Alevilerden Devlete; Gölge Etme Başka İhsan İstemez! (1)

Gezi`den bugüne öldürülen gençlerin alevi olması, aslında AKP’sinin hükümet olmasından bugüne kadar ona muhalefet tutum içerisinde olup protestoların esas bileşeni olarak-demek abartı olmaz-sokaklara çıkmanın bedelini ödemektedirler.

T.C. nin, genetiğinde problemli olan sorunları “köklü“ olarak „çözme“ iddiasında olan AKP nin, Alevi sorununu (ki onlar bu meseleye böyle görmemektedirler) „Alevi acilimi“ile çözmek istediğini dile getirmektedir. Ancak bastan beri böylesine köklü bir sorunu Alevilerin hassasiyetini ve beklentilerini gözeten bir yaklaşımdan öte, Aleviliğin ve Alevilerin adinin her vesileyle demokratik hakları için sokaklara çıktıklarında „terör“, „illegal örgütler“ , „uçta gruplar“, „bölücü terör örgütü“ vb. tarafından kullandığı veya kışkırttığı seklinde suçlayarak sorunu manipüle etmeye çalışıyorlar yâda birileri “Alevi ayaklanması çıkarılmak isteniyor“(2) yaklaşımlarıyla aslında dün bu soruna nasıl bakılıyorsa bugünde özde ayni bakılmaktadır.

Ancak Erdoğan KÖLN gezisi sonrası (KÖLN de on binler Erdoğan`in protesto etmişti) gazetecilere yapmış olduğu açıklamalar, AKP nin Alevi sorununa nasıl baktığını , “Alevi acilimi“ nin kapsamını ve bundan sonra devletin ne yapmak istediğini deşifre ettiği için önemlidir. Yapılan bu açıklamalardan sonra önümüzdeki döneme ilişkin, demokrasi güçleri- demokratlar, sosyalistler, Kürt ulusal hareketi ve en basta da tüm alevi örgütleri- bir yol haritası çıkarmak zorundadır.

Erdoğan`in Köln gezisinde, Basta Avrupa alevi örgütü olmak üzere diğer demokrat ve sosyalistlerin organize ettiği onbinlerce kişinin katıldığı kitlesel bir protestoyla karşılanmıştı. Köln gezisi dönüsü gazetecilere yaptığı açıklamaların ardından birileri bunu „Yeni Alevi acilimi yolda „(3) seklinde köselerine taşıyarak iyimser bir tablo çıkarmaya çalışmaktadırlar. Erdoğan`in gazetecilere yaptığı açıklamada ifade ettikleriyle, Alevi sorununu nasıl gördüğünü, Alevileri parçalamak icin Almanya Alevi Birlikleri Fedarosyunu(AABF) yöneticisi(leri)ni hedef olarak gösterdiği bu zihniyet ile degil „Yeni Alevi acilimi yolda“, yasallaşsa da sorunun kendisini çözmekten uzaktır.

Bugüne kadar „Alevi acilimi“ yaparak bu sorunu çözeceğini iddia etse de, soruna resmi İslam (Sünni ama Şii değildir) tarihsel yaklaşımından kopmadığını ve hatta kendilerinin muhafazakâr-İslam (ilimli İslam) kimliğinden kaynaklı Alevilerin şüpheyle ve kuşkuyla yaklaşımlarında hakli olduklarını göstermektedir. Aleviler, AKP nin kimliğinden kaynaklı olarak samimi olmadığını düşünmekte ve kuşkuyla yaklaşmışlardır. Çünkü bu yaklaşımın oluşmasında birinci olarak, tarihsel bir arka planı bulunmaktadır. İkinci olarak, tarihsel güvensizliğin yanında AKP`nin eski zihniyetin tavizsiz bir devamcısı olduklarını söylemlerinde ve pratikte Alevilerin hassasiyetini ve beklentilerini gözeten bir yaklaşım görülmediği gibi onların inciten söylem ve pratiklerinden kaynaklı olarak hakli olarak şüpheyle bakmakta ve karsısında durmaktalar. Bugün Alevilerin oy dağilimi bu tabloyu bütün çıplaklığıyla açığa çıkardığından Erdoğan`dan aktaralım.

„Aleviler, partinizi destekliyor mu?

Şu anda bizim Alevi vatandaşlarımızdan oy noktasında çok ciddi bir destek aldığımızı söyleyemem. Ama CHP den sonra yine en fazla desteği biz alıyoruz. Yüzde yetmisin üzerinde CHP`nin aldığı bir destek var. Biz yüzde 9 civarında bir destek alıyoruz.“(4) Diyor.

Bizce yüzde 9 civarında oy aldıkları da şüphelidir, abartıyor. Çünkü Alevi olmak ile Erdogan`in savunduğu zihniyet, birbiriyle gece ve gündüz gibi farklılık taşımaktadır. Yüzyıllardır egemen olan Erdogan ve AKP´nin resmi zihniyeti (Kemalist cumhuriyette ayni zihniyet ile inşa olmuştur) hep Alevileri lanetlenmis ve katletmiştir. Bugün de ayni zihniyeti devam ettirdiğini ve bu zihniyetin devamcısı olduğundan Aleviler icin AKP ile birlikte olmak, yok olmak demektir.Bu acidan bakildiginda Alevilerin oylarını neden AKP ye vermediği anlasilir.

Ancak, Aleviler AKP `ye oy vermiyor ama sistemin diğer bir partisi, onları, Dersim ve Koçgiri`de katleden CHP`yi seçmelerinin Alevilere yüklenen bir olumsuzluk olarak nitelenmektedir. Aslında bu durum, ezilenlerin ve emekçilerin kendi çıkarlarının gerçek savunucusu olan öncüleriyle değil sistem partilerinden birini tercih etmelerini eleştirmek, suçlamaktan öte, önyargısız olarak onları anlamak (Erdogan bunu anlayamaz, zaten onun sorunu değildir) ve onlara karsı görevlerini hatırlatmaktadır. Ancak, Alevilerin geri ve orta kesimlerinin CHP ye oy vermesini „Stockholm sendromu“(5) olarak nitelendirilmiştir. AKP ve onun çeperindeki yazarların bu şekilde değerlendirmeleri, hem Alevileri hastalıklı bir grup gibi göstermek ve aşağılamak için nitelenmekte hem de kendi rakibi olan diğer sistem partisi olan CHP`ni zayıflatma amacı taşımaktadır. İkincisi, CHP den Alevilerin soğutulması ve koparılması için diğerinin söylediklerinden demokrasi güçleri yararlanabilinirken, diğerine yani Alevileri aşağılamasına karşı çıkmak zorundayız. Devrimci çevrelerde de bu şekilde yada buna yakin eleştiriler yürütülmesi aslında objektif ve bilimsel olarak ele alma yerine keskin, önyargılı bir şekilde haksiz değerlendirmeler söz konusu olmuştur. Bu şekilde yaklaşımlar, Alevileri incittigi icin birleşmelerine engel olabilmektedir.

Türk olan Alevilerin cumhuriyet ile birlikte „Türk“ olmalarından kaynaklı bir sorunları olmasa da Alevi kimliklerinden kaynaklı itilmeleri Kürt Alevileri ile ayni ortak kaderi paylaşmışlardır. Ancak Kürt Alevileri ise hem Kürt hem de Alevi olmalarından kaynaklı cifte baskı görmüşlerdir. Kürtlerin Sünni olanlarının gördükleri baskıya göre yine daha katmerlidir. Alevi Kürtler, devlet tarafından cifte baskı görmektedirler. Hiç bir zaman resmi olarak kabul edilmediği gibi sürekli itilmeleri lanetlenmeleri ve katledilmeleri egemenleri arasında bir mesafe koymuşlardır. Alevi Kürtlere karşı, Egemen olan zihniyetin ve yaklaşımın Sünni Kürtlerin üzerindeki etkisinde itici ve önyargılı yaklaşımları tarihte ayaklanmalarını birleştirmesinin önüne engel olmuştur. Ayni zamanda Alevi Kürtlerin Sünni Kürtlere mesafeli yaklaşımlarına neden olabilmektedir.

Kürtlerin Sünni olanlardan geri ve orta kesimlerinin dün ve bugünde AKP ile birliğini sağlayan İslami ortaklıktır. Bunların Kürt Sünnilerinin AKP ile birleşmesi bir „Stockholm sendromu“ olarak görülmemesi(ki öyle değildir) Kürt katliamlarını yapanların Cumhuriyetin kurucuları ve partisi olan CHP nin olmasındandır. Ancak bu şekilde değerlendirmek bilimsel bir bakış olmadığı gibi devletin ve temsil ettiği sınıflar acısından ele almamaktan kaynaklıdır ve bu bakış açısı kitleleri, sistem partilerinden bir diğerine yedeklenmesine açacağı için daha da tehlikelidir.

Aleviler cumhuriyetin hemen ardından CHP ile bir ortaklik kurduğu yanlış bir bilgidir. Alevilerin CHP yi seçmeleri daha sonraları başlamaktadır. Bu birlikteliği oluşturan oluşmasını sağlayan ortamı anlamak hatta bugün hakim sınıfları arasında ki (bugün AKP ile CHP ve onun yeni çeperinde olan Mustafa Kemalin askerleri arasındaki mücadeleyi anlamamıza sağlamaktadır bn.) mücadeleyi anlamak için CHP nin tek başına iktidar olduğu ve daha sonraki döneme göz atmamız yerinde olacaktır: “Kurtuluş Savaşından sonra, hakim sınıflar (komprador büyük burjuvazi ve toprak ağaları) arasında iki siyasi kamp doğmuştur.

Birinci kamp; emperyalizmle işbirliğini gittikçe geliştiren ve palazlanan yeni Türk burjuvazisi, ittihat ve Terakkici komprador burjuvazinin bir kesimi, ağaların, büyük toprak sahiplerinin, toptancı tüccarların, tefecilerin bir kısım, memurların ve aydınların en üst ve imtiyazlı tabakasını oluşturuyordu.

İkinci kamp ise; tamamen tasfiye edilemeyen eski komprador büyük burjuvazinin, ağaların, büyük toprak sahiplerinin, tefecilerin, vurguncu tüccarların baksa bir kesimi, saray mensuplari, din adamlari, eski ulema sinifi artiklarindan meydana deliyordu.

…İkinci kampa mensup olanlar, örgütlenme imkânına kavuştukları zaman, Terakki-perver Fıkra da ve Serbest Fıkra da yer alarak örgütlendiler; bu imkânı bulamadıkları zamanlarda ise, CHP içinde yuvalandılar. İkinci kampta, hilafetçi ve padişahçı unsurlar (eski feodal bürokrasi, ulema artıkları, din adamları, vs.)da vardı. Fakat bunlar, ne o zaman, ne de daha sonra, mensup oldukları siyasi kampın hâkim unsurları olamadılar. Hâkim olanlar, komprador büyük burjuvazi ile bir kısım toprak ağaları, tefeciler, vurguncu tüccarlar, vs…. idi. Ayni hilafetçi unsurlar, tali bir güç olarak DP ve AP içinde yer aldılar.Daha sonraları bunların MNP yi kurduklarını hepimiz biliyoruz. Yani bu hâkim kamp arasındaki mücadele, başından beri, esas olarak cumhuriyet temeli üzerinde kalmak üzere, komprador ve büyük burjuvazi ve toprak ağaları arasında bir iktidar mücadelesi olarak cereyan ediyordu; Sultanlığı ve hilafeti geri getirmek isteyenlerle cumhuriyetçi burjuvazi arasında, karşı-devrim ve devrim taraftarları arasında değil. Bu dönem geride kalmıştı artik! Tekrar edelim ki bu emelleri besleyen de vardı, ama onlar, dediğimiz gibi kamplardan birine yamanmış, zayıf ve tali bir güçtü.

Bir yandan hâkim sınıfların iki kampı arasındaki mücadele, öte yandan halk sınıflarıyla bunların tamamı arasındaki mücadele ederek, İkinci Dünya Savası yıllarına gelindi. Bu arada, CHP ne ve iktidara hâkim olan gerici klik, önce İngiliz- Fransız emperyalistleriyle, 1935`lerden itibaren de değişen dünya şartlarının zorlamasıyla Alman emperyalizmiyle işbirliğine girişti. Daha sonra, İkinci Dünya Savası nin baslarında olan sudur: Faşist Alman emperyalistleri, Türkiye ye tamamen hâkim olmuşlardır. CHP ne hâkim olan klik, tamamıyla ve kesinlikle Alman emperyalistlerinin elinde bir oyuncak haline, onların uysal bir kölesi haline gelmiştir. Bu klik, dünya çapındaki kamplaşmada Alman faşizmin safında yer almıştır. Açıkça onun safında savaşa girmediyse, buna sebep, dünya çapındaki güçler dengesinin buna müsait olmaması, Sovyetler Birliği deki sosyalist iktidarın baskısı, savasın Alman emperyalizmin aleyhine dönmesi, vs… dır. Eğer şartları elverişli görseydi, bu klik, aynen İttihat ve Terakkici selefleri gibi, Almanların safında savaşa girmekte bir an bile tereddüt etmezdi. Dünya güçler dengesi, onun bu isteğinde kursağında bıraktı. Saraçoğlu Hükümetinin kurulması, sadece bu gelişmenin, Alman işbirliği yolunda 1935`lerden beri atılan adımların tabii ve kaçınılmaz sonucudur. Yani bu gelişme, kesin bir Alman işbirlikçisi iktidarın gerçekleşmesiyle, doruğuna ulaşmıştır.

…Daha sonra DP yi meydana getirecek olanlar, CHP içindeki bu Almancı hâkim klik değil, , tersine bu hâkim kliğe karşı öteden beri, Terakkiperver ve Serbest Fırka dönemlerinden beri mücadele edenlerdir. Bunların öteden beri savundukları „çok partililik“ ve „serbest secim“ sloganları, yeni tarihi şartlarda, CHP nin faşist Alman emperyalistlerin kesin işbirlikçisi haline gelerek, daha da faşist bir hüviyet kazandığı şartlarda, kötülerin iyisi haline gelmiştir.

… İkinci Dünya Savaşı yıllarında ve savaştan sonra dünya çapında ABD emperyalizmi nasıl „demokrasi“ havariliğine çıktı. Türkiye de DP ve onun kadrosu, „demokrasi“ havariliğine cıktı. CHP nin faşist uygulamalarına karşı bayrak açtı, …Halkın, Alman faşizmin kuklası ve CHP iktidarın kızgınlığı, DP nin barajına akıtıldı. Böylece 1950 de komprador büyük burjuvazinin ve toprak ağalarının Alman faşizmine bağlı kliği iktidardan inerken, Amerikan emperyalizmiyle işbirliğine girişen bir başka kliği, iktidarı ele geçirdi. Bunda ABD emperyalizmin savaşın galipleri arasında bulunmasının çok önemli rolü vardır.

1950 de DP nin basa geçmesi, ne devrimdir, ne de karşı-devrimdir. Hâkim sınıflarının öteden beri devam edip gelen iki siyasi kliği arasında bir iktidar değişikliğidir. Öte yandan bu değişiklik, Alman emperyalizmine bağımlı, tek partili askeri diktatörlüğün yerine, daha çok sivil gerici kuvvetlerden destek alan, Amerikan emperyalizmine bağımlı, „çok partili“ diktatörlüğü getirmiştir.

…. DP, Amerikan emperyalizmin dümen suyunda, halka ve Aydınlara karşı CHP den daha aşağı kalmayan azgın bir saldırıya girişince, Türkiye yi ABD emperyalizmine peşkeş çekince NATO gibi ABD emperyalizmin saldırgan aleti olan örgütleri Türkiye ye sokunca, Kore de haklimizi haksiz ve gerici bir savaşta kırdırınca, milli bir karakter taşıyan orta burjuvazi ve demokrat aydınlar, DP den soğumaya ve uzaklaşmaya, CHP ne doğru dümen kırmaya başlamıştır.“ (6)

İkinci Dünya savaşının ardından ABD emperyalizmin denetiminde süren soğuk savaş döneminin politikası olarak hayata uygulanan Komünizme karşı Mücadele dernekleri ve yeşil kuşak politikaları esasta bu ikinci klik üzerinden hayat bulmuştur. Bu kamp sürekli birinci kampa karşı, “ devlet kuvvetlerini ve orduyu kendi hizmetine koşmaya çalışırken, öte yandan, esas kuvvetini taşradaki toprak ağalarından, tefeci bezirgânlardan ve din adamlarından aldığı için ve bunlar vasıtasıyla geniş köylü kitlelerine hükmettiği için „çok particilik“ ten ve „secim“ lerden yana olmuştur… DP ve daha sonra AP, daha çok sivil gerici kuvvetleri harekete geçirerek, onları kullanarak zorbalığını yürütmektedir. Demirel, 200 bin halkın silahlanmasından bahsederken, gerçekte taşradaki ağaların, tefecilerin ve din adamlarının beslediği gerici örgütleri, imam hatip okullarında, Kuran kurslarında, vs. yetiştirilen faşist kuvvetleri ve benzerlerini kastediyordu.“ (7) Daha sonra bu, askeri darbeleri ile daha güçlendirilerek devam ederek AKP dönemine kadar gelmiştir.

Aleviler bu kampın içinde bir bütün olarak yer alma şansı olmadığı gibi, ilginç olan Türk Alevilerinin, ırkçı, Türkçü, Turancı olan MHP de, Türk olmalarına rağmen örgütlenme şansı bulunmamaktadır. Bu faşist parti, Türk milliyetçiliğini İslam kimliği ile birleştirdiği için, Türk olsalar da Alevi olduklarından burada yer alma şansı yoktur.

Yukarıda açıkladığımız egemen sınıfların iki kampı arasında süren mücadele de ikinci dünya savaşından sonra ABD emperyalizmin desteğiyle, bugün esasta AKP nin temsil ettiği kamp muhafazakâr-İslam`in etkin olduğu kitleleri kendi destekçisi olarak kullanmıştır. CHP ise Atatürk „devrimlerinin „ sürdürücüsü olarak kendini ilan ettiği için gerçek anlamda laik olmasa da (Diyaneti kurmaları ve bunu Sünni mezhebi üzerinde inşa etmeleri) birleşebilecek bir kitle olarak Aleviler durmaktaydı. Aleviler için Laisizmin karikatürü de olsa, varlığın devam ettireceği bir yasam alanı açılmasından dolayı CHP ile birleşme bu şekilde başladı. Bu süreçte karşılıklı ihtiyacın sonucu; CHP için bulunmaz bir kitle olduğu için Alevilere yer açtı, Aleviler ise kimliklerine rağmen devlet içerisinde, siyasette, bürokraside vb. yer edinecekleri ve yaşayacakları bir ortam doğduğu için CHP ye kaymış oldu. Aleviler bu birlikteliğin sonucu bugüne kadar bu sistemde soluk alarak yasayabilmiştir. Aleviler ve CHP nin birlikteliğini oluşturan bu koşulların kendisidir. Başka alternatiflerin olmadığı yerde oluşan bu birliktelik, tam da doğa ve toplum yasaların bir uygunluğunun sonucudur. Bu durumu bilimsel olarak ele alma yerine „Stockholm sendromu“ ve Alevileri incitecek suçlayacak şekilde ele almak Alevilerin CHP ile birliğinin devam etmesine neden olacaktır.

AKP nin „Alevi açılımına“ rağmen neden birleşmek bir yana Alevilerin tarihsel kuşku ve endişelerini devam ettirmelerinin maddi zeminin değişmediğine birde su acıdan bakarsak anlayabiliriz:

„Simdi iktidar sürekli olarak Alevilere karşı olmadığını söyleyip, sürekli Alevi acilimi yapıyor, ama bunlar samimi mi? değil mi? öğrenmek için su soruların yanıtını almak isterim.

1-Türkiye de 81 Vilayet var. Bunlardan kaçının Valisi Alevi?

2-Türkiye de 919 ilce var. Bunlardan kaçının kaymakamı Alevi?

3-Türkiye de 26 bakanlık var. Kaç Alevi Bakanı var?

4-Bu bakanlıklardan kaç bakan yardımcısı Alevi?

5-26 bakanlığın kaçının müsteşarı Alevi?

6-Bu bakanlığa bağlı yüzlerce genel müdürlükten kaçının basında Alevi Genel Müdürleri var?

Bu sorulara verilecek yanıt, tabii verilirse, Türkiye de „Alevi açılımının“ ne noktada olduğunu göster.“(7) digi gibi, aleviler ile AKP arasındaki mesafenin, aleviler aslında asimile olmadan var olma kavgası olduğu anlaşılabilir.

Kürtlerin durumu anlatılırken „Bu ülkede bir Kürt, başbakan da, cumhurbaşkanı da olabilir, ama Kürt olamaz“ deniliyordu. Ancak bir Alevi Türküde Kürdü de, Alevi olmaktan kaynaklı Kürdün olabileceğini olamıyordu. Bir Türkün, Kürdü küçümseyen yaklaşımları, Kürdü ne kadar incitiyorsa bir Türk veya Kürt olsun İslam`in bu topraklarda egemen ve ayrıcalıklarıyla bakan yavuz yaklaşımı ve yavuzvari yaklaşımlar Alevileri incitecektir. Demokrasi güçlerinin Alevileri kazanmasının yolu sadece onları doğru bir tarif etmek yetmez, onlara karşı doğru, titiz, hassas ve hatta taviz vermede aşırıya kaçmakla olabileceğini anlamaktan geçer.

AKP nin açılımının ne olduğunu ve neyi kapsadığını Erdoğan su şekilde ifade etmektedir:

„mesela dün bir paket getirdiler. Birçok konular var. Mesela diyorlar ki maaş. Diğer grup kalkıyor diyor ki, biz bu devletin maaşlı memuru haline gelemeyiz. Mesele diyorlar ya cem evleri falan… Cami yi devlet yaptırmıyor ki, cem evlerini devlet yaptırsın. Yer noktasında aslında belediyelerimiz her türlü tahsisi yapıyor, burada bir sıkıntı yok. Ama tanımlamalar konusunda sıkıntı var. Diyanet bu noktada diyor ki; „Biz buna mabet diyemeyiz.“Çünkü Türkiye de Alevi vatandaşlarımızın kahir ekseriyeti ne diyor? “Ben müslümanim“ diyor. Türkiye deki Alevi vatandaşlarımız „Ben Müslümanim dediğine göre, o zaman bir bölünmeye zemin hazırlamamak gerek.“(8)

Erdoğan`in yukarıdaki cümleleri, yüzyılların resmi zihniyetini her bicimde devam ettirmektedir. Alevilerin AKP ye ve açılımına kuşkuyla ve mesafeli durmalarının haklılığını göstermektedir. Hiç mi değişiklik yok var bunu inkâr etmemek gerekir. Alevileri, „kılıçtan geçirilmesi gerekenler“, “bilmem kaç tanesi öldürüldüğünde cennete gidileceği“,“mum söndürdüğünde neler neler yapıyorlar …” çirkin nitelemeler, “kurban kesildiğinde murdardır, yenilmez“ vb. çoğaltılabilecek şekilde „lanetlemislerdir“. Bugün açıklamalara göre Erdoğan Alevileri, Müslüman olarak görüyor. Aslında görüyor mu oda şüpheli. Çünkü „Alevilerin kendilerinin Müslüman gördüklerini“ ve bu tanımlamayı tutuyor ve onun üzerinden siyaset yapıyor. Bölücülük yapılmaması gerektiği, hepimiz müslümaniz, hepimizin ibadet yeri Camidir diyor. O, Alevilerin ibadet yerlerini cem evleri olarak tarif etmelerini doğru bulmuyor. Bunu bir bölünme olarak görüyor ve bölücülükle suçluyor. Aslında egemen olan Sünni ayrıcalığından ödün vermek istemiyor. Çünkü kendisini var eden ve güçlü kılan bu ayrıcalık Erdoğan in bindiği dalı keseceğinden sorunu ret ediyor. Aslında AKP nin „Alevi Acilimi“ bu sefer kılıç zoruyla değil, Alevilerin kendi aralarında ki çelişkilerinden yararlanarak onları asimile etmeye çalışıyor. Devletin olanaklarından yararlanmak istiyorsanız kendinizi inkâr ederek Müslümanlıkla(Sünnilikte) birleşme çağrısı yapıyor.

Erdoğan in derdi ve amacı, Alevilerin kendi zihniyeti arasındaki ayrılığı, basit Müslümanlığa küsmeleri gibi göstermeye çalışmaktadır. Bu zamana kadar Alevilerin egemen zihniyet tarafından yapılan tüm haksizlik ve katliamları, Alevilerin sucu ve Müslümanlıktan uzaklaşması olarak göstererek, aslında egemen zihniyetten zerrece bile kopulmamistir. Kopulmadigi içindir, Alevilerin ibadet yerini Diyanete dayandırılırken açıklamaktadır. Kopulmadigi içindir, Alevi acilimi adi ilahiyetten gelme bir bakan yoluyla yapılıyor. Sünni zihniyetle Alevi sorunu „çözülmeye „ çalışılıyor.

Aleviler veya diğer inançlar kendilerini nasıl tanımlıyorsa, nereleri ibadet yeri olarak görüyorsa ve ibadetini hangi bicimde yapıyorsa o onun sorunudur. Hiç kimse onun hele bir devlet, sen su ya da bu sun, diye kimlik tartışmasına giremez. Onlara ibadet yerinin neresi olacağını belirleyemez. Onlar kendilerini nasıl görüyorsa, nereleri ibadet yerleri olarak görüyorsa onu tanımak ve yasal haklara kavuşturarak, bütün inançlara ve inacsizlara eşit mesafede durarak, çoğunluğun bir diğeri üstünde baskı oluşturmasına engel olacak bir pozisyona dönüştüğünde demokratik bir devlete dönüşmüş olur.

Ancak Erdoğan bu yaklaşım yerine (demokrat olmadığı için) basit bir siyaset oyunu ile „Alevi acilimi“ yaptığı yanılsaması yaratıyor diğer taraftan Aleviler arasındaki tanımlamadaki farklılığından kendi egemen zihniyetine yakin olanı „Ben müslümanim“ diyeni tutarak, hepimiz müslümaniz, hepimizin ibadet yer camidir, diyanet içerisinde maaşlı alevi hocalar yetiştirerek, Alevileri asimile etmeye çalışıyor. Bunu başarabilmek için Alevileri bölmek ve bölünen aleviler için kendisi için en tehlikeli olanı teshir ederek, kriminalize ediyor. Bunun nasıl yaptığını, Erdoğan in su cümlelerine bakmak yeterlidir sanırım:

„“Almanya da gerek bölücü terör örgütü, gerekse „Alisiz Alevilik“ diye bir çalışma var. Ülkemizde nüfus etmenin gayreti içerisindeler. Bunu şefaatle Alman yönetimine bildirdik.“Hassas olunmasında fayda var“ dedik“.(9) Erdoğan ayni şikâyeti Almanya Cumhurbaşkanı Jochim Gauckin Türkiye gezisinde eleştirileri üzerine dile getirmişti. Erdoğan bilinçli bir şekilde AABF yi teshir etmeye ve krimanilize ederek etki gücünü zayıflatmaya çalışıyor. Benzer yaklaşımını su şekilde devam ettiriyor:

„Biliyorsunuz, Alevi vatandaşlarımızın arasında aslında Türkiye de bir yekparelik yok. Çok farklı gruplar var. Almanya`dakilerin durumu ise, Türkiye deki Alevi vatandaşlarımızdan çok daha farklı isim vermeyeceğim, ama bir ara CHP den aday olmak istemişti. Sonra başarılı olamadı, bir kişi var. Almanya da bu isi kurcalayan karıştıran o. Tabii Türkiye ile bunların kopuk olması oradan geliyor.“(10)

Yapılan kitlesel protestodan sonra Avrupa Alevi örgütü ve yöneticisini açık hedef olarak göstermesi sadece yapılan bu gösterinin sonucu değildir. Aslında Erdoğan korkutan ve saldırmasına nedeni asimilasyona karşı çıkması ve Avrupa da yasayan Alevileri hiç bir yerden bir destek almadan Alevilerin ortak sorunları etrafında bütün çeşitliliğiyle (Türk, Kürt, yöresel ve siyasal düşüncelerin ve tanımlamadaki farklılığına rağmen) örgütleyerek birleştirebilmesindedir. Avrupa’da önemli örgütlü bir güç durumuna gelen Alevileri, doğallığıyla Alevileri asimile etmek isteyen Erdoğan istememektedir. Erdoğan`i korkutan tabii ki sadece Alevilerin örgütlü olması değildir. Ayni zamanda Avrupa alevi örgütünün devletten gölge etme başka ihsan istemez yaklaşımı ve dostlarını doğru tarif etmesidir. Egemenlere mesafeli dururken alevi sorununu Türkiye nin demokratikleşme mücadelesinin bir parçası olarak görüp, sosyalistler, KUH hareketine, demokratlarla birlikte hareket etme yaklaşımıdır. Erdoğan`in hedef olarak gösterdiği Avrupa Alevi örgütü ve yöneticisi-leri ile bir dayanışma içerisinde olmak bütün demokrasi güçleri ve Alevilerin aksatmaması gereken bir görevdir.

Alevilik sorunu bir Kürt sorunu gibi en yakıcı şekilde kendini dayatmaktadır. AKP alevi meselesini, Alevilerin kendi aralarındaki parçalanmış durumunu kendi lehine kabul edilebilir olanı alarak geçiştirmek istiyor. Dün aleviler hakkında her türlü karalamalar yapanlar, bugün siz kendinizi Müslüman görüyorsunuz o zaman bir bölünme yaratılmamalıdır diyebiliyor. Aleviler kendilerini nasıl tanımladıkları ve nereleri ibadet yeri olarak gördükleri Alevilerin sorunudur. Bunu kendi içlerinde tartışabilirler ve bu tartışmalara başkaları da katılabilir, ancak bir devlet kimin ne olacağını tanımlamasına girip haklarından mahrum etme hakki ile yaklaşamaz. Dün Kürtleri, dağ Türkleri olarak tanımlayanlar ve yürütülen mücadelenin sonucu Kürtlüğü kabul etmiş ancak haklarını vermemekte ayak diremektedir. Dün Aleviliği sapkınlık olarak lanetleyen ve katleden zihniyet bugün sizde Müslümansınız diyerek kendilerinin tanımladıkları asimilasyoncu bir acilim yapmaktadırlar.

Erdoğan`in Köln gezisi sonrası söylediklerinden sonra, AKP nin Alevi açılımının ne olduğu açığa çıkmıştır. Erdoğan`nin bu sinsi, asimilasyoncu, her zaman denedikleri böl parçala ucuz siyasetine karşılık olarak, Önümüzdeki dönemde su ortak hedefler etrafında birleşmek zorundadır. Alevilerin kendi hakları için mücadele ederken ve onların gerçek dostları olan demokratlar, devrimciler, sosyalistler ve KUH (Kürt Ulusal Hareketi) destek vermelidir.

1-Öncelikle Resmi zihniyet(Müslüman-Sunni) bugüne kadar kendisi dışındaki inançlara (ki uluslara, azınlık vb.) yapmış olduğu katliam ve asimilasyonları kabul etmelidir.

2-Diyanet kaldırılmalıdır.

3-Alevilik ve diğer inançlar kendilerini nasıl tanımlıyorsa, ibadet yeri ve ibadet biçimini nasıl yapıyorsa, o inancın tasarrufunda olacağı kabul edilmelidir. Bütün inançların eşitliği Anayasal garanti altına alınmalıdır. Devlet bütün inanç ve inançsızlığa karşı eşit mesafede kalarak, eşitsizlikler ayrıcalıklar kaldırılmalıdır.

4-Alevi diğer baskı altında olan inançların ödedikleri vergiler, bu inançların kurumlarına Tanzimat olarak geri ödenmeli ve önümüzde ki yüzyıl bu inançların kurumları vergiden muaf tutulmalıdır.

Yukarıdaki ortak hedefler etrafında mücadele yürütülürken Erdoğan`in sinsi teshirini parçalamak için “Hepimiz Aleviyiz, Hepimiz AABF örgütüyüz.” Alevileri parçalamaya yönelik „Dirlik birliktir, birliğimizi güçlendirelim“ ve Alevileri asimile etme çabasını boşa çıkarmak için „İnancımı tanımlamaktan, İbadet yerimin neresi olduğunu bana göstermekten Vazgeç“ seklinde kampanyalar yürütülmelidir.

31. 05. 2014

ARAS TEKİN

Alıntılar numara sırasına göre

1.   Ruşen Çakır, 26.05.14, Vatan gazetesi

2.   Engin Ardıç, 25.05.14, Sabah gazetesi

3.   Hüseyin Yayman,26.05.14,Vatan gazetesi

4.   age..

5.   Stockholm sendromu, rehinenin kendisini rehin alan kişiyle olası diyalog sürecinde olan, duygusal anlamda sempati ve empati oluşması olarak özetlenebilecek psikolojik durumu anlatan literatür terimdir. Psikiyatri Nils Bejerot tarafından adlandırılan sendrom, ismini 1973 yılında İsveç in başkenti Stockholm de yaşanan bir olaydan almaktadır. Banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır. Serbest kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmaz, nisanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler.

6.   İbrahim Kaypakkaya, Seçme Eserler, sf.147-48

7.   age……..sf.138

8.   F.Altaylı,28.05.14,Haber Türk

9.   Hüseyin Yayman,26.05.14,Vatan gazetesi

10. age….