyle büyük şirketlere verilen ihaleler ve bunlarla yapılan anlaşmaların yarattığı kamu zararı kitlelerin faturalarına yansıtılarak, bu büyük şirketlerin talan faturası halka yüklenmektedir. Büyük şirketlerin fahiş karları uğruna halk kitlelerine açlık ve sefalet reva görülerek akıl almaz zamlar yapılmakta, zam yağmuru yetmiyormuş gibi, büyük şirketlerin ödemeleri kitlelerin elektrik, gaz, su faturalarına yansıtılmaktadır. Vahşi sömürüye azgın zamlar eklenmekte, açlık çeken kitlelere fatura hilesiyle üçüncü bir sömürü perçini atılmaktadır. Faturaları ödeyemeyen halkın isyandan başka yolu kalmamıştır. Bıçak kemiğe dayanmıştır. İsyan ve mücadele hak olmanın ötesinde kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir. Elektrik faturalarına karşı sivil itaatsizlik eylemlerinin geliştirilmesi meşru olup, bu eylem kitlesel hareketin patlama startı olarak rol oynayabilir.
Sivil itaatsizlik eylemleri demokratik bir mücadele olarak geliştirilmesi gerekirken, bununla yetinilemez. Kitlelerin sokakları işgal etmesi, sokak eylemleriyle daha ileri kazanımları hedeflemesi elzemdir. Burjuva yasallığı zorlayarak aşan demokratik kitle hareketleri ve devrimci eylemler şarttır. Kitleleri düzen içi yasal eylemlere hapseden yaklaşım demokratik devrimci kazanımlara çıkamaz. Kitlelerin devrimci eyleme sevk edilerek devrimci kazanımlara yönlendirilmesi elzemdir. Devrimci öfkeyle dolmuş olan kitlelerin önündeki yasal tıkaç ve engeller kaldırılarak devrimci kitle hareketinin geliştirilmesi görevdir. Halk kitleleri bu eyleme bugün çok daha hazır ve yatkındır. Kitle hareketinin ufku sivil itaatsizlik eylemiyle sınırlanıp daraltılmamalıdır. İktidarı değiştirecek, yıkacak ve gerçek devrimci demokratik kazanımlar sağlayacak olan yegane eylem devrimci kitle eylemidir. Kitlelerin burjuva düzen partilerine endekslenmesi ve onların peşinden sürüklenmesinin engellenmesi devrimci kitle eylemlerinin geliştirilmesiyle mümkün ve olanaklıdır. Bugün devrimci durum iyi, devrimci kitle hareketi diridir. Demokratik kazanım ve devrimci ilerlemeler bu zeminde mümkündür. Bir kez daha rüzgar devrimden yanadır…
Üniversite diploması tartışmalı olup cumhurbaşkanlığı ehliyeti taşımadığı eleştirilerine karşın, kah kadın doğum uzmanı olan kah ekonomi uzmanı olarak ahkam kesen Erdoğan, “Faiz sebep enflasyon neticedir” diyerek tüm iktisat yasalarını alt-üst eden ekonomi politikasıyla, dünya çapında yaşanan ekonomik krizi ülkede daha da derinleştirip ekonomiyi çökme noktasına getirdi. Faizler indirilmesine karşın enflasyon durmaksızın yükseldi, yükseliş rekorlar kırdı. Enerji ve maliye bakanlarını defalarca değiştiren, merkez bankası başkanını ve ilgili kurum bürokratlarını değiştiren Erdoğan ne yapsa da çöküşü engelleyemedi, bilakis hızlandırıp derinleştirdi. Uyguladığı ekonomi yönetimi neticesinde olağan üstü biçimde zam yağmurları yağdırmaktan başka çare bulamadı. Kendisine kölece itaat eden liyakatsiz ve alakasız isimleri ekonomi yönetimi ve merkez bankası başkanlığına atayarak, aynı zamanda yandaş şirketleri palazlandırma politikasıyla büyük vurgun ve talanlara imza atan Erdoğan ekonomiyi içinden çıkılmaz krizlerle tam bir çıkmaza soktu. Gelinen aşamada sermayenin ihtiyaç ve taleplerine yanıt vermek için, zam yağmurlarıyla faturayı yoksulluk içinde açlığa mahkum ettiği halk kitlelerine çıkarmaktadır. Mevcut gidişatla moratoryum uygulaması kapıdadır. Lakin moratoryum uygulama zamanı bulup bulmaması da ayrı bir konudur. Bunca zam ve pahalılığa karşı sokaklara taşan isyan öfkesi Erdoğan iktidarına daha fazla zaman tanımayacaktır. Ya büyük kitle patlamalarıyla ya da bu baskı altında seçimlere gidip iktidarı kaybedecek ve iktidardan düşecek-düşürülecektir.
Anlaşılmaktadır ki, Erdoğan’ın ekonomiyi düzeltme gibi bir derdi yoktur. Erdoğan, keyfiyetçi ve faşist iktidar sultasının sona ereceğini görmektedir. Kendisinden sonra gelecek iktidara bir harabe bırakmayı yeğlemektedir ki, bu yolla muhtemel yeni iktidarı başarısızlığa mahkum ederek kendi iktidarını alternatif olarak kitlelere sunmayı tasarlamaktadır. Bunun için, giderayak hazineyi ailesi, çevresi ve yandaşlarının cebine aktarmakta, her türden yolsuzluk, soygun ve talanı sınırsız bir pervasızlıkla gerçekleştirmektedir.
İktidarının çöküşünü görse de çöküşü önleyerek durumu değiştirme çabasından vazgeçmiş değildir. BAE ve Katar’la büyük ödünler verme pahasına yaptığı anlaşmalar karşılığında sıcak para getirerek ekonomiye nefes aldırmaya çalışmakta, böylece ucube ekonomi politikasının rüştünü ispatlayarak kitleleri manipüle edip arkasına almayı hedeflemektedir. Bunu başarmasa da kendisinden sonra gelecek iktidara, yaptığı anlaşmaların yükünü bırakarak başarısız olmalarını sağlayıp, kitlelerde “yaparsa Erdoğan yapar” düşüncesini geliştirip yerleştirmek istemektedir.
Daha da önemlisi, iktidarının gidici olduğunu gören Erdoğan, iktidarı kaybettikten sonra başına geleceklerden yaşadığı korkunun ürünü olarak, iktidarda kalmak için hile ve manipülasyondan çok daha öteye şiddet ve çatışma koşullarını geliştirerek, toplumda can güvenliği endişesini hakim hale getirip iktidarını zorunlu tercih olarak kitlelere dayatmayı planlamaktadır.Ki, yaşanan saldırılar, linçler, katliam ve cinayetler bu zeminde gelişmektedir. Mevcut gidişat Erdoğan sultasının bu saldırı, cinayet ve katliamlarını tırmandırarak geliştireceğini işaret etmektedir. Erdoğan’ın iktidarda kalma uğruna yapmayacağı hiçbir şey yoktur. Yaşanan tecrübe ve pratikler geçmişi de bunu doğrulamaktadır. İktidarının suç ve kirliliklerini deşifre eden ve bunlara tanık olup ifşada bulunma olasılığı olan suç ortaklarına dönük gerçekleştirilen saldırı ve cinayetler, tanıkları ortadan kaldırma amacı taşımakla birlikte, topluma mesaj vererek korku iklimini büyütmeyi hedeflemektedir. HDP’ye dönük baskı ve saldırılar, Deniz Poyraz’ın katledilmesi gibi HDP çalışanlarına dönük silahlı saldırı ve cinayetler de aynı sürecin parçası olarak yürütülmektedir. Bu saldırı ve cinayetlerin devam etmesi Erdoğan güruhundan beklenen gelişmeler olarak not edilmelidir…
Faşist iktidarın fırtına biçmesi kaçınılmazdır!
Erdoğan-AKP/MHP iktidar güruhu dibine kadar suça batmış, kokuşarak çürümüş bir iktidardır. Bakanları suç, yolsuzluk, talan bakanlıkları olarak iş görmekte, doğrudan Erdoğan’ın talimatlarıyla çalışmaktadırlar. Bu suç şebekesi, çetelerle, uyuşturucu baronlarıyla, cinayet mangalarıyla, karanlık örgütlenme odaklarıyla kol-kola, iç içedir. Karanlık ve yasadışı örgütlenmeler, özel ordu ve militarist örgütlenmeler, sivil faşist çeteler, özel güvenlik birimleri ve bilumum suç örgütlenmeleri bu iktidarın gerçek niteliğidir. Kitlelerin desteğini yitiren iktidar, suç örgütlenmelerinden medet ummakta, katliam, cinayet, saldırı politikasına sarılmakta, her türlü suç ve hukuksuzluğa başvurmaktadır. Çünkü mevcut iktidarın kitleleri kandırabileceği bir yalan, söyleyebileceği inandırıcı tek söz ve vereceği tek bir vaat kalmamıştır. Derinleştirdiği açlık ve yoksulluk karşısında, uyguladığı baskı, sömürü ve talan üzerine, yaptığı hukuksuzluk, uyguladığı keyfiyetçilik ve işlediği suçlardan sonra halkın karşısına çıkacak yüzü kalmamıştır. Kelimenin gerçek manasında yolsuzluk, hırsızlık, talan ve her türden suç batağına saplanmış olan bu iktidar çürüyerek kokuşmuştur
Erdoğan-AKP/MHP iktidarı olağan koşullarda bile bir seçime gitmeyi göze alamamaktadır. Seçimleri manipüle etmek ve kitleleri korku atmosferi altına alarak bir kurtarıcıya mahkum etmek, komplo-provokasyon ve katliamlarla toplumda can güvenliği endişesini egemen kılmak, dolayısıyla kendisini aranan iktidar haline getirip kitlelere çare olarak sunup bu yolla iktidarda kalmayı düşlemektedir. Olağan üstü hal ilanıyla seçimleri erteleyip yapmamak, iç çatışma şantajıyla seçimleri manipüle etme vb. akla gelebilecek her türlü entrika Erdoğan’ın iktidarda kalmak için kullandığı tehditler ya da baş vurduğu oyunlardandır. Ne ki, siyasi ömrünü tüketip bir kadavraya dönen Erdoğan-AKP/MHP güruhunun dirilerek hortlamasının koşulları ve manevra yapma zemini esasta kalmamıştır. Değişen dengeler Erdoğan’ı köşeye sıkıştırmış, son yolculuğuna çıkmasını hızlandıran koşullar yaratmıştır. Erdoğan güruhu için bundan geriye dönüş yoktur.
Tek adam sultası, rant-talan ve aile menfaatleri uğruna dava arkadaşlarını hoyratça harcayan, dolayısıyla en yakınındakileri bile dirsekleyerek savuran, kirli suç ilişkileri ve ortaklıklarıyla yalnızlığını koşullayarak derinleştiren Erdoğan’ın ektiği bu rüzgardan sonra fırtına biçmesi rastlantı değil, bizzat yarattığı sonuçtur.
Halk kitlelerini açlığa mahkum eden, açlar ve işsizler ordusunu devasa boyutlara taşıyan, işçilere ölüm ve açlığı reva gören, açlık ve işsizlikten intihar rekorlarına yol açan, kadın düşmanlığında pervasız adımlar atarak koyu ve çağdışı gericiliği hortlatan, öğrenci ve öğretim üyelerine işkence ve hapis dayatıp azgın baskılardan geri durmayan, yandaş şirketlerin rantiyeci talanı uğruna kitleleri yoksulluğa gömen, ülke zenginliklerini dış sermayeye peşkeş çeken, uluslararası ve çok uluslu tekellerin çıkarları uğruna doğayı tahrip ederek zehirleyen ve toplumun yaşam alanını tüketen bu bağnaz-gerici hoyratlığın, bütün bu yaptıklarının karşılığı olarak fırtına biçmesi kaçınılmazdır.