Taksim Saldırısı: Önce Sustur Sonra Öldür!

Bu başlık, Türkiye Cumhuriyeti sistemin yönetme tarzının öz ifadesidir.

“Önce as, sonra yargıla” sözü, Kürt ıslahat planının yargı ayağındaki cellatlardan birinin tarihe düşürdüğü kayıt olarak, bu sistemin temel felsefesinin de en iyi özetidir.

Taksim saldırısı, AKP-MHP faşist kliğinin içinde çırpındığı suç bataklığıyla birlikte okunduğunda, T.C. yönetim tarzında o günden bugüne bir sapma olmadığını kanıtlamakta. Bu katliam girişimini lanetliyoruz, kınıyoruz ve öfke duyuyoruz.

Yalana karşı “önlem”miş gibi göstererek önce “dezenformasyon” adını verdiğin “önleyici” yasa yap; ardından tertiplediğin insanlık suçlarını işlediğinde de gören gördüğünü, bilen bildiğini ve duyan duyduğunu söylemesin diye herkesin sesini kıs, iletişimini kes ve işlemeyi planladığın daha ağır suçlar için toplumu kendi arkana almaya çalış! İşte AKP-MHP faşist kliğinin yönetim tarzı budur.

Ama hayır, artık toplumun büyük bir kesimi sizin ne yapmak istediğinizi biliyor. Üstelik bunu da bu devletin şimdiye kadarki suç işleme tarzından öğrendi. Bu istikrarlı suç işleme haliniz, şimdiye kadar işlediğiniz suçları bundan sonra işleyeceğiniz daha büyüklerini haber veren öncüsüne dönüştürdü: Bundan böyle işleyeceğiniz suçları ne kadar örtmeye çalışırsanız çalışın, onların faali olduğunuzu ele veren kanıtlar, şimdiye kadar işlediklerinizden tanımlanmış olarak sizi ele verecektir. Böyle olduğu içindir ki Taksim’deki saldırıda sadece parmak iziniz değil, ortaya koyduğunuz kurgunun her aşamasındaki gölgeniz, sözlerinizi yalanlayan kanıt olarak göründü.

Bu ülkenin sağduyusunu, halkını, aydınlarını ve devrimcilerini aldatamazsınız!

Tarih, şimdiye kadar ulusal ve sosyal taleplerle örgütlenmiş bir politik örgütü şuursuz bir terör eyleminde görüntülemediği halde, siz, tarihin hafızasına sahte deliller ve yalancı şahitlerle sızmaya çalıştınız. Ama unuttuğunuz gerçek, sizin de tarihin bir ürünü olduğunuz ve sizin ürettiğiniz gerçek dışı söylemlerin değil onun kanıtlarının gereçli olacağıdır.

Bu güvenilir tanığın reddedilemez tanıklığından biri de, yaptığı halde sahiplenmediği bir eylemi dahi olmamış, bir ulusal ve sosyal kurtuluş örgütü tarih kayıtlarında bulunmadığı halde, T.C. devleti olarak siz Taksim kurgusuyla tarihe, onun asla kabul etmeyeceği bir yama yapmak istediniz. Böylece ezilenlerin hafızasından olduğundan başka göstermeye çalışmakla hedeflediğiniz şey de onların örgütlenmiş iradesinden başka bir şey olmayan mücadele örgütlerinin varoluş nedenidir. Oysa gerçekte olan şey, değil savaş dışında olan sivil halkın yaşamına kastetmek, tarih boyunca bu suçları işleyen egemen sınıfların karşısında halkın yaşamını savunurlarken bunu da canı pahasına gerçekleştiren komünistler ve ulusal kurtuluş örgütleri oldu. Birkaç örnek anımsamak yeterlidir: Vietnam, işgal edilmiş bir ulusun, işgalcilere karşı direnişi örgütleyen Vietnam işçi partisinin önderliğiyle; İkinci dünya savaşı boyunca dünya halklarının faşizme karşı mücadelesinde de devrimcilerin ve komünistlerin destansı direniş ve devrimlerine şahittir. Bu süreçte emperyalist sistemin işbirlikçi faşist yönetimleri eliyle Bulgaristan’da, Arnavutluk’ta, Romanya’da, Çekoslovakya’da Polonya’da, Yunanistan’da kendi halkına ne yaptığına da tanıklık etti. Bunlar hiçbir komplocunun reddedemediği tarihi gerçeklerdir. Şu da bir gerçekliktir ki, “TC” olarak kendinizi aldatma hakkınız vardır. Ancak, tarihin ve ezilen halkların hafızasını resetlemek isteseniz bile başaramayacağınız bir çabadır. Bütün sofistike kurgularınıza ve delilleri silip süpüreceğini düşündüğünüz yoğun kan akıtma (hani bir zamanlar da “(…)dünyanın şah damarı kesilmişçesine oluk oluk kanları akacak” demiştiniz ve akıtacağınız o kandan da banyo yapacaktınız ya!) hesabına rağmen bunu başaramayacaksınız. Bu iş, muhalif gördüğünüz herkesi aynı torba yasa içinde içeri tıkmak için sahte delil üretmede mahir elektronik aletlere kumanda etmek kadar kolay olmayacaktır.

Başaramayacaksınız zira, tarih kayıtları herkese açıkken ve üstelik kan revan içinde bıraktığınız Kürtlerin özgürlüğü için mücadele eden PKK’nin eylem tarzı,(geçmişinde başka tür bazı ağır hataları olduğu açıkken bunlardan hiç biri Taksim saldırısı mahiyetinde bir hedef seçimini içermediği gibi, varoluş amacında da bu gibi bir eylem çizgisine gösterilecek bir kanıt yoktur) hedefi ve amacını ortaya koyan “dünya kadar” olmasa da kırk yıllık pratikleri varken, Taksim saldırısını PKK veya herhangi devrimci demokratik bir örgüte mal etme çabanız beyhudedir: ne yaparsanız yapın bu ülkenin sağduyusunu, halkını, aydınlarını ve devrimcilerini aldatamazsınız!

Aldatamazsınız çünkü, bu ülkenin devrimcileri aydınları ve ezilenleri kadar dünyanın sağduyusu da AKP-MHP faşist-mafyatik kliğinin, kan ve terörle bu ülkeye çöktüğü biliyor. Biz komünist ve devrimciler ise bu organizasyonunuzu adım adım nasıl inşa etiğinizi iyi biliyoruz.

“Sivil şehitlik Yasası’nı adıyla çıkardığınız yasadan itibaren, bugüne kadar Kamu Güvenliği Yasası, 15 Temmuz Kararnameleri ve en nihayet Taksim saldırısıyla tatbikatını yaptığınız Dezenformasyon Yasasıyla ne yaptığınızı ve nihai hedefinizin ne olduğunu artık toplumun büyük çoğunluğu biliyor.

O her zamanki cani soğukkanlılığınızla “nereden bilecek” diye söylenebilirsiniz de! Söyleyelim: İlkin, şimdiye kadarki icraatlarınızdan ve itiraflarınızdan biliyoruz. Örneğin “Sivil şehitlik Yasası’nın sizlere gördüğü hizmeti; 15 Temmuz tezgahından sonra reisinizin, “tanrının lütfuydu” deyişinden biliyoruz. “Kamu Güvenliği Yasası’nın gördüğü hizmeti; 7 Haziran seçimlerinde, reisinizin “sulh içinde” istediği dört yüz milletvekili” vermeyi reddeden Kürt halkına Suruç’ta stat verip 10 Ekim Gar Katliamına kadar devam ettirdiğiniz terör yoluyla iktidarı almanızdan ve bu katliamlar döneminin başbakanı Davutoğlu’nun “oylarımız artıyor” demesinden biliyoruz.  Ama bilen sadece komünistler değil, bu ülkenin sağduyusu da bu katliamların ve cinayetlerin planlandığı karargahları biliyor

Kan içinde bıraktığınız, hapislere tıktığınız, ormanlarını meralarını yakıp yıktığınız, her gün başlarında gezdirdiğiniz savaş envanteri uçaklarınızla üstelerine yağdırdığınız bombalar, mevzilerine püskürttüğünüz kimyasal gazlar ve uzaktan kumandalı füzelerle öldürdüğünüz Kürtlerin; bu suçlarınıza karşı çıktığı için derdest edip hepse attığınız aydınlar, emek örgütleri temsilcileri ve suçlarınızı belgeleyen gazetecilerin; yalan ve aldatma stratejilerinizi gerçeklerle yüzleştiren ve zalimliğinizi tarif ve tasnif ettiği için cumhuriyetten itibaren ensesinde boza pişirdiğiniz, her tür işkence ve ölümü reva gördüğünüz komünistlerin ve devrimcilerin yaşam öykülerinden biliyoruz. Çünkü örtü ne kadar karartılırsa karartılsın, suskunluk ne kadar ölümcül düzeye getirilirse getirilirsin, sağduyu; öldürülenlere bakarak öldürenin kim olduğunu biliyor! Ölen halktır, haktır ve hak talep edendir!

Şimdi de dezenformasyon yasasına duyduğunuz acil ihtiyacın ne olduğunu dünyaya gösterdiniz. Bir farkla ki bu sefer diğer yasaları çıkardıktan sonra, onların uygulamasındaki kadar zamana gösterdiğiniz sabrı göstermediniz: Çok acele ettiniz. Daha ilk kurduğunuz cümlelerde, “Kobani” dediniz; “YPG-PKK” dediniz; “Yunanistan” dediniz ve ABD’nin “başsağlığı” mesajını reddetmekle de bu saldırın ihtiyaç kaynağını tüm çıplaklığıyla ortaya koydunuz!

Acele ettiniz çünkü, bu ülkenin maddi manevi ve moral değerlerini yaratan on milyonlarca işçi ve emekçinin iniltilerinden çok, doğrudan yönetim biçimi ve icraatlarınızın yarattığı çözümsüzlüklerin tetiklediği arayışlar karşısında yaşadığınız korkunun sabrınıza yaptığı baskı, sizleri zamana karşı dirençli durmakta zaafa düşürdü; paniklediniz!

Acele ettiniz çünkü, gelişmelerin gösterdiği yolun sonunda göreceğiniz bedel, benzerlerinizin gördüklerinden daha ağır olacakken, bu tartının kefeye koyduklarınızla orantılı olacağını siz herkesten daha iyi biliyorsunuz!

Acele ettiniz çünkü, bugüne kadar halka karşı insanlık suçu derekesinde işlediğiniz suçları, efendilerinize verdiğiniz ve esasen ülkenin geleceğine “kaderli” tavizler içeriğindeki rüşvetlerle pek çok kesimi susturmayı bildiniz ama artık mızrak çuvala girmiyor.

Acele ettiniz çünkü, öldürüp katlettikleriniz, ölmeden önce, sizin onları öldürürken kullandığınız silahları ve yöntemleri kayda almayı başardılar. Kürtleri mağaralarda fare gibi boğmanız ve bodrumlarda çıraymışçasına diri yaktığınız yetmedi, şimdi onları dağlarda kimyasallarla öldürdüğünüz bu kayıtlar sayesinde dünyanın hafızasına düştü.

Acele ettiniz çünkü, Kürtleri öldürmek için gönderdiğiniz askerlerinizden öldürülmüş olanların ölümünü kamuoyundan gizlemek için vuruldukları yerde yaktığınız, yine bu kayıtlar sayesinde o görüntüler Türkiye halklarının; cesetlerini yaktığınız askerlerin anne babalarının, eşleri ve çocuklarının hafızasına düştü.

Acele ettiniz çünkü, Kürtlere karşı işlediğiniz bu insanlık suçu nedeniyle kendi kamuoyları tarafından dürtüklenen devletlerden “oyun kurucu” olanların sözcüleri, istemeye, istemeye, bu duruma müdahil olmaya başladı; Rojava’da, Güney Kürdistan’nda, Amed’te dolanıp duran “Senatörlerin” boş dolaşmadığını biliyor ve muhtemel bir “girişimi” engellemek için yapabileceğiniz tek şey, her zaman yapmakta olduğunuz şey olarak İŞİD canilerine karşı insanlık dersi vermiş ve direniş destanı yaratmış Kürt siyasal örgütlerini terörist göstermek için “kanıt” üretmekten ibaret oldu!

Ama bu acelecilikle, aceleciliğin akıbetine ilişkin Anadolu’da bin yıllardır bilinen o ünlü ata sözünün nasihatini ıskaladınız ve öyle görünüyor ki “ecel”inzle tanışmaya ramak bıraktınız. Bu bakımdan kurgunuz yine hem berbat ve hem de bedbaht oldu. Çünkü bir kez daha ve İstanbul’un göbeğinde bile çocuklara, kadınlara ve halka kıydınız. “İki kişiden birinin polis olduğunu” söylerken güvenliğin ne ölçüde “güvene alındığına” işaret ettiğiniz yerde, altısı ölü seksen yaralı çıkarken, “güvene” ilişen bir polisiniz bulunmadı!… Tıpkı Ankara Gar Katliamındaki gibi…

Ve dahası da şudur: yarattığınız yıkımın altında kalacağınızı biliyorken bile daha az zararla çıkma hesabı, sizi, o yıkımın sonuna kadar kumanda merkezinde olmaya mahkûm hale getirmiştir. Bunun için de arkanıza alacağınız “seçim” gibi “yumuşatıcı” bir eşiğe yaklaşırken, ülkenin yüzde sekseninin yaşamına gark ettirdiğiniz dayanılmaz yoksulluk, açlık ve umutsuzluğun sorumluları olduğunuz toplumun ezici çoğunluğunun bakış açıcından netleşmiş ve milyonlar iktidarınıza diş biliyorken; bunu geçici de olsa unutturacak bir atmosfer yaratmaya, ölümüne ihtiyaç duyuyorsunuz. Bu da ancak kabından taşmış gibi her yerde patlatılan bombalar, 10 Ekim benzeri katliamlar ve bölük, bölük kaldırılan cenazeler olacak. Çünkü bu atmosferin mimarları olarak en iyi siz biliyorsunuz ki, açlığa sefalete sürüklediğiniz ve gerçeklere ulaşmaktan da mahrum bıraktığınız halk kitleleri, karnını doyurma uğraşında sadece bu manzara karşısında yönünü değiştirebilir ve getirildiği mevcut iktisadi ve psikolojik çöküntünün sorumlularını sadece bu kan akmasına şahit ettirildiği anda unutkanlıktan gelir!

Durum budur.

AKP-MHP faşist kliğinin toplumda yarattığı yıkımı unutturması; dolayısıyla yeniden iktidar olacak bir atmosfer yaratması imkânsızdır

Taksim saldırısı, secim beklentisine sokulan topluma, iktidarda kalmakta ısrar göstereceğini söylemeye çalışan AKP-MHP iktidarının, yabancısı olmadığımız o kendine özgü “üslubunca” verdiği bir mesaj ve seçim propagandasında ihtiyaç duydukları strateji için herkesin diline vermeyi tasarladıkları bir ayardır.  Ama diğer yandan 7 Haziran seçim süreci stratejisinin “taktik” enstrümanlarının tekrarını haber veren bu başlangıç, burjuva sınıfın aptallığına da delalet olan bir tekrardır.  1 Kasım seçim sonuçlarına kanlı bir stratejiyle ulaşan AKP, 2023 seçim sonuçlarına da aynı stratejiyle ulaşacağına kendini ikna etmiş görünüyor.  Bu isteği açık eden de hiç şüphesiz, daha ilk dakikada yüzüne gözüne bulaşan Taksim patlamasıdır. Açık olmuş bu isteğe rağmen, aynı stratejinin bu kez de AKP-MHP kanlı kliğini iktidarda tutması mümkün olur mu, sorusuna diyeceğimiz şudur: Kesinlikle hayır!

Bu cevabımız iki temel mantığı var; birincisi toplum bu kanlı pratiğin hafızasını edindi ve “sıradan seçmenler” bu iktidarın çıkarları için yaşamlarını verecek ölçüde aptal değildir.

İkinci olarak AKP’nin, bugüne dek iktidarda kalmak için dokuduğu toplumsal bağlar öyle bir denklem üzerine kuruldu ki, bu denklemin üzerine oturttuğu iktidarını sürdürmek için şimdiye dek kullandıklarından, nitelikleri ve işlevleri bakımından daha kapsamlı bir potansiyel içermeksizin kendilerinin suçlarını “unutturacak” bir atmosfer yaratması artık olanaklı değildir. Bu da şu anlama gelir: Yirmi yıllık yöntemlerden her birini veya tümünü birden uygulama imkânı bulsa dahi, AKP-MHP faşist kliğinin toplumda yarattığı yıkımı unutturması; dolayısıyla yeniden iktidar olacak bir atmosfer yaratması imkânsızdır. Öyleyse kala kala elde kalacak olan şey, ya daha çok kana bulanmış eller ya da, kanlı yöntemlerde ısrar ederse, halkın kanında boğulup tarihe karışma kalır…

Taksim Saldırısı: Önce Sustur Sonra Öldür!