Şerifin Anısına, (Alaattin ATEŞ)

alaattinatasBu gün tartışılan sorunlar açlık, yoksulluk yaşantı ve doğanın bize sunduğu olanakları tüketen, gelecek çocuklara kimyasal atom parçalarından başka bir dünya bırakmayan kapitalist, emperyalist sisteme karşı mücadele eden ve bu uğurda şehit düşen tüm şehitleri anarken düşmana karşı göğüs göğüse nice çatışmalara giren mercanda 17’lerle ölümsüzleşen Şerif anısına… Gerilla hayatı bir günlük de olsa o bir günü yaşayan herkese önemli ders ve sınav sunar. Yoldaşca kucaklama selamlama, bazen de kısa bir sohbet kişinin yaşantısı boyunca iz bırakır gerilla yaşamı. En sevdiğin ve mutlu olduğun bir kesitte veya hüzünlü olduğun bir süreçte gerilla anıları beyninde Atom bombasının çekirdeği gibi patlar sonsuzluğa götürür insanı. Çözülecek veya çözülmeyecek sorunlar beyninde ışık hızı gibi dolaşır, olduğun alandaki hayat yaşantısını gözden geçirmeni sağlar. Geçmişin muhasebesi ve gelecekte nasıl ve nerde konumlanması gereken sorunlar serçe göz yaşı kadar ağır olur. Bazen hüzün bazen sevinç yüz hatlarında görülür. Tıpkı zıtların birliği gibi iç içe geçen karmaşık düşünceler biri birinde ayrıştırmak istenen renkler arasındaki tonlar, gerilla iradesiyle hafifletilir, zihinde devrimcilik vücuda hükmedilmesi gerektiği yitirdiğin yoldaşların anılarıyla sonsuzluğa yürüme cesaretini sağlar.

Şerifle kaldığım süre içinde keşke daha fazla zaman olsaydı da onunla kalabilme imkanım olsaydı daha fazla ondan cesaret, irade, coşku, gülümseme, iç muhalefetlik öğrenebilseydim. Şerifin Pülümür de çatışmada şehit düştüğü manşeti boy boy Gazete küplerin de basılırken, o ise devlet güçlerin en yoğun olduğu İstanbul da son hazırlıklarını yaparak köylü gerilla savaşının üstlerine yolculuğun hazırlıklarını yapmaktaydı. Bir birlerine tezat teşkil eden bu durum İstanbul da ki emekçilerin yaşantısında da görünüyordu, toplum iki parçaya bölünmüş yoksul ve zengin bir birlerini kovalıyor bu karmaşa içerisinde sürüp gidiyordu hayat.

Eminönü de uçan her martı kadar özgürlüğü olmayan Eminönü de ki seyyar satıcı, ekmek parası için çalışan Hamalcılar, İstanbul’un tüm yoksuları ekmek bulma kavgasını veriyordu.

Bu yoksuların davası için, halkların demokrasi mücadelesi ve özgürlüğü için baldırı çıplak kahramanlar küçücük buluşmasını gerçekleştirmiş, dünyanın dertlerini sorunlarına dahil gerilla savaşını gelişip güçlenmesi meselelerini konuşmuşlardı.

Yağışlı bir gün İstanbullun karabalık caddesinde Şerif ile buluştuk. Bir yıllık özlemle sarıldık bir birimize, tam bir yıl öncesi Munzur dağlarının kayalıklarında buluşmuştuk. Şerifin hiç değişmediği canlandı ruhumda, canlı, gülücük saçan Şerif de hiç bir değişiklik yoktu. Her zorlu dönemin üzerine gülerek yürüyen, her koşulda olduğu gibi bu günde ölüme meydan okuyarak dağda taşıyan kıleşenkof ve kütüğün ağırlığı sanki İstanbul meydanlarında taşıyormuş gibiydi.

Kucaklaşıp hasret giderdikten sonra adımlarımız İstanbul’un ara sokaklarından çay bahçesine doğru yöneldi. Her ileriye adım atışımız Munzur’un dağlarında engebeli yollarda ki toprağa basar gibiydi hislerimiz. Bunca sene beton yüzü görmeyen, toprak üzerinde yürüyen bu dağ komutanı beton üzerinde yürümesi içine sindirmeyerek dağ özlemi içten içe çekiyordu. Dağlara olan özlemi, hasreti kaçak tütünün dumanı gibi tütüyordu burnunda. Sohbet ederek çay bahçesine geldik. Şerif’in gözleri ile sağ ve sol taraflardan gelen birilerini aradığını fark ettim. Daha dün görmesine rağmen sanki uzun süre görmemiş gibi yoldaşına gözü takıldı, karşıda gelen kendinde çok emmince yürüyen gözlüklü zayıf Vietnamlı yoldaşı gördü.

Zayıf normal boylu olan Vietnamlı her türlü işkencelere maruz kalmış işkenceciler onu çözmedikleri için Fransa ve ABD emperyalizmine karşı çarpışarak zafer kazanan Vietnamlı ismini almıştı. Otoriter olan Vietnamlı kısa süre içinde yurt dışına çıkacağı durumda yurt dışı örgütünde kaç kişinin atılacağını o an düşündüm. Daha yeni tanışmama rağmen Yunus bana dedi ki: bu adam cezaevlerinde çok kişiyi örgütten attı, eğer yurt dışına çıkarsa çok kişiyi biçer, yurt dışı örgütünde adam kalmaz. Yunusun bu sözlerini hatırladım, Vietnamlının bu gücünü teorik ve ideolojik sağlamlığından aldığını his ettim.

Şerif nişanlısına nişan yüzüğü almak için Vietnamlı ile birlikte ayrıldılar, Kısa süre sonra yüzünde tatlı gülümsemeyle ikisi döndü.

“burası sohbet etmemize uygun değildir, fazla burada oturmayalım bu hafta Dersim dağlarına doğru yolculuk yapacağız” dedi Şerif, birimize sarıldık ve ayrıldık.

Aynı hafta içinde verdikleri randevuya vardım, çocuksu yüzüne sahip İsmail Oral, Şerifle birlikte oturuyordu. Randevu civarın da bazı kişiler gezinip bazıları da oturduğu dikkatimi çekti. Orada otururken sadece üç kişi olduğumuzu sandım diğerleri tesadüfen orda dolaşan halktan insanlar olduğunu zan etmiştim, konuşmamızın belirli bir kısmında İsmail Oral “biletler ayarladı yarın yola çıkabilirsiniz. Toplam …kişisiniz …kişi Ovacık doğumludur, her hangi bir arama durumun da bir ifade ayarlayın kendinize” dedi.

Çevrede oturan ve gezenlere de İsmail’in yaptığı işaretle bize doğru yanaştılar. O an anladım ki burada, çevremizde bulunanlar da bizim yoldaşlardı. Son bir kısa konuşmayla hareket edeceğimiz saat ve hangi şirketle Dersime yola çıkacağımızı netleştirdi. İsmail Oral dağa gidenlerin alt lojistik hazırlığını yapıyordu. Şerif, İsmail Oralın söylediğine tamam diyerek onayladı ve garajda buluşacağımız saati belirttikten sonra ayrıldık. Hatice Dilek ile birlikte infaz edilen İsmail Oral yoldaşla en son garajda vedalaştık ve ayrılmıştık. İsmail ve Şerif arasındaki son görüşmeydi bu. Bir kez daha görme sarılma sıcaklığı yaşamadılar, hareket eden otobüs camında uzakta biri birlerine bakarak vedalaştılar, komünist yaşantının zorunluluğu gereği toplumun içinde yoldaşca birbirlerine sarılma özlemini bazı rizikoları doğuracağı için bu kadarıyla yetindiler. Uzun yolculuk başlamıştı yeni gelenleri bilmem ancak Şerife duyduğum güvenle ölüm üzerine sessizce yürüyerek kimsenin duymayacağı ölüme hazırdım. Önderlik bunun olması gerekirdi, Şerifin yanında kendimi güvende his etme, en zor dönemde bir alternatif çıkışı bulabilme inancı Şerifin şahsında inanıyordum. Bu tür zorlu koşullarda önderliğin siyasal ve politik olarak ileri olması aranmaz, irade, cesaret, kahramanlık, davaya bağlılık aranır. Şerife bağlılık politik ve siyasal ileri olmasının yanında özelikle üste belirdiğim nedenlerdendir, yanı sağlam irade, cesaret, kahramanlık, davaya bağlılık… bir önderde de aranacak kıstaslar bunlar önemlidir.

Otobüsün modernliği bilinçli olarak seçilmişti, aramızdaki kesintisiz sessiz sohbet ve şakalaşmalar devam ederek Sivas, Erzincan üzeri Dersim garajına varıldı. Türk devletinin planı bozan Metris de firar eden özgürlük Mahkumları da aramızda vardı. Devlet onları kırmızı bültenle dünyanın değişik ülkelerinde tutuklama emirleri verirken onlar Munzur dağına yürümekteydiler. Dersim içine vardığımızda, Şerifin bir sene öncesi Pülümür dağların eteklerinde ay ışığın altında bir kez daha doğarsam bu dağlar da gerilla olarak doğmak istiyorum söylemi kulaklarımda çınladı.

Acaba bu operasyonları atlatıp Munzur da ki gerillalara kavuşa bilir mi Şerif, Şerifin özlemi gerçekleşir mi! Duygusuna kapıldım. Daha sonra planda olmayan biri karşımıza çıktı ki bu adamın da devletle çalıştığı yönünde idealarını olduğu ve onunda kendisini her an gerilla tarafında vurulacağı korkusuyla yaşadığı Mehmet’le karşılaştık.

Şerif beni onun yanına gönderdi “buna sor Ovacık dan geliyor operasyonlar nasıl” dedi. Şerif kendisini ondan gizleme gereği duymadı çünkü Mehmet bizi görmüş ve gözleri dışarı fırlayacak gibi Şerife bakıyordu.

Bir kaç hafta önce burjuva basını tarafından ölü olarak verilen Şerifin, Dersim otobüs garajlarında olması onu ürpertmişti. Bir an donup kalması da bu ölü haberinden kaynaklıydı. Ben Mehmet’in yanına vardım operasyonların olup olmadığını ne durumda olduğunu sordum.

Mehmet TKP (ML) DABK kanadı Ovacık Tornaova köyü civarında komando birliklerini pusuya düşürdüklerini, bu pusu da üç askeri Cemse imha ettikleri her tarafta da operasyonlar olduğu, bu operasyonlar içinde Şerifin oraya gelmesi imkansızlığını anlattı.

Bu dönem parti güçlerin ayrışması akabinde her iki parti kanadının yoğun eylemlikleri olduğu süreçti. Özelikle DABK kanadı düşmana ağır darbeler vurmaktaydı. Bundan dolayı da düşman stratejik alanları tutarak gerilla hattında gündüz ve gece pusu atarak darbe vurma planları içerisindeydi.

Otobüs Şoförü olan Mehmet yanımızda Metris de kaçan yoldaşların olduğunu bilmiyordu beni ve Şerifin ikimizin yanlız olduğunu sanıyordu. Mehmet’in verdiği bilgileri Şerife aktardım.

Şerif “geri dönmemiz imkansız kış bastı gerillalara verdiğimiz randevuya kavuşmamız gerekiyor, gecikirsek gerillalar barınağa girmek zorunda kalırlar. Munzur dağına doğru yolumuza devam etmeliyiz” dedi.

Ovacık ilçesinde Şerif tanınmasından dolayı Ovacığa varması, ilçeye girmesi demek Şerif için ölümdü demekti.

“Benim üzerimde silah yok, Ovacığa giremem” diyerek ayrı bir yol haritası çizmişti Şerif. Fazla karabalık sayıyla operasyonları atlatma imkanımız yoktu, sayının düşürülmesi Şerif düşünüyordu. Hepimiz otobüse bindik aranmayan iki yoldaşı dersim içinde bıraktık bu arkadaşlardan biri daha sonra ki yıllarda tutsak düştü, kavgasını zindan da sürdürürken TKP(ML) kadrolarında ölüm orucunda şehit olan Hayati yoldaştı.

Dersim çıkışında sivil giyimli polisler arabayı durdurup Otobüste bulunan her kesin kimliğine baktılar. Aramızda idamla arananlar olmasına rağmen üzerimizde sahte kimlik olduğundan dolayı tespit edemediler, yolumuza devam ettik. Yasak mıntıkaya gelince otobüsü durdurdu Şerif.

Şerif ilçeye girmeden yasak mıntıka bölgesinden araziye yönünü çevirme planı kafasında geliştirmişti. Otobüsten inmek isteyince bende kendisiyle indim.

Üstümdeki pasaport bana ait değildi ancak sağlamdı. Hakkımda ciddi aramada yoktu, fakat Şerifin sonbahar ayında dağın doruklarında yanlız bırakmak asla doğru değildi. Şerif yoldaşımla ölüm anında da onla mezarımızın yan yana olmasını tercih etmiştim . Beni bir kaç kez gelmemem yönünde uyarmasına rağmen aldırmadım bende onla birlikte indim.

Son bir kez Ovacığa giden yoldaşlara el hareketi ederek vedalaştık, patika yollarla Şerifin mekanı olan dağların eteklerine vardığımızda yorgunluk, açlık gelip dizlerimize oturmuştu… Zamanla yarışarak karanlık çökmesini bekledik kuytu bir yerde. Düşmanın gündüz köy yollarında pusu attıkları gece de attıkları pusuyu belirli stratejik geçiş yerlerinde yoğunlaştırdıkları anlatıyordu Şerif.

Dersimin sonbaharında dağın eteklerinde esen rüzgar ve dondurucu soğuk ilk baharda açan değişik renkli çiçeklerin kokusuna benzemiyordu. Munzurlardan esen dondurucu soğuk bize gecenin nasıl geçeceğinin haberini veriyordu adeta.

Günlerce tepelerin ve dağların yamaçların da silahsız konaklama Şerifin istemediği bir durumdu, belki de kendi gerilla yaşamında bu kadar zorlu bir süreçte geçmemişti. Soğuk açlık dokunmuyordu Şerife. Gerillanın özgürlüğünü sağlayan silah olmayışı şerifin düşmana karşı hareket etmesini engelliyordu. Bu imkanda yoktu, her tarafta süren operasyonlara takılmamak için dar bir alana sıkışmış hareket edemiyorduk. Şerifin terlenmiş sakalı buzlanmış cebinde çıkardığı iki şekeri donmamak için bir tanesini bana bir tanesini de kendisi aldı.

İkinci gün köye girmeye karar verdi, geleneğimizde olan şehitlerimizin gereğe bıraktığı önderliği koruma veya ileriki süreçte devrimci mücadelede kimlerin daha fazla yararlı olunacak sorunu Şerif ve ben aynı anda düşünmüştük.

Şerif bu alanın yabancısı olan gerilla savasında tecrübesi olmadığım için benim arkada gelmemi istiyordu, bir pusu durumunda benim kurtulmamı isterken bende yoldaşım, önderim Şerifin devrimci mücadele içinde ayrı bir yeri ve partinin bel kemiği olduğu düşünerek ben önde gitmeye karar verdim. Şerifin arkada gelmesini düşünerek aynı anda ikimiz tartışmaya başladık bu konu üzerine.

Önderliğin korunması gerektiği bizim gelenekte çok az rastlanan bir durumu. Parti genel sekreterleri dahil parti kadroların önemli bir bölümü korunmadığı için kayıp vermiştik. Benim vurulup ölmem durumunda onlarca kişi o boşluğu doldurabilir, ancak Şerifin şehit olması durumunda Şerifin yerini doldura bilmek oldukça zaman alacağı gibi partimizin geçtiği süreç açısından oldukça da büyük bir kayıp olurdu.

Sonuçta soğuk dondurucu havada ikimizin orada yürümeden tartışmamızın ve benim ısrarlı olmamın karşısında Şerif pes etti.

Bir anlaşmaya vardık. Şerif ara yolları bildiği için köye kadar önde gidecek akabinde ise ben öne geçip köye girecektim.

Patika yollarda köyün tenha yerinde kurulmuş evin merdivenlerini çıktım, evin penceresinde içerde kimlerin olduğu gözetledim. İçerde oturan bir kadın ocakta yaktığı oduna yaklaşmış kendisini ısıtıyordu.

Şerif’e işareti verdim o da geldi izledi durumu gözden geçirdikten sonra sessizce kapıyı tıkladı.

Yaşlı kadın kapıyı açtığın da karşısında ölmüş Şerifi bulunca bayılmakta kıl payı kurtuldu. Şerife sarıldı, kucakladı gözünde yaş aktı, ziyaretlere dua etti…

Evde sobanın önünde daha sırtımız ısıtmadan ayrılmak zorunda kaldık. Çünkü köyün girişine düşman pusu kurmuş tesadüfen Şerif bu yolu kullanmamıştı. Şerif yanına seker ekmek ve en sevdiği tütünü alarak ayrıldık.

Arkasında ise ev halkına kısa bir not bıraktı, eyer gerillalar bu köye uğrarlarsa bu notu ulaştırmasını istedi. Geldiğimiz yolu kullanmayarak ayrı yol hattı üzerinde dağ yamaçlarına doğru uzanan patikadan gece içerisinde süzdük gittik. Gecenin dondurucu soğukluğu içinde neşeli ve gülerek soru ve cevap veren Şerif cebinde olan tarağıyla sürekli belirli aralıklarla saçını ve sakalını tarıyor.

Durmadan da bana sorular soruyordu gerillaların kış üstlenme alanlarına dönüp dönmediğini sorusunu soruyor cevabını benim bilmediğimi bildiği halde hem soruyor hemde kendisi yorum yaparak cevaplıyordu.

İkinci gün aynı köye girerek köyde bazı yiyecek ve yağmurda korunmak için naylon aldık, evin içinde yaşlı bir adamda vardı, yatağın altında küçücük bir silah 7.65 getirdi. “al bunu tek bir mermi var kullanırsın” dedi, kocaman elli ile tabancayı Şerife uzattı.

Her olayda yüz hatları değişen Şerifin yüzünde ki renk gibi çizgilerinde hattı da değişti, silahı aldı beline taktı. Evde fazla durmadık çıktık bu havada bir dakika bile hareketsiz kalınması imkansızdı, sürekli hareket edinmeliydi, saatlerce aynı yerde daire biçiminde hareket etme veya durduğumuz yerde ayaklarımızı yere vurarak vücudumuzu ısıtmamız bizi yoruyordu. Esen dondurucu rüzgardan korunma ve soğukta kısmı kurtulmanın yolunu harika buluşlarla Şerifin başına bela olmuştum. Şerif, beni soğukta korumanın yolunu ararken ben ona bir öneride bulundum “birlikte getirdiğimiz naylon torbaları kafamıza geçirelim soğukta yüzümüzü koruyalım” dedim.

Şerif “tamam” demekle yetindi, kafasına naylon geçirdi, naylonun içinde nefes almamızı zorlaştırdı, naylon içi buharlaştı nefes alamaz hale geldik. Soğuk rüzgar buharlaşarak yüzüne vurmasıyla yaptıkları deneyin sonucu acıyla bitti. Bu durum tutmayınca ikinci bir fikir de Şerif den geldi. Şerif “ayaklarımız donuyor bu naylon torbaları ayaklarımıza saralım belki soğukta ayaklarımızı koruruz” dedi. Naylon torbaların içine ayaklarımızı koyduk, ancak bir dakika sürmeden hareket etmediğimiz için vücudumuz ısınmıyordu, titremeye başladık. Bu durum bizi ölüme götüreceğini düşünerek o yöntemi de terk ettik sürekli olduğumuz yerde kısa daire biçimde hareket etmeye başladık. Halaylar çektik, olduğumuz yerde zıpladık, koştuk, günler bir birini kovalayarak geçmeye başladı. köye iniyor ısınıyor dinlenmemizi yapıyorduk tekrar sabaha doğru araziye çıkmak zorunda kalıyorduk. Artık gerillaların barınağa girdiğini bizim geç kaldığımızı düşünerek Şerif üzerinde olan yüklü parayı geldiğimiz köy evinde ki köylüye bıraktı. “biz çatışmada ölürsek bu parayı gerillalara verin, ayrıca kış ihtiyacımız için bize bazı eşyaları ve de gerillaların kışın giyindiği beyaz kefene benzeyen kar giysilerini bize temin edin” ricasında bulundu.

Ev sahibi yaşlı kadın beyaz elbise dikmesi için ölçülerimizi aldı, Şerif gülerek yaşlı kadınla şakalaştı. Ev sahibi yaşlı teyze alevi kökeni olması kadının ziyaret yerinde getirdiği teberek, küçük bir beze sararak bana ve Şerife verdi.

“Bunu ziyaret yerinde getirdim, bu Teberıkı her daim yanınız da taşıyın bu sizi korur” dedi.

Şerif “ben bunlara inanmıyorum” dedi, yaşlı teyzenin bu isteğini geri çevirdi. Ben “sessizce Hızır korur bizi” dedim utanarak kabul etti.

Teyze Şerifin yaşadığına çok sevinmişti, öldüğü haberi alınca çok üzülmüş sevinci hüzünle bitmesini istemiyordu, getirdiği Teberek Şerifi koruyacağını düşünüyordu.

Küçük 7.65 lik silahı ve tek mermisi elinde düşürmeyen Şerif bir kaç gün pusu attan düşmanın taktığını tecrübesiyle bozmuştu. Düşman dağda sürdürdüğü operasyonları belirli dönemde yavaşlatmak zorunda kalır, sürekli aynı tempoyla sürdürme imkanı olmayacağını Şerif iyi biliyordu. Gerçekten de operasyonlar kısmi hafiflendi, yaklaşık bir haftaya yakın bir süre geçmişti, köyde haber geldi bir gerilla kadının yanlız gezdiğini söylediler.

Şerif yerel milisler vasıtasıyla kısa süre içinde ilişkiye geçti ve iki kişiden üç kişi olduk. Yalnız gezen gerilla kadının taşıdığı Kaleşinkof yarı otomatik silahın ve tam tesisatlı olması Şerif ile beni bir güven sarmıştı.

Kadın gerillanın üzerinde tulum olması da ayrıca bir sevinmiştik. Yeni gerillaya katılan bu kadın gerillanın çatışmada ayrı düşmüş, bir kaç gün tek başına gezmesine neden olmuştu.

Bir kaç gün olsa dahi yanlız bu alanda gezmesi iki yoldaşı tarafında ona karşı hayranlık gelişti. Kadının doğal koşulara karşı tek başına duruşu, sınıf mücadelesi içindeki rolü üç kişi içinde sohbet konusu oldu. Yeni kavuşan gerillanın verdiği bilgilerle gerillanın ana merkeziyle ilişki kuruldu.

Şerif can yoldaşı olan silahına Mercan vadisinde kovuştu.

Bir sene öncesi mercan dağlarında ay ışığı altında “bir kez daha dünyaya gelirsem gerilla olarak gelmek isterim” dediği yerde yeniden gerilla olarak kuşandı, dağlara olan özlemi, hasretini giderdiği anda sınıf kinini de yine o Mercan dağlarında kuşandı. Çetefetli sınıf mücadelesi içerisinde Şerif çok şeyi yaşayacakdı.

Yıllar sonra aynı dağın doruklarında MERCAN VADSİNDE 17 yoldaşı ile birlikte güneşi zapt ederek sonsuzluk kervanına Berna Saygılı ÜNSAL, Cafer CANGÖZ, Aydın HANBAYAT, Okan ÜNSAL, Ali Rıza SABUR, Alaattin ATEŞ, Cemal ÇAKMAK, Kenan ÇAKICI, Ökkeş KARAOĞLU, Taylan YILDIZ, İbrahim AKDENİZ, Binali GÜLER, Dursun TURGUT, Gülnaz YILDIZ, Ahmet PERKTAŞ, Ersin KANTAR, ve Çağdaş CAN katıldılar…