Devrim mücadelesi savaşla anıldığı gibi objektif olarak devrimcilik de savaşçı konumlanış ve savaşçılıkla, militanlıkla birleştirilmek, anılmak zorundadır. Çeşitli alanların özgünlükleri anlaşılırdır, ancak devrimcilik, militan devrimcilik özgünlükler üzerinden içeriği ve niteliği zayıflatılarak keyfi tanımlamalarla muğlaklaştırılmamalıdır.
Devrim denildiğinde bir alt-üst oluş, yeni toplum perspektifi, yeni insanı yaratma, ezilen sınıfın ezen egemen sınıfı devirmesi ve üzerinde ezilen, sömürülen emekçi yığınların iktidar gücü olan Proletarya ve Emekçiler Devletinin kurulması, yani Sosyalizm gibi sıralanabilecek onlarca husus akla gelir. Komünist parti önderliğinde birleşmiş proletarya ve emekçi sınıfların öncülüğünde olan bir alt üst oluş ta proleter devrimi tanımlar. Proleter devrim kesin-kes zor’a dayalı mücadeleyi zorunlu kılar. Er yada geç bu mücadele de silaha sarılır, onu iktidara yürümenin stratejik ve vazgeçilmez bir aracı olarak görür proleter devrim ve tanımı.
Proletarya ve emekçiler savaşarak gerici sistemi ve burjuva gerici devleti parçalarken, kapitalizmin nihai yok oluşunu yani komünizme yürüyüşü ise Sosyalizmle, sosyalizm şartlarında örgütler. Savaşmak ve savaşarak yıkmak eylemini örgütleyen ezilen yığınlar kendi öz güçleriyle, kendi emekleri ile kendileri için yeni bir dünyayı da yaratacaktır. Bunu yaparken kendileriyle de büyük bir “savaşa” başvuracaktır. Kendi iç dinamiklerinin bir kısmını ilerletirken kimisi ile de büyük bir “savaşa” tutuşacaktır. Ve farklı biçimlerdeki savaş tanımı daha on yıllarca devrim ile anılacak yada devrim savaşla anılacak.
Devrim mücadelesi boyunca her bir alanda yürütülen somut mücadele biçimleri, boykot, grev, sokak gösterileri, taktik bakımdan parlamenter seçimler, yerel ve öz yönetim tarzları, meclisler ve komünler de, gerçek proleter bilinç, KP önderliğinde komünizm perspektifiyle yürütülüyorsa, tüm bu mücadele biçimleri de devrimci savaşın bir bileşeni olarak sonunda savaşa tanıklık edecektir veya sonucu belirleyecek olan savaşa hizmet etmek zorundadır. Yukarıda saydığımız tüm gerçekler ta başından itibaren savaşa göre şekillenmiş kadro ve devrimci militan profiline ihtiyacı ifade eder.
Devrimin ihtiyacı bilinçli duruştur
Savaşa göre şekillenmiş kadro ve devrimci militan profili veya militan duruş, devrimci militan irade, savaşçı olmak, sadece bir alana sıkıştırılan silahlı militana veya gerillaya ait özellikler değildir, böyle olduğunu düşünenler gün geldiğinde dumura uğrar, ne yapacağını bilemezler. Faşizmin saldırıları karşısında illegal devrimci bir örgütlenme içerisinde olmayan bir birey, en azından bir demokrat belli bir aşamada dahi koşulların sürüklemesiyle militan bir duruşa sarılmak zorunda kaldığı düşünülürse bahsettiğimiz militan duruş, devrimci militan irade, savaşçı kişilik gibi devrim mücadelesinin önemli kişilik profilini başından itibaren oluşturmak yerine dışarıda aramak veya bu nitelikleri başkalarına yüklemek doğru olmayacaktır.
Bugün egemen sistem ve egemen anlayış (faşizm) molotof atanla sabotaj eylemine, bir tweet ile silahlı eyleme, bir sloganla örgüt üyeliğini aynı düzeyde “ceza” verirken dahi militanlığı küçük, büyük demeden bir bütün kendine karşı tehlike olarak tanımlarken, bugün coğrafyamızda okullarda, fabrikalarda, derneklerde bayrak tutan ellerin kendilerini basite almaması gereklidir ve devrimin, devrimciliğin ihtiyacı olan duruşu her yönüyle açıklayabilmelidir.
Devrim mücadelesi savaşla anıldığı gibi objektif olarak devrimcilik de savaşçı konumlanış ve savaşçılıkla, militanlıkla birleştirilmek, anılmak zorundadır. Çeşitli alanların özgünlükleri anlaşılırdır, ancak devrimcilik, militan devrimcilik özgünlükler üzerinden içeriği ve niteliği zayıflatılarak keyfi tanımlamalarla muğlaklaştırılmamalıdır.
Devrimin zor ile bütünleşen ilkesel özelliğinin (veya birlikte anılmasının) ihtiyacı olan şekillenişin, duruşun belli alanlara sıkıştırılarak tarif edilmesi, devrim gibi bütünsel bir sürecin bütünleşik tüm parçalarının birbirinden kopuk ele alınmasına götürür ve bu durum özgün ile evrensel, parça ile bütün arasındaki tüm diyalektik bağı görememeden beslenir.
Marx ve Engels’in 1847’ de Komünist Manifesto ’da belirttiği şu sözler bugünde geçerlidir:
“Komünistler fikirlerini ve niyetlerini saklamayı şiddetle reddederler. Amaçlarına ancak şimdiye kadar ki tüm toplum düzeninin şiddet yoluyla devrilmesiyle ulaşılabileceğini açıkça söylerler…”.
Dolayısıyla her komünist parti, her aktivistini, kadrosunu, militanını, gerillasını, sempatizanını bu devrimin bir savaşçısı olarak donatır. Onların bulunduğu her yerde devrimin zor yoluyla varılabileceğini halka açıkça ilan ettirir, halkı bu savaşa göre bilinçlendirirler, halkla ilişkilerine buna göre yön verirler. Bilinç şudur;
“Demokratik ya da Sosyalist devrimi gerçekleştirmek için, devrimin strateji ve taktiklerinde zora dayalı mücadele, devrimin başlıca görevi ve en yüksek biçimi olarak savunulmalıdır. Yani karşı- devrimci zorun iktidarının, silahlı devrimci zor ile paramparça edilmesidir.”
Bu tez, bu bilinç hareketimize ve tüm aktivistlere yön vermektedir. Her bir parçada özgünlükler barındırsa da siyasi iktidar, devrim, mücadele vb.ler için oluşturulan stratejilerin merkezinde savaş stratejisi belirleyici olandır.
Savaş ve devrim ilişkisi, parti ve kurmaylık ilişkisi, politika ve savaş ilişkisi birbirinden koparılamayacak olan bir bağ içerisindedir. Bu ilişki kavrandığı düzeyde de savaşa bakış açısı, stratejiye bağlılık yaşamsallaştırılacaktır.
Hareketimiz, çıkış gününden itibaren bu noktada bir netliğe ve stratejik hatta sahiptir. 3. kongre ile birlikte özgün ve evrensel yanlara sahip olan Sosyalist Halk Savaşı Stratejisi sentezine varmıştır. Bu sentezin kökleri Paris Komününe, 1917 Büyük Ekim devrimine, 1949 Çin Demokratik Halk Devrimine, BPKD’ne dayanmaktadır. Bu sentezin kökleri Dersim’e, Amed’e, Çukurova’ya, karadeniz’e, Ege’ye, Marmara’ya, tüm Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki pratiklere, bu pratiklerin öncülerine, kadrolarına, savaşçılarına, militanlarına dayanmaktadır. Bu sentezin kökleri, Kaypakkaya’lardan, Ali Haydar Yıldızlardan, Meral Yakarlardan, Ahmet Muharem Çiceklerden Süleyman Cihanlara, Sırma Boyoğlundan, Bernalara, Caferlere, Barbaralara, Mehmet Zekilere, Lenkolara, Nasırlara, Babalara Cüneytlere, Şahinlere ve hareketimizin yarattığı yüzlerce değerimize dayanmakta, onlardan beslenmektedir.
Adlarını anmadığımız yüzlerce yoldaşımız hareketi ve ona sımsıkı bağlı sınıf savaşımı içerisinde devrimci duruşlarıyla, militan kişilikleriyle güçlü bir gelenek de bırakmış, savaşa göre şekillenmenin öncüleri de olmuşlardır. Egemenlerin her dönem farklı farklı yürüttüğü özel savaş yöntemlerine, psikolojik savaşa ve teslim almaya karşı fedakarca bir duruş sergilemişlerdir. Bu duruş proleter bilincin, savaşı kavrayışın, harekete bağlılığın, MLM biliminin, devrimde ihtiyaç olan kadro, devrimci militan profilinin gerektirdiği bir duruştur aynı zamanda. Ve güçlü geleneklerin, devrimci militan duruşların yaratıcısı olmuşlardır.
Ezilenlerin savaşı ve karşı savaş
Türkiye-Kuzey Kürdistan’da devrim mücadelesi kendi özgünlükleriyle devam etmektedir. Parti-Ordu-Cephe ya da Parti ve Ordu’lu devrimci örgütler devrimci savaş örgütü olarak örgütlenmiş ve devrim mücadelesinde yerlerini almışlardır. Halkın kendiliğinden gelme mücadeleleri de kimi zaman uzun süreli kimi zaman kısa süreli direnişlerle ortaya çıkmıştır. 68 gençlik hareketi, 71 işçi hareketinden Gezi-Haziran ayaklanmasına ve 6-8 ekim serhildanlarına kadar sayabileceğimiz onlarcaca irili ufaklı hareket gündeme gelmiştir. Devrimci hareketin yükseliş ve inişi, Kürt Ulusal Hareketinin yine güçlü direnişler örgütlemesi, halkın sisteme karşı öfkesinin artması ve bunun bir çok kesime yayılması faşist Türk devletinde çeşitli savaş yöntemleri konusunda eğitmiştir. Özel savaş ve psikolojik savaş yöntemiyle halkı kontrol altına alma, devrimci hareketi etkisizleştirme, tasfiye etme, kişiliksiz ve onursuz kişilikler yaratma, teslim alma hedefleri arasına girmiştir. Köy boşaltmalar, köy yakmalar, devrimcilere yönelik işkence yöntemleri, kişilere özel yönelimler, kültürde yozlaşma, emeğine ve kültürüne iyiden iyiye yabancılaştırma, umutsuz, karamsar ve inisiyatifsiz kişilikler yaratma, saflarda çözülme hedefi vs. sıralanabilir.
Yine savaş alanlarında uçaklarıyla, İHA ve SİHA’ları ile hem askeri hem de psikolojik savaşı yürütmektedir. Öz savunma direnişlerinde Kürdistan şehirlerini tank ve toplarla çevirip dövmesi, kimyasallar kullanması, ormanları yakması, yine genele baktığımızda dönem dönem gerçekleştirdiği özel olarak örgüt örgüt yaptığı operasyonlarla özel bir savaş içerisinde olduğu görülebilir. Yine kırmızı, turuncu, mavi vb. olarak sıraladığı listeler bulunmakta, halkın savaşçılarını, devrimcileri kategorilere ayırmakta, başlarına para ödüller koyarak toplumu ihbarcılığa sevk etmektedir.
Egemen sınıf elinde ki iktidar imkanları sayesinde psikolojik savaşıda hiç durmadan, günün yirmi dört saati, yılın 365 günü uygulamaktadır. İlk önce kendisini dünyanın en güçlü ülkesi edası ile anlatarak lafa başlayan faşist diktatörlük sözlerine hep bir “düşman, savaş ve terör” naralarıyla devam etmektedir. Ürettiği askeri araçların mühimmatından parçalarına veya lisansına kadar emperyalizme ve emperyalist büyük tekellere bağlı olan TC egemenleri “yerli ve milli” askeri araçlarının reklamlarını ekranlardan düşürmemektedir. Gerilla alanlarına yönelik saldırılarında verdiği bilançolar da ise bire bin ekleyerek halk üzerinde yenilgi psikolojisi yaratmaya çalışmaktadır.
Devrimci, sosyalist hareketlerin aldığı kayıpların isimlerini, konumlarını günlerce haber bültenlerinde gezdirmektedir. Yine aileler üzerinden teslim alma çabalarına girmek gibi özel ve psikolojik savaşına dönemsel yöntemler eklemektedir. Kadın cinayetleri, çocuk tecavüzleri karşısında durumu adeta meşrulaştıran taraf olan faşist Türk devleti kadınların hep bir ağızdan “susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” beyanına, sloganlarına, eylemlerine var gücüyle saldırmakta ve özel hedefleri arasına almaktadır. Kayyımlar, Kürt ulusuna her alanda uygulanan yok sayma politikası da özel savaşın bir parçası olarak gündeme gelmektedir.
Yine egemen güçlerin, emperyalistlerin gerici rakip klikler arası iktidar çatışmalarının ürünü veya yönetememe krizinin sonucu olarak gerçekleştirdiği “istkrar harekatı” adını verdiği askeri faşist cuntalarda özel savaşın kullandığı yöntem olmuştur. Var olan toplumsal hoşnutsuzluğu kullanarak veyahut “toplumsal hoşnutsuzluk” yaratarak düşürmek istediği iktidarlara darbe yapmak için var olan zemini kullanmışlar yada zemin yaratmışlardır. Peki sonuç? Askeri-sivil darbelerle rakip iktidarı-hükümeti düşürmekle yetinmemiştir, stratejik düşmanı olan devrimcileri, sosyalistleri, ilerici halk muhalefetini kanla, işkenceyle bastırmayı hedeflemiştir. Savaşan ve direnen güçler, halk kitleleri, KP ve devrimin örgütlü halk güçleri bu darbelerin tasfiye etmeye çalıştığı, var olan devrimci durumu bastırmaya çalıştığı bir rol oynamıştır. Sözde “istikrar” harekatları(darbeler) altmışlar, yetmişler ve seksenlerde gerekçe olarak burjuva klikler arası dalaşı gösterse de, devrimcilerin ve halkın kanla bastırılmaya çalışıldığı ve birinci dereceden hedef alındığı bir “istikrarsızlıkla” sonuçlanmıştır.
Faşizmin zindanlarında, dar ağaçlarında, silah ellerinde coğrafyamız dağlarında ve şehirlerinde karşı devrimin her türden saldırılarına karşı direnenler, devrimi ve devrimci mücadeleyi emekleriyle, fedakarlıklarıyla bugüne taşıyanlar, küçük-büyük, legal-illegal görev demeden görevlerine sahip çıkanlar hareket ve devrim bilinci ile devrimci militan kişiliği, savaşçılığıyla gerçek manada devrimi, devrimciliği, hareketi temsil etmişlerdir. Bu yönüyle devrim tarihine isimlerini yazdırmışlardır. Parti ve savaş ilişkisini, savaşın her alanda ve her anda nasıl yürütüldüğünü dökülen kanları ve param parça edilen bedenleriyle yaşama işlemişlerdir.
Sınıf savaşımında devrimci militan duruş ve savaşa göre şekillenme
Sınıf mücadelesi zorlu koşullardan geçmiş ve geçecektir. Kökleri toprağa sıkı sıkı bağlı olanlar zorlu koşulları örnek yaşamları ve direnişleriyle aşmayı başarırlarken, kökleri zayıflayanlar, zayıf olanlar ise rüzgarla beraber uçup gitmiş ve savrulmuşlardır. Zindanlarda, işkencehanelerde, dağlarda, şehirlerde mücadelenin olduğu her alanda bu böyle olmuş, olacaktır. Siyasi seviyeleri ve sosyal pratikleriyle devrimciliğin mihenk taşları olanların kökleri bugünlere erişmiş ve bizlere can vermektedir, tıpkı Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş gibi.
Ahmet Muharrem Çiçek yoldaş kaldığı ev bir hainin ihbarı sonucu polis tarafından çevrildiğinde, teslim ol çağrılarına silahıyla son mermisine kadar cevap vermiş ve mermisi biten silahını düşmanın eline geçmemesi için parçalamıştır. Düşmana bir parça parti değeri kaptırmamak, teslim ol çağrılarına direnişle cevap vermek ve direnerek ölümü küçültmek, eli kanlı cellatların teslim ol çağrılarına verilen cevap olmuştur. Yarınlara akıp giden, geleceğe can veren köklerimizin devrimci duruşudur A.Muharrem Çiçek.
Özel mülkiyet dünyasından kopuşu ifade eden komünist olma vasfı kendi çıkarlarını değil halkın, hareketin ve yoldaşlarının çıkarları uğruna mücadeleyi öğretir. Halk için, parti için her türlü fedakarlığı hiç düşünmeksizin yapmak gereği buradan gelir. Tarihimize işlenmiş örneklerinden birisi de Sırma Boyoğlu yoldaştır. İstanbul’da bildiri dağıtan faşistlere müdahale eden devrimcilere saldıran faşist güruh, içinde Sırma yoldaşında bulunduğu gruba silahlarla saldırır. Silahın, yoldaşı Ali Rıza Bayoğlu’na döndüğünü gören Sırma yoldaş kendisini kurşunlara karşı siper eder ve yoldaşının önüne atılır. Bedel ödemekten çekinmeden her türlü fedakarlığı göze alan öncü kadına örnek bir duruştur, sahipleniştir Sırma Boyoğlu.
Ordularıyla, tanklarıyla toplarıyla saldıran faşizm insanın bilinçli dinamik rolü karşısında aciz kalacaktır. Her türlü silahıyla, sayı olarak üstünlüğüyle gerilla savaşı karşısında bi çare olmuştur. Bazen saatlerce bazen günlerce süren direnişlere tanıklık etmiştir. Yıl 1988 Seyfi Batar komutasında ki gerilla birimi Amed/Dicle dağlarında faşist Türk ordusuna karşı 104 saat süren bir direniş sergilemişlerdir. Direniş ruhunu, kavga bilincini ellerinde silahlarıyla ve sosyal pratikleriyle ortaya koyan Seyfi Batar, Halil Kaya ve Hüseyin Babayiğit yoldaşlar destansı bir direniş sergilemişlerdir.
Devrim mücadelesi, siyasileşmeyi, kadro olmayı ve komutanlaşmayı kavramakla yürürken bunu gerçek manada kavrayanlarla yükselmektedir. Tarihimize dönüp baktığımızda hareketimizin seçkin kadrolarından ve komutanlarından İsmail Bulut (Şahin) yoldaşta bu gerçekliği kavrayıp mücadeleye tüm benliği ile sarılan bir yoldaş olma özelliğini görürüz. Halk Savaşını Karadeniz’in dağlarına taşıyıp zorlukları göğüsleyen İsmail Bulut yoldaş Artvin’de düşman eline ağır yaralı olarak geçmiş ve ağır işkenceler karşısında Kaypakkaya’cı direniş çizgisini yükselterek tarihe iz düşmüştür.
Devrim mücadelesi kadın özgürlüğünü ilmek ilmek örer ve bu mücadele aynı zamanda kadını da öncüleştirir. Devrim mücadelesinde kadının öncüleşmesi, mücadelede kadının varlığı direnişi yükseltirken öncüleşen kadın düşmanın özel hedefleri arasına girer. Toplumsal gerilikleri yıka yıka devrimle buluşan kadın devrime olan inancını özgürlüğe olan bağlılıyla güçlü kılmıştır. İsmail Bulut yoldaş gibi Karadenizin dağlarında devrim mücadelesine sarılan Yıldız Çiçek yoldaşta faşizmin komünist devrimcilere, kadınlara karşı ataerkil-cinsiyetçi saldırılarının hedefi olmuştur. Artvinde girdiği çatışmada ölümsüzleşen Yıldız Çiçek yoldaşın cansız bedeni soyulmuş, işkence edilerek Şavşat halkı içerisinde teşhir edilmiştir. ‘’yaşasın kadınların kurtuluşu o özgür altınçağ mücadelesi’’ şiarını yaşama döken Yıldız yoldaşımız kökleriyle ve mücadelesiyle bugün de bizlere öncülük etmektedir.
Ne kadar fazla ideolojik donanım, partilileşme yaşarsak o kadar çok küçük burjuva bencillik ve yaşam tarzını yok edebiliriz. Yaşamını halkı ve partisiyle birleştirebilmiş, bireysel hayatı alt edebilmiş bir yaşamla cevap olduğumuzda kavganın geleceği aşama değişecektir. Kadrolar bu yönüyle belirleyicidir. Buna tarihimizden bir örnek ise İsmail Hanoğlu yoldaştır, Partinin azılı bir faşist için aldığı ölüm kararını tek başına yerine getirmeye gider ve görevini tamamlar. İsmail yoldaş faşistler tarafından çembere alınarak katledilir. Parti kararını uygulama ve uygulatmada örnek bir davranış sergileyerek tarihimize iz düşmüştür.
Düşmanın halka karşı yürüttüğü özel savaş tarihimizde parti militanlarından kadrolara taraftarlara kadar uygulanmıştır. Teslim alma, iradesizleştirme, işkence tezgahları, ihanete çekme gibi her türlü yöntemi kullanmıştır. Tüm bunlar karşısında sergilenen onurlu direnişler karşısında eli kanlı katiller çaresiz kalmıştır. Parti militanı olan Behzat Firik yoldaş’ta karşı-devrimin hedefi olmuş gösterdiği direniş ile düşmanın suratına tükürmüştür. Gerillaların yerini öğrenmek isteyen azılı faşistin yaptığı işkencelere saatlerce direnmiş, ne yoldaşları hakkında nede yerleri hakkın da tek kelime etmemiştir. Bu direniş karşısında azgına dönen “kulaksız” katili genç yoldaşımızın üzerinde türlü işkencelere başvurmuştur. En sonunda abisinin gözleri önünde Behzat yoldaşı yakarak katletmişlerdir. Behzat Firik yoldaş destansı bir direniş sergileyerek düşmanını sevindirmemiş, devrimi, partisini, yoldaşlarını canı pahasına sahiplenip koruyarak ardıllarına yol göstermiştir.
MLM bilimsel temellere dayanan, cins mücadelesinde ataerkil sisteme karşı silah çatan ve gücünü halktan alan kadın kimliği özgürlük mücadelesinde hareketimize büyük bir güç kaynağı olmuştur. Gerilla alanında da halka, harekete ve yoldaşlara karşı bağlılık ve fedakarlık bakımından da ileri bir seviyenin kaynağı olmuştur. Fatma Çiftçi (Zelal) yoldaşta Karadeniz’de gerilla alanında bu gücün kaynağı olmuştur. Zelal yoldaş partiye ve yoldaşlarına olan bağlılığını bir baskın sırasında kendi canını ortaya koyarak göstermiştir. Zelal yoldaş, bir baskın sırasında genç bir yoldaşı alandan çıkartmak için savunmaya geçerek bedenini siper etmiştir. Çıkan çatışmada Zelal yoldaş kadının mücadelede ki yerini, düşmana karşı tavrını ve kavgaya, yoldaşlarına olan bağlılığını da kendi şahsında göstermiştir.
Aygün Uğur yoldaşın 96 ölüm oruçları sürecinde söylediği “bizde bu yoldaşlık olduğu sürece her şeyi ama her şeyi yeneriz” sözü, Bülent Akbaba yoldaşın Tokat’ta girdiği çatışmada silahında ki merminin bitmesiyle düşmana taş atarak direnmesi, Yeter Güzel yoldaşın fiziki rahatsızlıklarını arka plana atarak ölüm orucuna girmesi ve bedenini açlığa yatırarak eylemini sonuna kadar götürüp ölümsüzleşmesi ve daha niceleri Devrim ve Parti bilincinin, olması gereken savaşçı-militan-kadro kişiliğinin nasılda bilinçlere kazındığını göstermektedir.
Devrim için devrimci savaş ne kadar belirleyici ise, yaşamımız, kişiliğimiz, sorumluluk bilincimiz, parti kültürü ve disiplinini her an her saniye mücadelenin her bir alanında yaşatmamız da o kadar belirleyicidir.
Yoldaşlık bağlarıyla, harekete ve hareket perspektifine, kararlarına sahip çıkarak, hareketle ideolojik-siyasi-örgütsel-askeri olarak bütünleşerek, halktan, yoldaşlarından, öncellerimizden, mücadeleden öğrenmesini bilerek devrimci kişiliği yükseltebiliriz. Bedenen bizlerle olmayan yoldaşlarımızı bizlerde yaşatmak ve geleceğe taşımak böyle mümkündür
Yakın tarihimizin öğretmenleri
Egemenlerin teslim ol çağrılarına, tümden imha et-yok et, ele geçir, teslim al, iradesizleştir politikalarına karşı “teslim olmak yok” diyerek cevap veren Fırat ve Şiar yoldaşlar yukarıda saydığımız ve sayamadığımız onlarca sıra neferinden devr aldıkları kavga bayrağını dalgalandırmışlardır. Fırat ve Şiar yoldaşların etrafları sarıldığında teslim olmayıp, düşmanın heveslerini kursağında bırakmaları düşmana ağır bir darbe olmuştur. Teslim olmaktansa kendilerini feda etmeleri devrim ve hareketimiz açısında önemli birer kayıp, bedenen yitime sebep olsa da ideolojik ve politik anlamda büyük bir zafer olarak anlam bulmuşlardır. Fırat ve Şiar yoldaşlar parti tarihimizde önemli bir yer edinerek ardıllarına da önemli bir devrimci militan duruş bırakmışlardır.
Yine yoldaşlarını alandan çıkarana kadar düşmanla burun buruna çarpışan Mesut ve İsyan yoldaşlar, küçüçük bir mağarada teslim olmayıp direnişi seçen Cenk, Savaş, Lori, Deniz yoldaşların militan devrimci duruşu Seyfi Batar’lardan devralınan devrimci militan gelenek olmuştur.
Yaşamlarıyla, duruşlarıyla devrimin kadroları ve komutanları olan Şahin, Mercan ve Doktor yoldaşlarda tarihten devraldıkları onurlu mirası biz ardıllarına devretmiştir. Şahin yoldaş dokunduğu her yoldaşta iz, konuştuğu her yoldaşta bir etki bırakmıştır. Öncülük ve komutanlık misyonunu bürokratik bir aygıt olmaktan çıkartıp yoldaşlarıyla bütünleşen Şahin yoldaş yanında ki her yoldaşa sonsuz güven vermiştir. Partilileşmeyi ve buna bağlı olan savaşçılığı bir çok yoldaşına öğretmesini kendisine görev bilmiş ve bir çok yoldaşın şekillenişinde etkisi olmuştur. Bu yönüyle de parti de doğal önderlik rolünü de bulunduğu alanlarda üslenmiştir. Şahin yoldaş, örgütsel duruşuyla, ideolojik-politik seviyesi ve savaş alanlarında ki komutasıyla parti kişiliği, devrimci militan kişilik hususlarında partiye-yoldaşlarına önderlik etmiştir.
Doktor yoldaşta, yılların verdiği deneyimle örgüt çizgisinin bir temsilcisi savaşta bir komutan olma gerçekliğiyle öne çıkmış ve hareketimizin önemli bir neferi olmuştur. Uzun yılların verdiği yıpranmalar, vücudunda ki yaraları bir kez olsun hissetmeden Dersimin dağlarında fedakarca gerilla mücadelesini sürdürmüştür. Halkın bağrında hem bir yara açan hem de efsaneleşen yoldaşlardan birisi olmuştur Doktor yoldaş. Dersimden başka bir alana kısa süreliğine parti görevine giden Doktor yoldaş tekrar Dersime döndüğünde bir yoldaşla beraber halkla görüşmeye gittiğinde halktan birinin Doktor yoldaşın da bulunduğu bir ortamda O’na “Doktor gelmiş doğrumu?” diye sorması dahi yüzünü bile görmediği Doktor yoldaşın halkta bıraktığı bir izdir. Halkın yüreğine tohum atanlar halkın bilincinde kökleşip büyümüşlerdi, Doktor yoldaşta duruşuyla, devrimci militanlığıyla, fedakarlığıyla, halk sevgisiyle halkın bilincinde büyüyüp kök salan diğer yoldaşlar gibi unutulmayacaktır.
Mercan yoldaş, sınıf mücadelesinin zorlu koşullarında, kadın özgürlük savaşını partilileşerek yükseltmiş, parti ve ordu saflarında ki örnek duruşuyla öncüleşmiş ve komutanlaşmıştır. Örgütüne bağlılığı, askeri yaşamda ki duruşuyla Parti ve Savaş bağını yaşamına dökmüştür. İnsanın bir tarafı gerilla ise gerilla koşullarına alışması zor olmuyor. Ondandır ki kısa bir sürede mücadele içerisinde öncüleşebildi. Savaşı, düşmanını iyi tanıdı ve örgütüyle bütünleşebildi bu yönleriyle yürüttüğü devrim savaşında komutanlaştı. Mercan yoldaş, bir tetik boşluğunda sınıf mücadelesi ile cins mücadelesini buluşturarak kadın özgürlük mücadelesinde de öne çıkmıştır.
Bir kadın olarak gerici egemen sistemin tüm dayatmalarıyla doğduğu andan itibaren karşılaşmıştır. Çewlik’in bir köyünde Kuzey Kürdistan’ın bir parça toprağında dünyaya gelerek, ataerkil-erkek egemen bir dünyada kadın olarak yaşamasıyla, emekçi bir ailenin çocuğu olmakla, ezilen ulusun, emekçi sınıfların, erkek egemen sisteme karşı özgürlük mücadelesi yürüten ezilen cinslerin, kadınların savaşçısı olmuştur. Bir hakikat arayışçısıydı, MLM bilimi ile donanan bir hakikat arayışçısı. Mercan yoldaş bu arayışın yolunda, halklarımızın dalgalanan bayrağı olmuştur.
Devrim ile savaşın bütünlüğü, parti ve savaşın ayrılmazlığı, düşmanın karşı savaşı, bu savaşta ortaya çıkan militan duruşlara dair doğru dersler ışığında ilerlemek, sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarını kavramak ve düşmanın “bitti” dediği yerde zafer sloganlarıyla Sosyalizme ve oradan da Komünizme güçlü adımlarla yürümek, ölümsüzleşen sıra neferlerinden aldığımız kavga bayrağını dalgalandırmak için doğru bir devrim, parti bilinci ve ona uygun sosyal pratik temel bir ihtiyaç olarak karşımızda durmaktadır. Bunu kuşanalım. Cüneyt Kahraman yoldaşın söylediği gibi
“Kazanmak mı istiyorsun? O halde akıl ve cesareti birleştir!”