Sosyalist Öğrenci Hareketi (SÖH) ve Socialist Youth Movement (SYM) Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’nın 47’nci ölümsüzlük yılı vesilesiyle “Devrim Yürüyüşümüzde Mücadelemizin Yol Göstericisi, Kaypakkaya Yoldaşı Anıyoruz” başlıklı bir açıklama yayınladı
HABER MERKEZİ (18-05-2020) Sosyalist Öğrenci Hareketi (SÖH) ve Socialist Youth Movement (SYM) Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’nın 47’nci ölümsüzlük yılı vesilesiyle “Devrim Yürüyüşümüzde Mücadelemizin Yol Göstericisi, Kaypakkaya Yoldaşı Anıyoruz” başlığıyla yapılan açıklamanın tam metni şöyle;
Dünya tarihinde ezen ile ezilen arasında öyle çarpışmalar vardır ki, “yenilgi” alınmasına rağmen tarih düşmanın zaferini değil. Sizin ona nasıl karşı koyduğunuzu yazar; Spartaküsler, Şeyh Bedrettinler, İbrahimler gibi.
Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın Amed zindanlarında işkencede katledilmesinin üzerinden 47 yıl geçti. Kaypakkaya yoldaşın ölümü üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen sistemden yaratmış olduğu köklü kopuş hala tartışılmaya devam ediyor. Geçen süre zarfında egemen sınıfların Kaypakkaya korkusu büyüyerek devam etmiştir.
İbrahim Kaypakkaya sistemin tam karşılığında konumlandı ve bu konumlanmasına uygun olarak Türkiye’deki sistemi ayakta tutan temel dayanaklar saldırdı. Kaypakkaya; Kemalizm ve ulusal mücadeleye bakış açısı Türkiye’deki sistemi temellerini sarsan en hassas meselelerdi. Türkiye’deki sistem hâkim ulus milliyetçiliği ve diğer ulusların inkârı üzerine kurulmuştu. Türkiye’deki büyük burjuvazi, Rum ve Ermeni Soykırımları sürecinde katledilen ulusların sermayelerine el koyarak zenginleşti. Türkiye’deki faşist diktatörlük bu dayanaklar üzerinden yükseldiği için sistemin en zayıf iki noktası bunlardı.
Kaypakkaya yoldaş, SSCB ve Komintern’in hatalı siyasetini benimsemedi. Sovyetlerin Türkiye ve Kemalistlere kurmuş olduğu siyasal dostluk ilişki Kürt ulusal isyanlarında geliştirdiği olumsuz tutumlar TDH içerisinde sosyal şoven bakış açısını güçlendirdi.
Türkiye’deki siyasal sistemin faşizm olduğunu ve bu durumun süreklilik arz ettiğini belirtti. Parlamentonun varlığının siyasal sistemin niteliğini değiştirmediğini, aksine faşizmin yüzünü maskeleyen bir işlevi olduğunu gösterdi.
Kruşçev ve Brejnev revizyonizmine ve Rus sosyal emperyalizmine karşı tavrını ÇKP’den yana aldı. Partisinin Proleter Kültür Devrimi’nin ürünü olduğunu vurguladı. SSCB’nin bir arada barış içerisinde yaşama siyaseti dış ilişkilerde diğer ülkelerle siyasal bakımdan dostluk kurma ilişkisine dönüşmüştü. SSCB’nin bu siyaseti Türkiyeli komünistlerin sınıf uzlaşmacı siyasete savrulma sürecini besledi.
Kaypakkaya yoldaş sistem analiziyle sistemden köklü kopuşu gerçekleştirdi. Militanlık, direniş ve fedakârlık ruhuyla kendiliğindenci ve evrimci anlayışlarla arasına kesin ve kalın bir çizgi çekti. Kaypakkaya’nın radikal sistematik düşünceleri ve yapısı sistemin ölümünden sonra dahi onun düşüncelerini ehlileştirmesine imkân vermedi. Aynı zamanda burjuva-demokrasisi sınırlarında siyaset yürüten anlayışlar, bütün uğraşlarına rağmen, Kaypakkaya’nın düşüncelerini kendilerine göre sağa sola çekmeyi, eğip bükmeyi başaramadılar. Bu durum şüphesiz Kaypakkaya yoldaşın düşüncelerinin ne kadar yıkıcı bir dinamikten beslendiğini göstergesidir. Kaypakkaya’nın en önemli yanlarından biri uzlaşmaz olmasıdır. Onun bu uzlaşmazlığını, siyasal yazıları ve işkencedeki baş eğmez tutumunda görebiliriz.
Kaypakkaya yoldaşın Kemalizm, ulusal sorun, komünist partinin inşası, sosyo-ekonomik yapı tahlili, “devrimin yolu” sorununa cevap olarak halk savaşı stratejisini benimsemesi gibi saptama ve tutumları tesadüfi değildir. Bunlar Kaypakkaya yoldaşın metodolojisinden gelen doğrulardır. Kaypakkaya yoldaş, bilimsel sosyalizm düşüncesini metodoloji olduğunun bilincindeydi. Kaypakkaya bu sebeple gelişim sürecinin önünde engel teşkil eden bütün tortuları temizledi ve dogmatizmi yerle bir etti. Yaşamı pasif bir anlayışla tasavvur eden ve şeylerin değişim sürecini kendiliğinciliğe bırakan evrimci anlayıştan değil diyalektik materyalist felsefenin eylemci niteliği anlayışından doğru devrim mücadelesine militan bir ruhla atıldı. Bu sebepledir ki, yakalanmasından sonra idam edilmek yerine mahkemeye çıkarılmadan katledildi. Çünkü sistem Kaypakkaya yoldaşın nasıl bir ihtilalci olduğunun bilincindeydi. Mahkemede yapacağı en ufak bir konuşmada dâhi Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da devrimin yolunu daha da aydınlatacağı korkusu, egemenleri böyle bir katliama itti.
90 günlük direnişin sonrasında katledilmesinin 47. yılında komünist önder İbrahim Kaypakkaya başta olmak üzere yitirdiğimiz tüm devrim ve komünizm mücadelecilerini anıyoruz. Anıları mücadelemize ışık tutmaya devam edecek. Ant olsun ki adını, şan olsun ki andını yaşatacağız!
İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer ve Dörtler Ölümsüzdür!