Berlin (09-04-2014) 6 Nisan 2014 Tarihinde ADHK nın düzenledigi ve Avrupa Emek ve Özgürlük Cephesi , Avrupa Dersim Fedarasyonunda de destek verdigi ” 99 Yılında Ermeni Soykırımını Lanetliyoruz!” etkinligi düzenlendi.
Yaklaşık 180 kişi kadar dinleyicinin katıldıgı Panelde, Panelistlerden Recep Maraşlının Ermeni soykırımında tarihsel olğuların sematik görselikle sunumu oldukça etkili oldu.
Panelistlerden ve aynı zamanda avrupa ermeni konsey başkanı ve yazar Ajel DİKMEN ise,Ermeni soykırımında özellikle kadınlara yönelik saldırıların, tecevüz ve kaçırmaların altı çizerek, on binlerce Ermeni kadının açılarını ve öfkesini dile getirdi.daha sonra Halkın Günlğü Yazarı kazım CİHAN ise aslında soykırım osmanlı imparatorğuyla başlamasıy ve cümhuriyetin kurulmasıyla soy kırımların bitmedigini ve halen günümüzde soy krımların kültürel, inaçsal vb vb devem ettigin vurguladı.etkinlik boyunca tertip komitenin hayırlamış olduğu yazı okundu .Tarih, bir ulusa o büyük felaketi reva görenleri asla affetmeyecek!
Büyük Felaket ya da soykırım… Anadolu ve Rumeli coğrafyasının mazlum ve kadim halkı olan Ermenilerin günümüzden yüzyıl once maruz kaldığı o amansız kırımı, o acımasız yokedişi ancak bu sözcüklerle tanımlayabiliyoruz ne yazık ki.
Bağımsızlık isteyebilecekleri, kendi kaderlerini tayin edebilecekleri, çökmek üzere olan kokuşmuş bir imparatorluğun dağılmasına vesile olabilecekleri gerekçesiyle girişmiştir Türk egemenleri bu kırıma… Bir buçuk milyon insan, sırf etnik kökeni, kültürü ve inancı nedeniyle yerinden, yurdundan edilmiş, vahşi bir kırıma tabi tutulmuştur.
Yüz yıl once yaşanan ve onulmaz yaralar açan bu ırkçı zalimliği, bu soykırımı iyi okumak, tarihteki ve günümüzdeki anlamını doğru kavramak gerekmektedir.
Herkes bilir ki, Ermeniler bu coğrafyanın en eski halklarından biridir ve bu topraklarda uygarlığın boy atmasına çok önemli katkılar sunmuş, yadsınamaz değerler katmıştır.
Türk egemenlerinin bütün o yok etme, tarihten ve belleklerden silme gayretlerine ragmen, üretimden ticarete, kültürden sanata ve eğitime kadar, yaşamın bütün alanlarında onların emek izlerini, katkılarını görmek hala mümkündür.
Ermeniler, binlerce yıldır yaşadıkları bu topraklarda özellikle son iki yüzyılda büyük kırımların, yok edişlerin kurbanı olmuşlardır.
Özellikle de Balkanlar’da başgösteren ulus hareketleri, zaten zor günler yaşayan ve çatırdamaya başlamış olan Osmanlı İmparatorluğu’nu derinden sarsmış, parçalanmayla yüzyüze getirmiştir. Bu gelişmenin farkında olan İttihat ve Terakki Cemiyeti ve onların devamcısı durumunda olan güçler, homojjen bir ulus yaratma gayretiyle, çözümü ‘etnik temizlik’te görmüşlerdir. Bu gün apaçık olarak görmekteyiz ki, bu ırkçı gayret kendisine hedef olarak Ermeni ulusunu bilinçle seçmiştir. Büyük bir soğukkanlılıkla hesabı- kitabı yapılmış olan bu soykırım aynı zamanda katliamcılar için yaygın bir iktisadi fayda sağlamayı da amaçlamıştır.
Geçmişte yaşanan kırımları bir kenara bırakırsak, Ermeni ulusunu yok etmeyi hedefleyen büyük felaket günleri ilk olarak, 24 Nisan 1915 yılında pek çok Ermeni aydınının, yurtseverinin, devrimcisinin tutuklanmasıyla, sürgünü ve katledilişiyle başlamış, pratik bir hal almıştır.
Açıklıkla ifade edebiliriz ki, Ermeni toplumunun en diri ve ileri kesimi oluşturan ilerici, devrimci aydınların, gazetecilerin, örgütçülerin haksız-hukuksuz yere tutuklanıp sürülmesiyle, katledilmesiyle, çok daha yaygın ve kitlesel bir kırımın ön hazırlkları yapılmıştır.
Bu saldırı furyasının üzerinden henüz çok kısa bir zaman geçmişken, 27 Mayıs 1915’de İttihatçılar bu kez bir “Tehcir Kanunu”nu çıkarmışlardır. Güya “geçici” olarak tanımlanan bu yasayla onlar, yerel mülki ve askeri yetkililerin önüne, “sakıncalı” bulunan Ermenileri dilediklerince sürgün etme görevini koymuşlardır. 30 Mayıs 1915’e gelindiğinde ise, ‘geçici’ olarak tanımlanan bu yasa İttihatçılar’ın Bakanlar Kurulu kararıyla hem kalıcı kılınmış, hem de kapsam ve yetki bakımından çok daha güçlendirilmiştir.
Bütün bu gelişmeler, Ermenilerin ‘etnik temizliği’ni siyaseten değil, hukuken de belli bir plana bağlamıştır. Nihayetinde, on Haziran 1915 tarihinde yürürlüğe sokulan bir yönetmenlikle, tehcir edilen Ermenilere ait mal, mülk ve arazilerin idare ve tasarruf hakkı da bir akde bağlanmıştır.
Bu anlattıklarımız, İttihat ve Terakki yönetimindeki Osmanlı İmparatoğluğu’nun Ermenilere nasıl bir akibeti öngördüğünü, hiçbir yalan ve çarpıtmayla ters yüz edilemeyecek kadar açıklıkla ortaya koymaktadır.
Kaynaklar, “tehcir yasası”na bir buçuk milyon civarında Ermeninin tabi tutulduğunu, bunların neredeyse tamamına yakın kısmının surgün yollarında kırımdan geçirildiğini göstermektedir.
Etnik arındırma ve soykırım politikaları yalnızca Ermenileri yok etmekle kalmamış, iktisadi, kültürel ve sosyal yönleriyle, Anadolu topraklarının bir bütün olarak çoraklaştırılması ve sonraki kırımların kolaylaşması sonucunu da doğurmuştur.
Bu gün Karadeniz’den Kürdistan’ın ucra köşelerine kadar, Ermenilerden boşaltılan yerlere göz kabaca atmak bu durumu kavramak için kafi gelmektedir.
Kırımlardan geçirilip Derizor çöllerine kadar sürülen Ermeni ulusu, bu topraklara direnişçi, devrimci bir miras da hediye etmiştir. 15 haziran 1915 yılında İstabul’daki Beyazıt meydanında idam edilen 20 devrimcinin darağacındaki son sözleri ve haykırdıkları sloganları yol göstericimiz olmalıdır. Panelden sonra kültürel etkinlile sona erdi kültürel bölümde Stepan GANTRALYAN, Yılmaz ÇELİK , Müslüm ARSLAN ve Nurcan sahnede söyledikleri türkülerle etkinlik sona erdi.