BASINA VE KAMUOYUNA
AVRUPA (31.12.2013) Biz Almanya’da yaşayan ilerici – devrimci – demokrat Türkiyeli ve Kürdistanlı kadınlar olarak; erkek egemen düşüncenin yarattığı ve bütün sınıflı toplumların kendi ihtiyaçları doğrultusunda besleyip şekillendirdiği, kadın cinsine ve farklı cinsel yönelimlere sahip olanlara (LGBTİ) dayatılan toplumsal eşitsizliğe, baskı ve sömürüye, katliamlara karşı; kadınların dayanışmasını, kolektif çalışma anlayışını güçlendirmek, eylem ve mücadelede ortaklaşarak daha güçlü mücadeleleri örgütleyebilmek için ALMANYA DEMOKRATİK KADIN PLATFORMU adı altında güçlerimizi birleştirdik. Birlikte çalışma ilkelerimizin en başında gelen; antifaşist – antikapitalist/emperyalist, anti şövenist, anti ırkçı ve homofobik – ataerkil ideolojiye karşı olmak, dil, din, renk, etnik köken gözetilmeksizin, her insanın insanca yaşama hakkına sahip çıkmaktır.
Milyonlarca göçmen kadının yaşadığı Almanya’da bugün en fazla emek sömürüsü ve gaspına maruz kalanlar, en yoksul olanlar kadınlar iken bunların içinde de en fazla sömürülenler ve en yoksullar göçmen kadınlardır. „Eşit işe eşit ücret yasası“ aynı iş yerinde aynı işi yapan kadınla erkek arasında pratikte yaşam hakkı bulmadığı gibi, göçmen kadın ile yerli kadın arasında da hayat bulmamaktadır. Burada yetişen genç kadınlar, gelinen ülke ile yaşanan ülke arasındaki kültür farklılığından kaynaklı iki toplum arasında ARAFTA dururken, devletin politikaları ‘’ Ya eskiyi reddet gel ya da hep yabancısın gözümde’’ yaklaşımları ile ayrımcılığı ve ötekileştiriciliği beslemekte ve derinleştirmektedir.’
2011 yılının resmi kayıtlarına göre Almanya’da 313 kadın öldürüldü. Öldürülen bu kadınların çoğunluğunu Almanya’ya göç eden kadınlar oluşturmaktadır. Ve genellikle yakınları tarafından öldürüldükleri de ifade edilmektedir. Ancak gelişen bu tablo karşısında, devletin koruyucu yasaları ya da kadın cinayetlerini engelleyen yasal tedbirlerden ne yazık ki göçmen kadınlar yeterince yararlanamamıyarak burada da ayrımcılığa maruz kalmıştırlar. . “Oysa devletlerin yazılı yasalarında, ‘’Her bireyin yaşam hakkı kutsaldır ve korunmalıdır’’ tanımı vardır.
İçinde yaşadığımız sistem, dünyanın bütün coğrafyalarında, tarihin ve yaşamın akışına inatla direnen ve devinimi reddeden milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik ve bilimcilik ideolojileri adına, her türlü gerilciliği dayatmakta ve yaşatmaktadır. Bu durumun sonucu olarak ta; 21. Yüzyılda yaşamamıza rağmen, halen kadın bu toplumda bir insan olarak görülmüyor ve kimliğine saygı duyulmuyor. Bunun için iradesini ve bilincini hiçe sayıyor ve onun adına her türlü karar ve yetkiye sahip davranıyor. Halen efendilik-kölelik misyonu ile hareket edenler; kadınların daha çocuk yaşta iradelerine el koyarak zorla evlendiriyor, ya da süt hakkı, emek hakkı vb gerekçelerle başlık parasına sarılarak ve ticari bir mal haline dönüştürerek kadını metalaştırıyorlar. Namus uğruna kadınlar tecavüzcüleri ile zorla evlendirilerek yaşamları boyunca tecavüze maruz kalmalarına neden olunmakta, katledilmekte, toplumdan soyutlanmakta, intihara zorlanmaktadırlar. Yine namus uğruna cinsellikten zevk almaması için sünnet edilerek milyonlarca kadın sakatlanmaktadır.
Kadınlar, ev içindeki görünmeyen emekleri ile yaşamları boyunca sürekli dünyanın en ağır işçiliğini yapmalarına, yaşamı tekrar tekrar üretmelerine ve sistem o görünmeyen emek üzerinden sürekli kendisini yenilemesine, milyarlarca kâr elde etmesine rağmen, kısacası kadınlar, dünyadaki işlerin %65’ini yapmalarına rağmen, dünyadaki gelirin sadece %10’una, mal varlığının ise sadece %1’ine sahip olarak dünyadaki yoksul sayısının en büyüğünü oluşturmaktalar.
Dünyanın bütün coğrafyalarında, kadına biçilen toplumsal rolden kaynaklı, üretim alanlarında kadınlar ucuz ve yedek işgücü olarak görülmekte, sistemin ihtiyaç duyduğu dönemlerde kitlesel şekilde üretime çekilirken, ihtiyaç hissetmediği dönemlerde ise eve kapatılmaktadır. Nüfus planlamaları kadın bedeni üzerinden üretilen politikalar ile yapılarak, kadının kaç çocuk doğuracağına dahi karar verilmektedir. Diğer yandan ise emperyalizmin modernist dalgası altında, kadının reklam malzemesi haline dönüştürüldüğü, cinselliğinin pazarlandığı, aşırı kâr hırsı ile tüketim maddesi haline dönüştürüldüğü bir realite ile karşı karşıyayız.
Bütün bu sorunlara çözüm bulmak ve gidermek için, Almanya’da bir araya gelen Avrupa Demokratik Kadın Hareketi ( ADKH), Yeni Kadın, Sosyalist Kadınlar Birliği ( SKB) , Yaşanacak Dünya- Kadın Komisyonu, YEKKOM Kadın Komisyonu, Avrupa Alevi Birliği Kadın Federasyonu ( AABKF), Kadın Barış Bürosu ( Ceni), Tevgera Jinên Kurd ên Ewrûpa ( TJKE) bileşenleri olarak, ALMANYA DEMOKRATİK KADIN PLATFORMU’nu oluşturduk.”
Platformumuz; yürütülen çalışmaları gözden geçirmek, gelişmelere karşı tavır belirleyerek, perspektif üretmek için iki ayda bir toplanmayı karar altına almış, çalışmalarının organizesi ve planlamalarının hayata geçirilmesi için de, üç kişilik bir koordinasyon oluşturmuştur. Platformumuz kuruluş amacını ve hedeflerini anlatma amacı ile Şubat ve Mart aylarında medyada kendisini tanıtma çalışmalarını da örgütlemiştir.
Platform bileşenleri olarak; bu bilinç ve sorumlulukla, bir tarftan toplumsal sorunun bir parçası olan kadın sorunu noktasındaki toplumsal farkındalılığı yükseltmeye çalışırken, diğer taraftan da kadına dayatılan köleliliğin ve sömürünün topluma dayatılan kölelik ve sömürü olduğu gerçeği ile, kadın şahsında toplumu özgürleştirme amaçlı çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Homofobik erkek egemen sisteme karşı; cins, ırk, dil, din, renk, etnik köken ayrımcılığının olmadığı, insanın insanca yaşayabileceği ideallerimizdeki dünyanın yaratılması mücadelesine giden yolda ellerimizi, emeklerimizi, güçlerimizi ve seslerimizi birleştirmenin, mücadelemizi güçlendireceğine olan inancımızla, kuruluşumuzu kamuoyu ile paylaşıyoruz. Ayrıca; bu yaklaşım içinde olan tüm antifaşist – antikapitalist/emperyalist- anti ırkçı ve şövenist, homofobik – ataerkil ideoloji karşıtı olan Türkiyeli ve Kürdistanlı göçmen kadın ve LGBTİ kurumlarının platformumuzda yer alabileceklerini bu açıklamamız ile duyuruyoruz.
Almanya Demokratik Kadın Platformu