Ukrayna’daki „Şubat Devrimi“ ve güncel durum

ukranyaFrankfurt (06-01-2015) 2013 ve 2014 de batı emperyalizmi iki konuda istediği sonuca ulaşamadı Birincisi Esad rejimini devirmek, ikincisi ise Ukrayna’da batı yanlısı bir iktidarı kurup Ukrayna’yı tamamen Rusya’dan koparmak. Suriye ve Ukrayna’daki gelişmeleri değerlendirdiğimizde bu gerçeklik göze çarpmaktadır: Suriye projesinde emperyalist güçler arasında anlaşmazlıklar mevcut ´iken – belirli etkili güçler Suriye’deki şiddetin tırmanmasından ve dolayısıyla bunun bölgesel bir savaşa everilmesini istemiyorlar – Ukrayna konusunda batı bir birlikte hareket etmektedirler. Öte yandan bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor; Ukrayna’nın kuzey Atlantik eliti için ekonomik bir önemi bulunmamaktadır; Asıl amaçları Ukrayna’yı jeopolitik anlamda Rusya’dan koparmak ve Rusya’ya karşı bir „tampon“ bölge oluşturmaktır. Dolayısıyla olası bir askeri savaşta Rusya sınırına dayanmış olacaklardır.

Son bir yıla  göz attığımızda ABD ve AB çifte standart uygulayarak anti-Rus propagandasını güncellemektedirler. Anti-Rus propagandası ile Ukrayna’daki Nazi´ler ile „hoşgörülü“ bir ilişki kurula bilinirdi ve somut olarak kuruldu da. Ve bugün  faşistler , SS-Ordu marşlarıyla Kiev sokaklarında yürümektedirler. Düz mantık: Baltık devletlerindeki Nazilere, Rusya’ya karşı oldukları müddetçe göz yumulabilinir. Geçmiş tarih bugün atılan adımları doğruluyor. 1945-1946 yıllarında Avrupa’daki anti-Rus, daha doğrusu o dönemlerdeki Anti-Sovyet blok olan ABD ve batı işbirliği ile Nazi kadrolarını ceza almaktan kurtarmak, sonradan Sovyetlere karşı mücadele etmeleri için ABD veya Latin Amerika´ya götürüldüler. Ukrayna’daki bugün olanlar emperyalizmin kendi çıkarları için sistematiğini ve çalışma tarzını bariz bir şekilde göstermektedir.

„Şubat Devrimi“ öncüleri olan muhalefet Ukrayna Cumhurbaşkanı Yanukoviçi darbe ile devirdikten sonra batı emperyalizmi kısmen hedefine ulaşmış ve durum değişmişti. Kiev´de 19 ve 21 şubat arası batı emperyalizminin yoğun propagandası ve yönlendirmesiyle Bandera-Nazi Darbesi gerçekleştirildi. Bandera Kimdir: Stephan Bandera Ukrayna’da nasyonal sosyalist yani hitler faşizmin ideolojisine mensup olan dönemin Ukrayna’daki önder kadrolarından birisidir. Aynı zamanda SS-Ordularına binlerce Yahudi’yi, solcuyu vs. ihbar edip katlettirmiştir. ABD emperyalizmi Yanukoviç’i engelleyip, siyasi durumu kökten değiştirerek anti-terör yasalarının hayata geçirilmemesini sağladı. Böylece Maidan ayaklanmasının Ukrayna hükümeti tarafından bastırılmasının önünü kesmiş oldular. Anti-terör yasaları yürürlüğe geçirilmiş ve pratikte uygulanabilseydi Maidan ayaklanması kısa sürede bitirilmiş olacaktı ki, Bandera-Nazi Darbesinden önce Maidan ayaklanması gittikçe geri çekilmekteydi. Ama sonunda olan oldu. Batılı gizli servislerin uzun yıllardır Ukrayna’nın zengin ve yönetici elit kesimi içinde yoğun faaliyetlerinin ürünü olarak ortalık karıştı; zenginler paralarını olası bir (ki bugün bu bir gerçeklik) devlet iflasından korumak için ABD bankalarında yatırım yapılması sağlandı; aynı zamanda Ukrayna gizli servisi olan SBU ve Bandera yeraltı örgütlenmesi reaktife edildi. Darbe günlerinde Ukrayna’daki ABD-Başkonsolosu Geoffrey R. Pyatt Ukrayna parlamentosu Rada’nın sözcüsü olarak görev yapması „bağımsız Ukrayna“´ya hangi komşularda nasıl hareket edebileceklerini söyleyebilmesi, gizli servislerin ne kadar iyi ilişkileri kurup ne kadar derin çalışmalar yürütüldüğünün yansımasındır.

„Bağımsız Ukrayna“ terimi darbe günlerinde çok kullanıldı. Ama dış güçler tarafından kontrol edilen bir ülke ne kadar „bağımsız“ olabilirdi? Bugün 2014’ün son günlerinde „Bağımsız Ukrayna’da“ şunları görmek mümkün: Ukrayna’nın yeni maliye bakanı ABD’li yatırımcı, işletmeci ve eskiden ABD-Dışişleri bakanlığında (belki halen) görevli olan Natalie Jaresko ‘dur. Natalie Jaresko bir gün için de Ukrayna vatandaşı oldu. Yeni ekonomi başkanı ise Litvanyalı Aivaras Abromavicius ve yeni sağlık bakanı ise Gürcistanlı Alexander Kiwitaschwili oldu. 2014 “bağımsız” Ukrayna’sı. Bugün dönüp geriye baktığımızda Ukrayna’da 2013 sonlarında gerçekleşen „devrimin“ kimin isteği ve çıkarları doğrultusunda gerçekleştirildiğini daha iyi anlamaktayız. ABD´nin Bandera-Nazi darbesi doğu Avrupa, Avrasya ve dünya çapında dengeleri alt üst edeceği bir gerçekliktir.

Batı emperyalizmi doğu emperyalizmine karşı bir darbe gerçekleştirmek için Ukrayna halkının ve batı yanlısı güçlerin Janukoviçin oligarşi sistemine karşı duyulan öfkeyi kendi çıkarları doğrultusunda çok iyi kullandılar. Şimdi kendi isteklerini gerçekleştirebilirlerse yaklaşık 20 senedir hedefledikleri sonuca ulaşmış olacaklardır. Savaş Hitler faşizminden sonra ilk defa artık eski Rusya’nın topraklarına kadar getirilmiş ve güncel somut bir haline gelmiştir. Bir yandan Rus Federasyonu sınırları eski Yugoslavya’nın son günlerindeki gibi tehdit altına alınmış ama aynı zamanda da Ukrayna Rusya’ya karşı Polonya ile ittifak içinde olan anti-Rus bir Slav devletine dönüştürülmüştür. Böylesi bir devleti aslında „Turuncu Devrimi“ önderi ve ABD sömürge yöneticisi olan eski Ukrayna Cumhurbaşkanı Yuşçenko ve Ukrayna’nın eski başbakanı Timoşenko gerçekleştirmek istediler ama başaramadılar. Aslında „Turuncu Devrimi“ toplumda Janukoviç’e daha fazla sempati kazandırırken Rus emperyalizmine doğru yönlendirdi.

Genel olarak Brzezinski’den bir alıntı yapılır: „Rusya’nın Ukrayna’ya bağlantısı kesilirse süper güç olması imkansızdır“. Fakat burada bir yanılgı söz konusudur: Rusya bu statüyü Ukraynasız da elde edebilir fakat hem süreç zorlu hem de uzun sürer. Aslında tersi yönden bakıldığında Ukrayna Rusya’nın desteği ile tarih boyunca harabe halinde kalmıştır. Mevcut durum bugün de aynıdır. 2013 „Şubat Devrimi“´nden 2014’e gelindiğinde Ukrayna devleti ekonomik anlamda iflas halindeydi. IMF’nin darbe sürecinde verdiği krediler yetmemesine rağmen aynı IMF artık Ukrayna’ya yeniden kredi vermeyeceğini açıkladı. Bu durumda Ukrayna’nın 15 milyar dolar bütçe açığı var demektir. Bu durum Ukrayna’nın kamu maaşlarını (ordusu ve polisine) ödeyecek parasının olmadığı anlamına gelir. Aslında Brzezinski ‘den yapılan bu alıntı kendisine ait değildir. Eski alman generali Paul Rohrbach 20. yüzyılın başında Avrupa’yı ve öncelikle Almanya’yı bir Rus tehlikesinden korumak için Rus Ukrayna’sını Moskova Rusya’sından koparmamız gerek demişti. Bu düşünce 19. yüzyıldaki düşüncelerin devamcısıdır ve özellikle de Bismarck düşüncesinin devamıdır.

Yukarıda belirtildiği gibi Ukrayna Rusya’ya karşı konumlandırılmak isteniliyor: Yani toplumsal psikoloji anti-Rus rotasına çevirmek hedeflenmektedir. Eskiden Avusturya-Macaristan ve Alman imparatorlukları bunu denemişlerdir ve son olarak da bunu Hitler Faşizmi döneminde de gördük. Bu siyasetin 20. yüzyıldan itibaren devamcıları CIA ve BND (Alman İstihbarat Servisi).

„Turuncu Devrimi“ ile sonunda batı görevini yerine getirdiğini sanıyordu; fakat gerçeklik bunu yansıtmamaktadır. 2013 sonlarında’da başarı havası esiyordu ama Rusya (ve büyük ihtimal Çin) buna engel oldu. Bir yandan „Turuncu Devrimi“ diğer taraftan Janukoviç’in batı emperyalizminin hedeflerine göre oynamaması batının anti-Rus propagandasını gerçekleştirebilmesi için bir karara varmasını sağladı: Buna göre Janukoviç gitmeli; gerekirse anti-Rus kinini içinde taşıyan Nazilerle: yani Bandera-Harekatı ile. Ukrayna’daki Neonaziler ve Rus fobicileri tam da 2. dünya savasındaki gibi Almanların Balkanlar’da ve Ukrayna’da kurdukları SS-Galiçya Bölümünün günümüzdeki devamıdır; 1990´lardan beri 3. Reich (Üçüncü İmparatorluk – Hitler Faşizmi) düşüncelerinin mirasçıları (yani ABD) bu hedefe ulaşmak için mücadele vermektedirler.

Ukrayna konusunda en iyi ihtimalle ABD’nin Rusya’ya karşı olası bir savaşta, savaşın en büyük yükünü Ukrayna’nın üzerine yıkması olur.

Söz konusu bu proje ABD tarafından gerçekleştirilmiş ve anti-Rus Bandera-Nazi hükümeti kurulmuştur. Tarihinde ilk defa batı emperyalizmi Rus emperyalizmine karşı kökünden anti-Rus devleti kurmayı başaracak gibi görünüyor. Demografik potansiyele bakılırsa iki anti-Rus hükümeti ve devleti (Ukrayna ve Polonya) ittifak içinde Rusya’ya askeri anlamda başkaldıracak güce sahiptir; ki arkasında koskoca NATO destekleyici olarak beklemektedir. NATO’nun Polonya ve Ukrayna’yla flörtü bundandır. Batı, hedeflediği Slav Bandera-Nazi devletini kurabilmesi için Rusya’ya sürekli baskı uygulaması, provokasyonlar yapıp dahası Rusya’nın pazarlarında ayaklanmalar bile gerçekleştirmesi gerekiyordu (örnek Suriye). Buna karşı olası bir Rus tepkisini medyada kendi propagandası olarak kullanacaktır, kaldı ki yapmaktadır. Böylece Ukrayna batı emperyalizmin siyaseti medya tarafından ilerici gösterilip Rus emperyalizmini gerici olarak nitelendirmektedir. Kitle psikolojisini en büyük şekilde etkileyecek şey ise, güncel propaganda aracı olduğunun da farkındadırlar, tabiki.

Batının başka ve daha yüksek derecede olan pratiği ise, 1930’larda alman Nazi devletini kurduğu yöntemin aynısı olacaktır: Bir siyasi gücü kurup kendi çıkarları doğrultusunda Rusya’ya karşı destekleyip ve Rusya’yı maksimum derecede hırpalayıp yaratığı gücüde aynı zamanda yok etmek. Hedef Slav / Rus sorununu çözüp rüyayı kendi bölgesinde hırpalamak ve siyasi gücünü coğrafi anlamda daraltmak. Böylece Avrasya bölgesinde batı emperyalizmi doğal kaynaklara el koymaya çalışacaktır. Ya batı bunu yapacak yada Rus emperyalizmi batılı emperyalistleri köşeye sıkıştıracaktır.

Ukrayna’nın Rusya’dan uzaklaştırma siyasetinin amacı, Rusya’ya ekonomik, siyasi kültürel baskı yapmaktır.

Ukrayna’da Bandera-Nazileri sonunda daha etkili ve güçlü olurlarsa ne olabilir?

Ukrayna bir yıkıntı haline gelir. Sanayisi ve ekonomisi çöker ki yukarıda belirtildiği gibi çökmüş durumda. Böylesi bir durumda kitlesel ayaklanmaların başlaması kaçınılmaz hale gelebilir. Ama tek bu batının desteklediği faşist bir rejimin yıkılması için yetmez. Bu Sovyetler döneminde de kolayca mümkün değildi. Dolayısıyla başka bir yöntem daha da gerçekçi olabilir: Faşist rejim ve batı toplumsal huzursuzluğun nedenlerini doğuya yani Rusya’ya mal edecektir. Bunu zaten yapmaktadır. ABD´de Temsilciler Meclisi tarafından çıkarılan RESOLUTION 758 adlı bir karara göre “ABD, Avrupa ve diğer müttefiklerimizle birlikte sayın Putin’in davranışlarını değiştirmeye davet ediyoruz..” 6. 758 numaralı açıklamada ayrıca Rusya’yı Ukrayna’da gelişen tüm haksızlıklar için sorumlu tutmaktadır. Rus siyaseti komşu ülkelere karşı bir saldırgan tutum diyerek, aynı zamanda Rusya’ya karşı olası bir savaş için hazırlık yapılmasını öngörmektedir. Bu açıklamadan sonra NATO şu kararı alır: „(..) NATO olarak 20.000- ila 40.000 arası askeri güç ile manevralar yaptık. Ama yakın gelecekte Baltık bölgesinde (yani Rusya sınırında) bunu da yapabiliriz. (…) Ayrıca NATO olarak 5.000-7000 askeri kapsayan özel timler hazırlayacağız“7 Bu açıkça soğuk savaşın başlatıldığını ve emperyalist blokların olası bir yeni paylaşım savaşına hazırlandığının somut göstergesidir. Bunlar hepsi tahminler. Her şey Rusya’nın lehine de olabilirdi. Rus hükümeti yani Putin iki sene önceye kadar Ukrayna’daki oligarşi ile el ele hareket ediyordu. Ama batı emperyalizminin yaptığını yapamadı veya göz ardı etti: Ukrayna’daki sisteme karşı tavrı olan halkı daha doğrusu büyük bir ağırlığı olan Rus yanlısı halkı kendi yanına çekmedi ve bu kitle anti-Rus furyasına kapılıp Nazilerin saflarında Rusya’ya karşı örgütlendi.

Rus emperyalizmi ilk raundu kaybetmiş durumda.

Ukrayna ve Orta Doğuda emperyalistler arasındaki çatışma neden henüz bölgesel savaşa dönüşmedi?

Tersinden başlayalım: Bu bölgede bölgesel bir savaşın çıkması kimin işine yarayabilir? Hali hazırda bölgede üç tane güç vardır: anglo-Amerikan petrol sanayisi, Amerika’daki Israil lobisi – dolayısıyla Israil hükümeti ve Suudi-Arabistan. Bu üç aktör olası bir savaşın çıkmasını istemektedir. Suudi-Arabistan ve Israil (dolayısıyla ABD´deki Israil lobisi de), Obama’nın ve onun arkasında sıralanmış sermayenin, Iranla yeni ve daha sağlıklı ilişki kurmasından ve bekli de bölgede olası bir müttefik haline getirme girişiminden rahatsızdırlar. Bu ABD emperyalizmini Orta Doğu’da – ve aynı zamanda Avrasya siyaseti doğrultusunda – epey güçlendirecektir. Jeopolitik ve jeoekonomik anlamda zengin petrol kaynakları olan bir Iran ufak bir Israile göre daha yararlı bir müttefik olabilir. Diğer bir olasılık ise, Iran – ABD ittifakı fiili olarak Iran’ı Çin ittifakından koparmış olacak. Ama aynı zamanda Orta Doğu’daki gerginliği (yani şii Irana ve sünni Arap monarşileri arasındaki gerginliği) koruyacaktır.

Bu olası ittifakı Iranın belirli kesimleri ve Obama’nın arkasında duran sermaye istemektedir. Ve tam bu gerçeklik Suudi-Arabistan ve Israil’i ciddi bir şekilde endişelendirmektedir. Bunu engellemek için ellerinden geleni yapacaklardır ve hatta Suriye’ye (Iran’ın bir müttefiki) karşı savaş dahi başlatabilirler. Bugün Israil ISID’in bulunduğu Suriye topraklarındaki golan tepelerinde mevzilenmiş olan Suriye ordusuna saldırmaktadır.

Varsayalım ki böylesi bir bölgesel savaş Suudi-Arabistan ve Israil tarafından başlatıldı. Iran böylesi bir durumda hangi adımları atabilir? Mesela Hürmüz boğazını kapatmak zorunda kalabilir.

Hürmüz boğazının jeostratejik önemi: Boğazın kuzey kıyısında İran, güney kıyısında ise Umman toprakları bulunur. Genişliği 38.90 kilometre kadardır. Ortadoğu petrollerinin %40’ını (ABD, Batı Avrupa ve Çin’e gönderilen petrolün yaklaşık yarısı) bu boğazdan transit geçen gemiler taşır.

Dolayısıyla dünya çapında petrol fiyatı aşırı bir derecede yükselir. Bu durumda kârlı çıkacak olan tabiki, anglo-Amerikan petrol sanayisi olacaktır. Peki kaybeden kim olacak? Avrupa Birliği ve Çin’in sıra, hem AB, hem de Çin ile işbirliği içinde olan anglo-Amerikan finans ve ekonomi elitinin kendisi olacaktır. Öte yandan Rothschild ailesi gibi büyük sermaye kesimleri, Batı blokunda bulunan bazı ülkeler örneğin Almanya eliti. Böylesi bir konstellasyonun olası bir geleceğinin olası bir sonucunu Rusya’nın atacağı politik adımlar belirleyecektir. Fakat bu sadece geçici bir sonuç olacaktır. Suriye ve Ukrayna’ya ilişkin jeostratejik oyunlar henüz bitmiş değildir .

Batı Ukrayna’da “Şubat Devrimini” yaptırırken, aynı Batının 2013 yılında eski Sovyet ülkelerinden birisi olan Kırgızistan’da Darbe girişimine bulunduğunu hiç kimse bilmez. Kırgızistan’daki darbe girişimi ile Ukrayna’daki darbenin benzer özellikleri vardır. Şöyle ki: her iki olayda Hizb-Ut Tahrir örgütü aktif bir biçimde rol almıştır. Hizb-ut Tahrir örgütü sadece orta Asya’da değil, aynı zamanda Ukrayna ve Suriye’de rahat ve özgürce hareket edebiliyor. Hizb-ut Tahrir örgütü nedir: İslami topraklardan başlamak üzere bütün dünyayı bir Hilâfet altında bütünleştirmek için çalışan İslami esasa dayalı siyasi ve ideolojik bir partidir. İdeolojisi İslâm olan siyasî partidir. Faaliyetleri sadece siyasi ve fikridir. Amacı ümmetle birlikte İslâm’ı dava edinip hakimiyeti/yönetimi tekrar sadece Allah’a ait kılabilmek için Hilâfeti tekrar kurma yolunda ümmete önderlik etmektir.   Ayrıca ISID’le bağlantısı olduğu tahmin edilmektedir.

[1]          http://en.wikipedia.org/wiki/Stepan_Bandera

[2]    http://en.wikipedia.org/wiki/Security_Service_of_Ukraine

[3]          http://www.sueddeutsche.de/politik/eingebuergerte-minister-eine-amerikanerin-fuer-die-ukraine-1.2252038

[4]    http://deutsche-wirtschafts-nachrichten.de/2014/12/10/ukraine-vor-der-insolvenz-schaeuble-bittet-russen-um-kredit-aufschub/

[5]          http://en.wikipedia.org/wiki/Ukrainian_Liberation_Army

[6]          http://www.focus.de/politik/ausland/ukraine-krise/ex-us-praesidentschaftskandidat-ron-paul-klagt-an-us-kongress-erklaert-russland-den-krieg_id_4333115.html

[7]          https://www.jungewelt.de/ausland/israel-greift-syrien

[8]    http://www.welt.de/politik/ausland/article125302909/Auf-der-Krim-sind-die-Tataren-Moskaus-haertester-Gegner.html

[9]          http://tr.wikipedia.org/wiki/Hizb-ut_Tahrir

Hüseyin Doğru / Aralık 2014