Sermaye Dökülen Gözyaşlarının  Üzerinde Palazlanıyor!- Mazlum CEYLAN

Komprador Tekelci Burjuvazinin Katliamı ve Deprem!

Türkiye /Kuzey Kürdistan’da uzun bir süredir bilim insanların sürekli dikkat çektikleri, Malatya merkezi fay hattının kırılmasıyla,  geniş bir coğrafyayı kapsayan ve milyonlarca insanın hayatına mal olan depremin sonuçları geniş bir kesim tarafından dünya genelinde konuşuluyor. Çünkü aynı şiddetli depremler Japonya‘da, Amerika‘da v.b yerlerde olmaktadır. Ancak bu kadar geniş çaplı derin yaralar toplumda açılmamaktadır.

Enkaz altında “sesimi duyan var mı?”seslere kulağını tıkayanlar, geç müdahale edildiği için enkaz altında donarak ölenler, soğuk hava koşullarında sokaklarda yaşamak zorunda kalanlar, öksüz kalan çocuklar; yani 15 milyon insanın hayatını, yaşantısını etkilendiği yaşanan ‘doğal afettin’ sonuçları ve sebepleri konuşulacaktır. Buna kader diyenler veya sebepleri başka yerlere havale edenler gerçekleri manipüle etmekteler. Halkın acısını, tepkisini sindirmek için yalan söylemektedirler/söylüyorlar. Depremin birinci gününde kurtarma çalışmaları başlatılsaydı, binlerce kişi ölmeyecekti. Bugün hayatta olacaklardı. AKP/MHP iktidarı depremzedeleri gölcük altında kendi kaderine bıraktı. İlk günde ve ikinci günde “ sesimi duyan var mı?” çığlığı zaman ilerledikçe sessizliye büründü.

Gelişebilecek doğal afetlerin daha fazla yıkım yaratması için koşulları doğal afetlere sunan sermaye iktidarıdır, doğal afetlerin olmasıyla seyirci kalanda aynı iktidardır. Deprem eli bin kişiyi öldürmedi. Bilim insanların belirtiği gibi önlem alınsaydı, çok az bir kayıpla geçerdi. Eli bin kişiyi toprağa gömen kapitalist sermayedir.

Dolaysıyla, lafı sağa sola çekmeden, açık beyan etmeliyiz. Bu bir katliamdır. Depreme karşı önlem almayan Türk devletinin suçudur. Katilde Türk egemen sınıfının kapitalist devletidir.

Çünkü, 1980 öncesi komprador burjuvazinin sermayesinin dolaşımında bir tıkanma görünüyordu. İMF yeni reçeteleri Türk sermayesinin önüne koyarak devletin ekonomik politikasında makası kırarak liberal sermayenin yolunu açtı. O dönemin hükümetlerinin izlediği politikalar, KİT’leri özelleştirerek, büyük sermayeye bedava sattılar, liberal pazar ekonomisini teşvik ettiler. Özal söylemi ile ‘bir koy beş alın‘ kazançlı sektörlere yatırım yaptılar. Türk burjuvazisi palazlandı, palazlanan burjuvazi inşaat sektörüne yöneldi. İnşaat sektörünün büyümesi AKP iktidarın övündüğü sektör oldu. Yollar, Köprüler, Tüneller, Gökdelenler ve benzeri yapılandırma kısa süre içinde genişledi. Ormanlar yakıldı yeni konutlar alanları açıldı, depremin fay hatları üzerinde konutlar yapıldı. Daha fazla ucuza mal edilerek yüksek kazanç elde etmeleri için, demirde çaldılar, betonda çaldılar, hırsızlık yaparak bilinçlice bu binaların çökeceğini bilerek, AKP iktidarı kendi yandaşlarına ihaleleri vererek her taraf betonlaştırıldı. Depremin fay hatları üzerinde yapılan yeni yerleşim yerlerine müdahale eden bilim insanlarını devletin sopasıyla susturuldu. Sürgün edildiler. Deprem olacağında bu kadar derin yıkımın olacağını bilim insanları vurguluyordu. Ancak hiçbir önlem alınmadı. Dolaysıyla yaşanan depremde on binlerce kişinin ölmesi, yüz eli bin kişinin ağır yaralanması doğal afet olarak tanımlamak devletçi zihniyetin kendisini aklamasıdır. Doğal afet değildir. Kader değildir. Türk devletin katliamıdır.

Yıkımın Akabinde Azami Rant ve Faturayı Emekçilere Çıkarılıyor. 

Yıkılan binaların yapılması için AKP/MHP iktidarı kendi yandaşlarına ihale verdiğini yerel basında yazıldı. 100 yıllık Türkiye tarihinde görünmeyen bir sermaye akışı AKP yandaşların kasasına akacaktır. Depremde ailesini, tanıdıklarını yitirenler, sakat kalanlar başta olmak üzere emekçilerin ödediği vergiler bu kesime gidecektir.

Daha önceki depremlerde yaşandığı gibi, Türk devleti, yoksul yığınları kendi kaderiyle baş başa bırakacaktır. Depremzedelerin istihdam alanların olmayışı, konut sorunu ve benzeri sorunlar gelecek dönemde daha fazla su üstüne çıkacaktır. Depremde istihdam yerini kayıp edenler, göç etmek zorunda olanlar, işsiz olanlar sermaye için ucuz iş gücü oluşturacaklardır, burjuvazi tarafından en kötü iş koşullarda çalıştırılacaktır.

Arz ve talep arasındaki çelişki sonucu, konut ve ev kiralarında ivme görünüyor. Kiralar ve konutlarda artış olacaktır. Yoksul kesim bu yükü taşımak zorunda kalacaktır.

Ekonomik anlamda faklı iş kolları zincirleme biçiminde birbirine bağlıdır. Bir sektördeki fiyat artışı diğer sektörü etkileyecektir. Dolaysıyla konut sorununda yaşanacak fiyat artışı, enflasyonun yükselmesini tetikleyecektir. Buda daha fazla hayat pahalılığını yaratacaktır. Komprador tekelci burjuvazi gerçekleşen depremde büyük kazançları elde edecektir. Önümüzdeki dönemde daha fazla bu gerçeği göreceğiz, timsah göz yaşlarını döken büyük kapitalistler yeni ihaleleri bekliyorlar. Gine aynı yöntemi kullanarak hırsızlık yapacaklardır. Sermayesine yeni sermaye katacaklardır. Sermaye dökülen gözyaşlarının üzerinde palazlanıyor gerçeği de budur.

  Kurtuluş Örgütlülükten Geçmektedir!

Genel olarak en kötü örgütlülük en iyi örgütsüzlükten daha iyidir sözü bir kez daha yaşanan bu somut durumda önemi ve anlamını görüyoruz.

Sosyalistlerin, devrimcilerin, yurtseverlerin, depremzedelere yardım etmelerinde ki kuvveti; onların örgütlü olmalarıdır. Örgütlü olmaları, kurumların kollektif hareket etmesini sağlar, bu sebepten dolayı,  yüz yıllık geçmişi olan Türk devletinden daha erken deprem alanına ulaşmışlardır, yardım etmişlerdir.

Kapitalist sistemin kişileri birbirinden yabancılaştırdığı, en küçük örgütlülüğü dağıtarak bireyciliği, egoizmi geliştirdiği yaşanan yıkım sürecinde, örgütlü olmak, örgütlenmek zorunda olduğumuzu gösteriyor. Kısacası, emekçilerin güçlü yönü örgütlü olmalarıdır. Egemen sınıfın güçlü yönü ise, emekçilerin örgütsüz oluşlarıdır.