Bir Doğa Olayı Olan Deprem, Yıkıcı Sonuçlara Neden Olan Gerici Burjuva Sistemin Fay Hatlarını Kırıyor!

Büyük tekellerin tek bir amaçları vardır; kendi kasalarını doldurmaktır. Bu bencil çıkarları uğruna doğanın dengeleriyle oynadıklarını şimdi bütün kitleler yaşadıkları felaketler sonrasında farkına varmış durumda. Bu doğa felaketlerin kaçınılmaz olduğunu, ama insanın doğa olaylarına uygun yaşamını örgütlediğinde yaşamsal kayıpların önlenebileceğini, son tahlilde azaltılabileceği, yüzbinlerce kayıplar sonrasında farkına varmakta geniş yığınlar.

Ezen ile ezilenlerin savaşını işaret edenlerin devrimci tarafı olarak, burjuva sistemin kuşatmasında olan ve en derin kapitalist ekonominin kriz sarmalında mağdur edilen milyonlarca yoksul, devrimci kitlesel irade ile birleşemiyor, bu savaşın mahiyeti geniş kitlelerle buluşamıyorsa, bura üzerinden sadece komünist-devrimci özneleri sorgulamak tek yanlılık olur. Devrimci ve komünistlerin, somut koşullar üzerinden tayin ettiği siyaset, kitlelerle buluşmada tayin edici olsa da, mücadele edilen koşulları, öznel ve nesnel durum, bu konuda olumlu yada olumsuz sonucu tayin eder. Ki bazı tarihsel koşullar, kitlelerin bilincinde nesnel olarak bir bilinç sıçraması yaratır, kendiliğinden de olsa, mevcut sisteme karşı öfke biler.

Devrimci ve komünistlerin sınıf mücadelesi sahasındaki hareket alanını, kapsamlı katliamlar ve tutuklamalarla daraltan faşist burjuva iktidarlar, “terör-vatan haini” safsatalarla geniş yığınları manipüle etse de, gerici dünyasından topluma yayılan yıkım ve zulüm, sömürü ve haksızlık, bu kuşatmaları yıllara yayılan mücadele birikiminden daha etkili parçalamaktadır.  Sınıf savaşını sanki az sayıda komünistin, devrimcinin, aydının “terör” hareketi olarak tanımlayanlara, geniş kitleler özgülünde açık cevap olur böyle anlar. Sosyalizmi “boş hayal” görenler, somut ihtiyaç olarak haline getirir bu koşullar. Komünistlerin ve devrimcilerin, insanlık yanında aldıkları ilerici tutum, sadece burjuva yalanları dağıtmakla kalmaz, geniş yığınlara umut haline getirir. Halkımızı derin acılara boğan ve kitlesel kıyımlara neden olan son deprem, halkların düşmanı burjuva ve türevi sınıflarla, halkların dostu ilerici sınıflar ve devrimci özneler arasına, geniş kitleler nazarında adeta turnusol işlevi görmektedir. Kapitalist sistemin, bir doğa olayı (deprem), özgülünde enkaz altında bıraktığı insanlık, yaşanan canlı pratiklerle, tıpkı pandemi sürecinde olduğu gibi kapitalist dünyayı sorguluyor, onun her bir coğrafyadaki gerici-faşist iktidarlarına öfke biliyor ve “yeni bir dünya” özlemini ortaya koyuyor. Sokaklarda bireysel ve örgütlü haykıran öfke, futbol karşılaşmalarında (Fenerbahçe ve Beşiktaş taraftarları ile start alan), taraftarların “hükümet istifa” sloganı ile tayin ettiği siyasal hedef, yığınların kemiğe dayanan bıçağa verdiği devrimci cevaptır. Buna karşı AKP-MHP iktidarı, kuralsız ve dizginsiz saldırılar gerçekleştirmektedir. Enkaz altında kalan halkımızı çıkarmakta, tüm militarize güçlerini zamanında ve aktif olarak kullanmayan bağnaz iktidar, toplumsal öfkeyi bastırmak için, sokakları kuşatmakta, futbol sahalarına operasyon çekmektedir. Çünkü haksız ve gericiler. Halka zulüm ve kandan başka bir şey veremezler. Çürümüş ve batmışlar.. Kendi gerici saltanatları için, kan içerler, can alırlar… Yalancı ve hırsızlar. Halkın değerlerini halk için kullanıyoruz derler, ama halkın değerleriyle oluşan donları, “yardım merkezlerini” talan ederler, çalarlar, halkın zor koşullarını fırsat bilerek yeni bir rant alanı olarak satarlar. Kızılay’ın deprem ortamında çadırları satması gibi.

Devrimciler, sosyalistler, komünistler, bu depremde koşulsuz-şartsız, büyük bir özveri ile depremde zarar gören halkımızın yaralarını sarmaları, enkaz altındaki insanları kurtarmak için halka bağlılığın fedakarlığı ile çalışmaları, son derece kıymetli ve ileri politik bir iradedir. Bu bir övgü vesilesi değil, görevimizi yerine getirmenin bilincidir. Ve görev sahamız, halkımızla birlikte yaralarımızı sararak, siyasal hedeflerimizde yığınlarla birleşmedir. Devrimciler, sosyalistler, komünistler, depremde halkımızın yaralarını sarmak istedikleri için “suçlu” ilan edilmektedir zorba iktidar tarafından. Seçim süreci ile birlikte, AKP-MHP iktidarı, kanlı ve saldırgan bir süreç örgütlemektedir. Tehditlerle tırmandırılan bu süreç, daha derin çatışmaların, saldırıların, kontra komploların haberlerini vermektedir. Sokakta polis saldırısına barikat olan mahalle halkının ilerici tutumu, futbol sahalarında susmayan öfke, deprem alanlarından yükselen çığlık, faşizme karşı ezilenlerin birleşmesini daha güçlü mayalıyor. Evet farkındayız. Halkın acıları, yaşadığı yıkım üzerinden siyasal vazife çıkarmıyoruz. Ama halkımızın yaşadığı acıların siyasal bir muhatabı vardır. Bu acılar, bu yıkım, gerici bir sistemin, iktisadi-siyasal politikalarının sonucudur. Bu halkın acılarını sararak, köhnemiş barbar-sömürücü-rantçı- talancı sistemden hesap soracağız-sormalıyız.

Kapitalist Sermaye Talancıdır, Can Alıcıdır, Sermayenin Aşırı Kar Hırsıyla Yıkıcıdır!

Emperyalist savaşlarla, pandemi ile, doğa olayları ile kitlesel kıyımdan geçirilen insanlık ve ekoloji, bütün bu yıkıcı sonuçları, kapitalist sermeyenin hareketinden dolayı yaşamaktadır. Yayılma-büyüme-merkezileşme denklemi ile, dünyayı bir ahtapot gibi saran kapitalist sermaye, insanın tüm yaşamsal değerlerini metalaştırarak, sermayenin derinleşmesi uğruna talan etmektedir .Neo-Liberalist süreçle, daha da yıkıcı olan kapitalist barbarlık, pandemi ile, savaşlarla, doğa olayları nazarında çürümüş niteliğini beyan etmektedir. Yani ezilenler ve sömürülenler, emek değerlerinin gasp edilmesi ile sınırlı bir zulme uğramamakta, kapitalist haydutlar karşısında, kitlesel olarak can güvenliği sorunu yaşamaktadırlar. Çünkü kapitalizm, sadece ve sadece sermayenin çıkarları merkezli hareket eden barbar bir sistemdir.

Doğanın yer altı ve yer üstü zenginliklerini talan eden büyük şirketlerin, bu talanların doğadaki tahribata verecekleri zararı düşünülmüyor. Kar amaçlı ekonomi planlaması, yoksulları kaderleriyle baş başa bıraktıkları gibi bir de onların alın yazısı yani kader olarak da dini inançlarla ikna ediliyor.

Kentleşen ve kentleşirken de doğadan kopan ve şirketlerin kurdukları devasa betonların içinde barınma zorunda bırakılan insanlığı, doğa afetlerine karşı korunaksız hale getirdiler.

Büyük tekellerin tek bir amaçları vardır; kendi kasalarını doldurmaktır. Bu bencil çıkarları uğruna doğanın dengeleriyle oynadıklarını şimdi bütün kitleler yaşadıkları felaketler sonrasında farkına varmış durumda. Bu doğa felaketlerin kaçınılmaz olduğunu, ama insanın doğa olaylarına uygun yaşamını örgütlediğinde yaşamsal kayıpların önlenebileceğini, son tahlilde azaltılabileceği, yüzbinlerce kayıplar sonrasında farkına varmakta geniş yığınlar.

6 Şubat’ta on ilimizi kapsayan bu depremde on binlerce insanımızı kaybettik. Bu enkaz altında esas olarak kalan, kapitalist aşırı kâr amaçlı kurulan ekonomik ve sosyal sistemlerdir. Yani, Burjuva sistem, doğa karşısında çöktü, insanlığa ölüm ve yıkım yaşatmaktan başka verecek bir şeyinin olmadığını geniş yığınlar nazarında bir kez daha teyit etti. Sermayenin uluslararası tekelleşme trendine göre, insana dair her şeyi Pazar ilişkisinin bir parçası haline getirdi ve insanlık sermayenin rant sahasına mahkûm edildi. Sermaye bu hareketinde, bazı coğrafyalarda, en gerici kesim olarak faşizm ile tahkim edilmesi, insanlığa, ezilenlere daha kapsamlı zulüm, sömürü, soygun anlamına gelmektedir. AKP-MHP faşist iktidarının sınıfsal niteliğini buradan okumak gerekmektedir.

Çünkü, tekçi faşist sistem; sömürmek, yayılmak, daha fazla sömürmek, sermayede merkezileşmek, kazanmak, mülk edinmek, bir bina değil on bina alma hırsı üzerinde inşa edilmiştir. Bu anlayış ile kitleleri “modern” köleleştirmektedir. Bütün bunları örtbas etmenin elbette, birden fazla argümanlar elinde olduğundan ötürü geri kitleleri yönetmeye çalışmaktadır.

Birincisi; devlet asası, ikincisi ise inanç, yani cennet ile cehennemden oluşan korku kalesi. Ki, bu ittihat etme zihniyeti, bugün bu affet karşısında diz çöktüğü gibi sistem enkaz altında kaldı.

Karadeniz’den, Marmara bölgesi olmak üzer, Mezopotamya ve Amik ovasına uzanan hatlar üzerinde dere ve vadileri doldurarak, dev asa binalar kurarak ve bu binaların denetimi olmaksızın onaylanarak yoksullara satan bir sistemin esas olarak çöküntüsü yani kendi sonunun hazırlamış oluyor.

Bu depremde de ortaya çıktığı gibi, Amik ovası zamanla kurutularak bu gölün üzerine dahi yerleşim yerleri oluşturuldu. Doğal afetin yaşandığı an, sistemin katliam olarak hazırlık yaptığı anlamına gelir. Bilim dalı, sistemin denetiminde ve bilim dalı bütün doğa afetlerinin karşı nasıl korunması gerekir konusunda bilgiler vermektedir. Lakin, kâr amaçlı sistem ise bu zararı göze almadığından ötürü Hatay ilimizin ve Amik ovasının başına gelenleri hep beraber gördük ve yaşadık.

Olanlar oldu, bundan sora hayatımızı kaderin eline bırakmamak için neler yapmalı konusunu ciddiye almak lazım. Gelecekteki tehlikeler nelerdir? Sularını sormak ve buna göre konumlanmak, konuk yapmak ve yaşam alanlarını buna göre seçmek olmalı.

Hep söyledik ve bir kez daha hatırlatmakta fayda var; AKP-MHP iktidar bloğunun elinde, egemenlik aracı olan devlet, “Terör” adı altında katrilyon dolarları güvenlik adı altında, özel silahlı birimler oluşturulmaktadırlar.

Kendi saltanatlarını sürdürmek uğruna, binlerce zindanlar inşa etmekte. Saray ve köşklere yılda trilyon dolarlar harcanmaktadır. Cami ve Cemaat teşkilatlarına ayrılan bütçenin gerçek rakamını bilen yok. Bu cemaat ve teşkilatlara ayrılan bütçe ile gerçek eğitime ayrılmış olsa doğa afetlerine karşı ne yapmalı konusunda öncelikle toplum bilinçlenmiş olmuş olacak. Yani, doğa afetine karşı toplum ne yapmalı konusunda bilinçli hareket etmiş olacak ki, bu ziyanı yarı yarıya indirir.

Bilinmelidir ki; kapitalist sistemin esas amacı toplumu bireyselleştirmektir. Çünkü bireyleşen toplumu bölerek birey halinde yalnızlaştırarak yönetmek ve idare etmek daha kolay. Son yıllarda ülkedeki enflasyon ve zam zulümüm at başı gittiği bir süreci yaşadı-yaşıyor. Ancak buna rağmen 6 Şubat depreminde bütün bu bireysel yaşam dayatması dahi başarılı olamadıkların göstermekteyiz. Anadolu halklar, kendi yarasına merhem ola bileceğini, kendi geleceğini kendisinin belirleyeceğinin mümkün olduğunu sadece sosyalistler değil, toplumun en geri üyeleri dahi alanlara koşarak bunu kanıtladılar.

Irk, ulus, din, inancın ayrımın olmadığı, insan olmanın ruhu alanlarda görüldü. Sosyal ilişkilerin bitti denildiği bir yerde, insanlık el ele tutuşarak, enkaz altında kalanları kurtarma seferberliği içine girdi. Bu büyük felaket karşısında çaresiz, ya da kaderdir benzeri söylemlere boyun eğmeyerek, “Devlet nerede?” haykırışlarını ekranlarda gördük.

Askeri kuşatma içerisinde olan kitleler aynı zamanda doğanın kuşatması ile karşı karşıya olduğunu bu doğa afet sonrasında bir bilinç sıçraması yaşayarak anlaya bildiler.

Yer altındaki hareketliğin yoğunluklu olduğu bölgelerden sadece coğrafyamız değildir.

Hatırlanacağı üzere 11 Mart 2011’de Japonya da yaşanan deprem ve sonrasında Tsunami oluşması, dünyanın en vahşi doğa afetler içerisinde beşinci sırada yer almaktaydı. Ancak aradan on iki yıl geçmiş, bu doğa afetine karşı ne yapmalı konusunda şimdi çocuktan yaşlısına kadar neler yapacaklarını bilgisine sahipler. Nitekim Japonya da ki mimari yapılar FAY hatlarına göre imar edildiğini bütün dünyaya örnek teşkil etmektedir.

Nesiller değişimin önüne nasıl geçilmediği gibi doğanın hareketliğinin de önüne geçilemediği bir gerçekliktir.

Doğa-insan merkezli ekonomi yani ihtiyaca göre ekonomi planlama hedeflenmedikçe toplu katliamalar kaçınılmazdır. Yani insanlığın kurtuluş ufku sosyalizmi işaret etmektedir.