VE HAYAT SOKAĞA İNDİ

VE HAYAT SOKAĞA İNDİ

Bazen sokak eğitici görevi görür. Daha önce direniş tarihlerimizde olduğu gibi Gezi Parkı Direnişin’de de meydanlar, sokaklar ve buna parklar da katılarak;”YETTİ ARTIK!” diyen halkların demokratikleşme ve özgürleşme talebiyle birkez daha eğiticiliğini gösteriyor. Eğitirken değiştiriyor, dönüştürüyor. Haftalardır süren pratiğin kızgın ateşinde; meydanların, sokakların korkunç devindirici gücünü görüyoruz. Hiçbir kitabın yapamadığını, hayatın içinden en hızlı ve canlı yapan pratik güçtür aslolan..Bu pratik güçtür ki egemenliğin zorbalığıni ters-yüz edecek olan bütün yürekleri birleştirir..

Yaşamın her katmanından halkımız sokaklarda, alanlarda kendini buluyor, kendini yaşıyor -yaşatmak istiyor ve kendisi gibi olmak istiyor. Kimbilir belki de yıllarca evinde kimseyle paylaşmadığı eşyalarını alanlarda herkesle paylaşıyor. Yani alanlar bencilliği yıkarak paylaşmayı da öğretiyor. Ve Taksim bir kez daha tarihi fonksiyonunu oynayarak; sokağa özgürleşmeye, paylaşmaya paylaştırmaya, öğrenmeye öğretmeye, değişmeye değiştirmeye, on yılların ölü toprağını ve küllerini pratiğin kızgın ateşinde savurmaya davet ediyor..

Sokak; kaygıları, kararsızlığı, hesapçılığı pratiğin canlı ateşinde küle çeviriyor..Bir yandan karanlığı küle çevirirken diğer yandan da direnenlerin olağanüstü yaratıcılığını ortaya koyuyor. İşte bu yaratıcı güçtür ki haftalar boyunca can pahasına süren direnişin; nasıl her konuda olağanüstü zengin üretimde bulunduğunu apaçık gözler önüne sermiştir; ‘Devrim Bakkalı’yla, klasik sloganları da aşan; kıvrak-özgür ve bilimsel zekânın ürünü rengârenk sloganlarıyla, ortak eczaneleri, gönüllü doktorları, inadına direniş şarkılarını yaratan sanatçıları ve ağız dolusu gülüşleri çağıran mizahlarıyla ve dahası sayamadığımız meslek gruplarıyla…

Sokak rengârenk ve gürül gürül haykırdı: “direne direne kazanacağız!”.

Ve her yer Taksim oldu, her yer Gezi, her yer Kızılay, her yer Gün Doğdu…

7’den 70’e herkesi kucaklayacak ve hiç kimsenin unutamayacağı bir destan yazdı Taksim Gezi Direnişi..Bugüne kadar yaşanmış direnişlerden çok farklılığı vardı; Türkiye halklarının bütün katmanlarını, bütün ‘uç kesimleri’ni birleştiriyordu. Ve halkın bu birlikteliği gösterdi ki, bütün ‘uç kesimler’e rağmen, egemenlerin iddia ettiğinin aksine; “işte böyle yaşarız bütün farklılıklarımızla, bütün zenginliğimizle” diyerek örnek bir birliktelik ve anlayış sergilediler.

Bu direnişin bir başka özelliği de; başından sonuna kadar yine rengârenk türküleri, esprileri ve mizahlarıyla direnişin sanatsal ruhunu da muhteşem yaratıcılığıyla ortaya koymasıydı. Türkülerle direnmek, coşkuyla direnmek ancak bu kadar güzel olurdu…

Faşizmin bütün baskı araçlarıyla; jopuyla, sopasıyla, gazıyla ve tazyikli suyuyla dalga geçerek paçavraya çevirmek ancak bu kadar güzel olurdu…                                                                                           Zalimlerin saltanatının nasıl kâğıttan kaplan olduğu ve halk isterse üç haftada bile nasıl tuzla-buz olduğu ancak bu kadar güzel gösterilebilirdi…                                                                                                                           Tek bir kadın bedeninin, tanklarından sıkılan tazyikli suyun önünde nasıl göğsünü siper edip dimdik durabildiği ancak bu kadar güzel gösterilebilirdi…                                                                                                                 Faşizmin, anaları çocuklarıyla korkutmak istemesine karşılık; anaların meydanları, sokakları doldurarak nasıl çocuğuna ve davasına sahip çıktığı ancak bu kadar güzel gösterilebilirdi…                                                              Ve ezilen emekçi kadının asırlardır onu hapseden mutfakta kullandığı tencere-tavanın nasıl direnişe ses verdiği ancak bu kadar güzel gösterilebilirdi…                                                                                                               Ve yine ancak bu kadar güzel gösterilebilirdi; 60 yaşındaki bir kadının attığı sapanla, faşizme karşı savaşta yaşın sınırı olmadığını…

Diğer yandan bir engellinin de; yeter ki iraden harekete geçsin, sağlığın da bir Toma’nın önünde korkusuz ve tereddütsüz bir kaya olmaya engel olmadığı ancak bu kadar güzel gösterilebilirdi…Ve daha okula başlamadan hayatın okuluna atılan 5 yaşındaki bir çocuğun annesine: “anne ayakkabılarımı çabuk tak eylemi kaçıracağız” demesi, direnişi ancak bu kadar çocukça güzelleştirebilirdi…ancak bu kadar…

Bütün bu güzelliklerin ve değerlerin yanında,  direnişin canlı pratiği, söyleyecek fazla söze yer bırakmıyor.

İşte bu yakıcı gerçeklikten “güneşli güzel günler”e çıkacağız!

Bir dahaki sefere sokakların, alanların, meydanların ve parkların canlı eğitici pratiğinde buluşmak dileğiyle…

OLGA