Wuppertal’da Referandum Sürecine İlişkin Halk Toplantısı Düzenlendi

Türkiye-Kuzey Kürdistan’da 16 Nisan’da gerçekleştirilecek refrandum için Avrupa genelinde faaliyet yürüten birçok kurumun katılımıyla oluşturulan ‘Avrupa’da Hayır Platformu’nun oluşturduğu yerel platformların çalışmalarından biri de, 12 Mart Pazar günü Almanya’nın Wuppertal şehrinde düzenlenen halk toplantısıyla gerçekleştirildi

Wuppertal (13-03-2017) Wuppertal yerelinde çeşitli devrimci, demokrat ve ilerici kurumlar tarafından geçtiğimiz haftalarda oluşturulan ‘Wuppertal Hayır Platformu’nun çalışmaları kapsamında penel şeklinde organize edilen etkinlik, 12 Mart Gazi katliamı vesilesiyle demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde yaşamını yitirenler  anısına bir dakikalık saygı duruşuyla başladı.

Wuppertal Demokratik Kürt Toplum Merkezi (DKTM) eş başkanı Savcı Azar tarafından yapılan açılış konuşmasının ardından, ‘Wuppertal Hayır Platformu’ adına söz alarak, konuşmasına 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün öngünlerinde kuruluşunu ilan eden “Kadınların Birleşik Devrim Hareketi’ni selamlayarak başlayan moderatör tarafından, yakın dönemlerdeki gelişmeler bağlamında referanduma giden sürecin ezilen sınıflar ve kesimler açısından mahiyetine ve bu süreçte ‘Avrupa’da Hayır Platformu’ cephesinde yer alan örgütlenmelerin hangi sebepler ve amaçlarla bir araya gelerek bu süreci örgütlediklerine ilişkin bilgilendirmeler yapıldı.

“Eşit ve adil olmayan bu süreçteki bütün imkânlarımız, bütün baskılara rağmen güçlü bir şekilde bir arada olduğumuzu ve sesimizi duyurabildiğimizi gösteriyor.”

Etkinliğin panel bölümünde ilk olarak söz alan gazeteci-yazar Yücel Özdemir, fiiliyatta uygulanan tek adam diktatatörlüğünün yasal güvenceye kavuşturulmasını hedefleyen Anayasa’da yapılması planlanan değişikliklerin içeriği üzerine yaptığı değerlendirmelerin ardından, güncel olarak Avrupa ülkeleri ile AKP-Erdoğan diktatörlüğü arasında gündeme gelen diplomatik gerilimlere ilişkin belirlemelerde bulundu. Avrupa’nın sözde diktatörlük karşıtlığı üzerinden getirdiği yasaklamalarla, uyguladığı faşist uygulamaları, mağduriyet aldatmacalarıyla iktidarı açısından avantaja çevirmesine sebep olduğunu belirten Özdemir, bu durumun tesadüfü değil, hem  iç hem de dış politikaları açısından Avrupa devletleri tarafından planlı bir şekilde gerçekleştirildiğini vurguladı.  Referandumda ‘evet’ ya da ‘hayır’ sonucunun çıkması halinde örgütlü mücadele ve dinamikleri açısından değişen bir şeyin olmayacağını ifade eden Özdemir, ancak iktidarın güçlü bir darbe alması anlamına gelecek olan ‘Hayır’ sonucunun, ülkedeki siyasi dengelerde önemli değişiklikler vesile olacağını, bunun da mücadele dinamikleri açısından önemli avantajlar yaratmaya müsait olduğunu ifade etti. Eşit ve adil olmayan bir referandum sürecinde olduğumuzu ifade eden Özdemir, buna rağmen bu süreçteki bütün imkânlarımızın, bütün baskılara rağmen güçlü bir şekilde bir arada olduğumuzu ve sesimizi duyurabildiğimizi gösterdiğini vurgulayarak konuşmasını sonlandırdı.

“Kandırılmış ve hipnotize edilmiş müslümanları kazanmanın yollarını aramalıyız”

İkinci olarak söz alan Cîvaka Îslamiya Kurdistan (CÎK) eşbaşkanı H. Ahmet Turhallı, türk-islam senteziyle yapılandırılan AKP kliğinin, devlet gerçekliğinden başka bir şey olmadığını, bu değişiklik planının da esasta kürtleri siyaset sahnesinin dışına nasıl çıkarılacağı amacıyla devletin temel yapısı tarafından planlandığını, çünkü kürtlerin siyasallaşmasının, devletin temel yapısının parçalanacağı anlamına geleceğini vurgulayarak konuşmasına başladı. İslamın birçok yaşamsal konuda halka öngördüğü onlarca  kurallara bakıldığında, bunların tam tersini yapan ve barış, kardeşlik, demokrasi adına halkın bütün dini değerlerini kullanarak kendini bu yalanlar üzerine konumlandıran bu iktidara ve tek adam diktatörlüğüne karşı bir müslümanın hayır demesi için güçlü sebepleri olduğuna değinen Turhallı, kandırılmış ve hipnotize edilmiş müslümanları kazanmanın yollarını aramanın önemini vurguladı.

“Sermayenin diktatörüne de diktatörlüğüne de hayır demeliyiz”

Her kesimin farklı gerekçeler ve içeriklerle “hayır” dediği bu sürecin sonuç olarak aynı güzergaha dönüşeceğini vurgulayarak konuşmasına başlayan İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu (BİR-KAR) adına söz alan Sinan Zengin ise, bu yüzden öncelikli görevimizin bu saldırılara ve sürecin içeriğine dair geniş kesimleri bilgilendirerek bu mücadele cephesini büyütmemiz gerektiğini vurguladı. Tek adam diktatörlüğü şeklinde biçimlenen sürecin aslında sermayenin diktatörlüğü olduğunu vurgulayan Bir-Kar temsilcisi, sermayenin diktatörüne de diktatörlüğüne de hayır dememiz gerektiğini ifade etti. Evet çıktığında sürecin çok daha keskin ve çatışmalı bir evreye gireceğini belirten Bir-Kar temsilcisi, hayır çıktığında da güllük gülistanlık olmayacağını, ancak politik moral açıdan güçlü bir yükselişin yakalanacağını ve bunun da Gezi ve Kürditan’daki serhıldanlar gibi iktidara korku salacağını vugulayarak konuşmasını sonlandırdı.

“Özgüven ve  umutla donanacak olan geniş kesimler, kendi özgüçlerini görecek olan mücadele dinamikleriyle bütünleşerek halkların birleşik devrim cephesinde örgütlenebileceklerdir.”

Fiilen yürütülen faşist diktatörlüğün  sürekli ve kalıcı bir biçimde anayasal güvenceye kavuşturulması amacıyla örgütlenen bu sürecin arka planına değinerek konuşmasına başlayan ESP Avrupa temsilcisi Ziya Ulusoy ise, Dolmabahçe mutabakatı, Suruç, Ankara katliamı ve sonrasındaki katliam ve saldırılara değinerek, amacı korkutmak ve sindirmek olan iktidarın çökertme planının, başta kürtler olmak üzere, sosyalistler ve ilericilerce yükseltilen bir direniş hareketiyle karşılaşacağını öngöremediğini vurguladı. Bizlere düşenin halkların hayır hareketini örgütlemek ve büyütmek olduğunu vurgulayan Ulusoy, bunu yapabilirsek mücadele dinamiklerinin kendi özgüçlerini göreceğini, özgüven umutla donanacak olan geniş kesimlerin böylece halkların birleşik devrim cephesinde örgütlenebileceğini vurgulayarak konuşmasını sonlandırdı.

Konuşmaların ardından MLPD (Almanya Marksist Leninist Partisi) adına söz alan temsilci, Hayır cephesiyle dayanışma içinde olduklarını belirtti.

Avrupa’da devrimci, demokrat kesim ve kürtler açısından sürecin giderek zorlaştığını vurgulayan MLPD temsilcisi, 129/a-b maddeleriyle devrimcilere yönelen saldırıların geldiği boyutu, ATIK’li tutaklar, Anadolu Federasyonu’na dönük saldırılar ve yasaklanan YPG amblemleri nezdinde vurguladıktan sonra, uluslararası sınırları aşan gelişmelere karşı ortak çalışmaların önemine değindi.

Katılımcılar tarafından ilgiyle izlenen etkinlik, değerlendirmeler ve soru ve cavap bölümünün  ardından  gelecek süreçlerdeki ortak çalışmaların daha da büyütülmesi ve genişletilmesi çağrısıyla sonlandırıldı.