Kürtlerin ayrılma hakkı talebinin “emperyalizmin işine yarayacağını” savunmak ve ayrılma hakkına engeller çıkartmak ya da engel olmak, en katıksız ezen ulusçu şovenizmdir.
“Ülkemiz emperyalizm sömürgesi altında, bu koşullarda Kürt ulusunun ayrılması emperyalizme destek anlamına gelir” söylemi ulusların kendi kaderini tayin hakkı (UKKTH) olan Leninist ilkeden hiçbir şey anlamamış sosyal-şoven çizginin ürünüdür.
Devrimci-komünist hareket, işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluşu için mücadele ederken, Kürt- Kürdistan sorununu gündemden çıkaramaz. Doğru bir sosyalizm mücadelesi için doğru bir ulusal sorun perspektifine; Leninist bir UKKTH savunusuna, doğru bir devlet tahliline ve doğru bir anti-emperyalizm görüşüne sahip olmak gerekiyor. Anti emperyalistlik adı altında yarı-sömürge ülkelerin burjuva-iktidar çıkarlarını savunamayız ya da o çıkarlarla yan yana gelemeyiz. Bu sınıfsal bir tutum meselesidir: Ya da TKP gibi olmamak gerekir!
TKP, ulusal harekete karşı sosyal-şoven tavrını, onunla ittifak halinde olan, devrimci demokratik kesimlere karşıda da sürdürmektedir. TKP, HDP ile ittifakı reddetmekte bununla övünmekte ve bunu en kaba ulusalcı-şoven temellere dayandırmakta; “Şeyh Said’e yoldaş diyenlerle biz bir arada olamayız, ittifak olamayız” demektedir. Bu anlayışa göre “Şeyh Said isyanı, Zilan, Agiri, Dersim, katliamları Cumhuriyetin geleceği için gerekliydi’’ ve bu ayaklanmalar da “gerici ve feodal”di.
TKP, Türk devletinin, Türk halkı üzerinde özenle uyguladığı milliyetçi-şovenizmle mücadeleden itinayla kaçınmaktadır. Çünkü TKP, emperyalizm karşıtlığı adı altında en kaba ulusalcı-cumhuriyetçi çizgiye sahiptir. Geçmişin geri yanlarını devralarak tavır sergileyen TKP, ulusal soruna yaklaşımdaki en temel ilke olan Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Etme Hakkına yabancılaşırken öğrendiği şey Perinçek vari takiyedir: “Türkiye’de ise hangi türden olursa olsun bir milliyetçi akım ve ideolojinin devrim sürecinde ilerici konum alabilmesi mümkün değildir.’’ (Gelenek gazetesi, Tekinoğlu) diyerek daha baştan tüm ulusal taleplerin önünü tıkamakta ve Kürt ulusal sorununu çaktırmadan milliyetçilik havuzuna atarak, sistemin törenle kabul edeceği bir dezenformasyon üretmektedir. Oysa aynı TKP’nin programında Kemalizm’e ve Kemalist cumhuriyetin Kürt ulusuna karşı gerçekleştirdiği mili zulme ve kıyımlara karşı tek bir eleştiri bulunmamaktadır.
Gerçekte ise, adına layık her komünist partisi, aynı zamanda ezen ulusun proletaryasının bir bölüğüyse, onun programında “ezilen ulusun ayrılma hakkını tanımak” yazılır. Ve bunun güvencesini verdiği ölçüde gerçek bir komünist ilkeyi uygulamış olur. Çünkü ulusal özgürlüğün tanınmadığı yerde ulusların gönüllü birlikteliğinden de bahsedilemez. Tarihsel gerçekli böyle yaşanıyorken, örneğin Kürtlerin ayrılma hakkı talebinin “emperyalizmin işine yarayacağını” savunmak ve ayrılma hakkına engeller çıkartmak ya da engel olmak, en katıksız ezen ulusçu şovenizmdir. Ve bugünkü TKP bu noktadadır.
TKP ve aynı çizgiye sahip bir kesime göre “ Kürtler ABD ile ortaklaştı, Kürt siyaseti emperyalizme güdümlendi.” Ama Rusya emperyalizmiyle açık iş birliği yapan Esad rejimi ve ordusu kimi zaman “yoldaş başkan’’ ordusu da “halkın çocukları” oluveriyorlar. Bu anlayışa göre Kürt siyasetinin önderliğinde IŞİD’e karşı savaşan Arap ve Kürt çocukları ‘yoldaş’ değil! Bu çizgi, Kemalist faşist diktatörlüğün Kürt-Kürdistan ayaklanmalarına yönelik söylem ve katliamlarına karşı yıllardır sessiz kaldığı gibi bugünde Afrin, Serekani de ki işgal ve katliamlara da sessiz kalmaktadır. Onları “Suriye topraklarının işgali” ilgilendirmekte ve Kürdistan sessizce yalnız bırakılmaktadır.
Egemen ulus burjuvazisi ve Kemalistlerin güdük “anti-emperyalist” tutumuna övgü göklere çıkartılırken Kürt ulusunun işgal karşıtı bağımsızlık mücadelesi hor görülmekte; Yani TKP sosyal şovenizminde ısrar etmektedir…