Devrimci siyasetin devrimci görev ve devrim bilinciyle siyasi sürece özet bakışı

Bütün tartışma ve çabamız, bütün strateji ve taktik siyasetimiz bu hedefe, yani siyasi iktidar mücadelesine kilitlenmek, ona tabi biçimlenmek durumundadır

Haber Merkezi (18-01-2018) Emperyalist dünya sistemi ve gericiliğinin dizginlerini elinde tutan en semirmiş dünya haydutlarından, bu haydutların nüfuz ve gerici sistemlerine angaje olup aynı yörüngede ‘’çöplüklerinin horozu’’ ya da ‘’çiftlik yöneticisi’’ durumundaki ‘’eli kamçılı’’ kahyalardan müteşekkil bütün gerici dünya, bencil burjuva çıkar ve hegemonik nüfuza dayalı keskinleşen çatışma seyriyle büyük bir siyasi kaosa doğru hızla sürüklenmektedir.

ABD emperyalizmi ile Rusya emperyalizmi arasında, pazar ve nüfuz alanlarına müdahale zemininde keskinleşen çatışma, Rusya’nın ABD’ye karşı elde ettiği göreli Suriye başarısında perçinlenen oyun kurucu pozisyonuyla girilen emperyalistler arası yeni denge şartlarında örtülü bir paylaşım süreci veya çatışması niteliğinde biçimlenmektedir. ABD ve Rusya-Çin eksenli bloklar dışındaki üçüncü emperyalist blok olan AB, bu süreçte esasta kendi pozisyonunu koruyarak iç örgütlenmesini sağlamlaştırma biçiminde çatışma dışında kalan edilgen bir durumdadır…

Emperyalist dünyada Rusya lehine gelişen yeni denge şartlarında biçimlenen yeni paylaşım süreci, keskinleşen mevcut çatışmalarının ötesinde, bu çatışmaları kızıştırarak yaygınlaştıran eğilimiyle dünyayı daha büyük felaketlere taşıyacak siyasi kaos ve savaşlara gebedir. Mevcut durum ve emareler göz önüne alındığında, emperyalist güçler arasında hüküm süren emperyalist paylaşım süreci eksenli dalaş derinleşerek yeni çatışma ve savaşlarla ilerleme eğilimi taşıyan dinamik bir süreç olarak gelişecektir denilebilir. Bu, esasta dünya halkları ve mazlum uluslarının kan ve gözyaşına boğulması, insanlığın en masum ve mağduru olan kadın ve çocukların emperyalist-kapitalist gerici çıkarlar uğruna acımasız bir kıyımdan geçirilmesi anlamına gelecektir.

Derinleşen emperyalist çatışmanın yarattığı kaotik siyasi şartlar ve bu şartların yoksul dünyaya çıkardığı ağır fatura ile ezilen-sömürülen emekçi sınıflara büyük acılar biçiminde yansımaları ve burjuva cephedeki çelişki ve çatlağın gerici egemenlik nüfuzunda yarattığı boşluk gibi şartların toplamı, dünya ölçeğinde devrimin objektif şartlarını uygun hale getirerek, devrimci gelişme veya sosyal patlamaların gündeme gelmesini olanaklı ve muhtemel kılmaktadır.

Yine emperyalist dünya gericiliği cephesinde yaşanan çatışma ve gündeme gelen yeni denge şartları, yarı-sömürge bağımlı ülke hâkim sınıflarının emperyalist efendileriyle yeni şartlarda işbirliği yapma zemininde pazarlıklar yapma durumunu da gündeme getirmiş, bir nevi bu hakim sınıflara alan açarak ellerini güçlendirmiştir. Bundandır ki, bahsi geçen ülke egemen sınıflarının yeni efendilerle iş birliğine gitme ve emperyalist güçlerin de yeni partnerlerle çalışma durunu daha belirgin biçimde gündeme getirmiştir.

Erdoğan iktidarı miadını doldurdu

Dünya gerici sisteminin bir parçası ve küresel egemen gericiliğin uydusu olan ‘’TC’’ devleti ve özelde de Erdoğan iktidarı, zorunlu olarak uzantısı olduğu bu gerici döngünün içinde olup, siyasi yönelim, nitelik ve kaderini de aynı yörünge üzerinde sürdürmektedir. Gerici dünya çarkının parçası olarak zorunlu olduğu kadar, bütün gerici karakteri ve tekçi-faşist tek adam diktatörlüğü niteliğiyle uyguladığı açık faşizm ve buna bağlı OHAL ve KHK’larla azgınlaştırdığı koyu baskılar yönetimiyle de aynı siyasi kaos ve gerici çatışmaların içindedir. Erdoğan iktidarı içinde bulunduğu darboğaz ve sorunlar girdabında cebelleşirken, MHP’yi yedeklemesinde de somutlaştığı gibi, milliyetçi-faşist duyguları hortlatarak iktidarı adına bu zehirli zeminden nemalanmayı tek çare olarak benimsemektedir. Fakat bunun da iktidarını kotarmaya yetmeyeceği açık olan Erdoğan’ın önümüzdeki süreçte faşist saldırganlığını pervasızca tırmandıracağı anlaşılmaktadır. Özellikle yeni siyasi parti oluşumu ve muhtemel yeni siyasi parti oluşumları ya da muhalif cephenin AKP içine yansıyacak kadar genişlemesi karşısında acze düşüp zayıflayan Erdoğan iktidarının daha şuursuz adımlarla savaşlara girişmesi muhtemeldir… Bu süreçte, çeşitli ulus ve azınlıklardan Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarının daha büyük felaketlerle tanıştırılması, katliam ve kıyımlara maruz bırakılarak en ağır faturalarla yüz-yüze gelmesi anlamına gelecektir… Lakin, bu koşullarda ülkede devrimci durumun objektif şartları itibarıyla uygun ve gelişen bir eğilim olduğunu da söylemek gerekir. Devrimin objektif şartları uygun ama sübjektif şartları için aynı şeyi söylemek son derece zordu.

Erdoğan iktidarı adına bir şey daha söylersek, o da bu iktidarın miadını doldurduğu veya burjuva klikler arası iktidarın el değiştirmesi anlamında gitmek üzere olduğudur.

Bu öngörüden sonra şunları da eklemek gerekir.

Bir; Türkiye-Kuzey Kürdistan’da burjuva siyasetin iki bloklu bir eğilime girdiğidir. MHP’nin AKP’ye iltihak etmek üzere girdiği ittifak veya koalisyon süreci ve özellikle de başkanlık ile başkanlık sistemi zemininde gelişen bu sürece gelinmesinde Bahçeli’nin oynadığı rol ve tabiî ki Bahçeli’nin kayıtsız şartsız Erdoğan tek adam sultasını desteklemesi, burjuva siyasetin bu doğrultu veya eğilimine işaret eden gelişmedir. Daha da ötesi, Başkanlık referandumu döneminde EVET ve HAYIR cephelerinin oluşması, Erdoğan karşıtları ve Erdoğan yandaşları ayrışımının siyasette de gelişerek oturması süreçlerine tanıklık yapan ikili bloklaşma süreci siyasetin bu eğilimini yansıtan süreçtir. HAYIR bloğu ‘’soldan’’ sağa kadar geniş bir cepheyi ifade ediyordu ki, bu cephesinin korunarak sürdürülmesi eğilimi de açıktır. Erdoğan’ın seçimleri yenilememesi temelinde gelişen pratik süreç burjuva siyasetin bu bloklaşma biçiminde iki esas cephede ana akım eksenli biçimlenmesini koşullamıştır. Burjuva siyasetin önümüzdeki dönemde esasta iki ana akım eksenli biçimleneceği söylenebilir.

İki; Erdoğan iktidarı, yeni denge şartlarında işbirlikçi yerel iktidarlar veya bu hakim sınıflar ‘’lehine’’ ortaya çıkardığı yeni koşullara uygun olarak, Rusya emperyalizmine yanaşma tercihi temelinde göbekten bağlı olduğu ABD emperyalizmiyle pazarlıklar yapma ve işbirliğini yeni şartlarda sürdürme eğilimine itmiştir. Esasta da ABD’nin Erdoğan yerine başka partnerlerle çalışma isteminin pratik adımlara dökülmesi, Erdoğan’ı ABD ile pazarlıklara girme cüretini göstermeye ve giderek ondan uzaklaşmasına itmiştir. Ki, bu eğilimin gündeme gelmesinde küçümsenmeyen ve belki de Kürt meselesi gibi esası oluşturan başka nedenlerin olduğu da aşikardır. Misal, ABD’nin özellikle Batı Kürdistan’da izlediği Kürt politikası ile (bu politika esasen bölgede Rusya’ya karşı nüfuzunu koruma ya da Rusya’yı kuşatmaya dönük bilindik politikası ve elbette bölgede zedelenen inisiyatif ya da zayıflayan sömürgeci nüfuz ve pazardaki söz hakkını koruyup geliştirme vb. politikasıdır), ‘’TC’’ devleti ve özelde de Erdoğan iktidarının kırmızı çizgisi ve elbette kabusu durumunda olan Kürtlerle çatışması, Erdoğan iktidarının ABD tarafından değiştirilmek istenmesi ve bu uğurda “FETÖ” eliyle bir darbe planlaması ve bundan Erdoğan’ın adı gibi emin olması, ABD tarafından Erdoğan iktidarının zayıflatılarak düşürülmesi temelinde Erdoğan’ın korumalarına tutuklama çıkarılması, ABD Türk konsolosluğu çalışanının Erdoğan iktidarı tarafından tutuklanması, ABD tarafından uygulanan ‘’vize krizi’’ veya vize krizi olarak bilinen yaptırım ya da tavır, ABD’nin Reza Zarrab ve Halk Bankası ikinci müdürünü tutuklayarak yargılaması ve bu yargılamada Erdoğan ile bakanları ve ailesi hakkında suçların ifşa edilmesi şeklinde gelişip devam eden süreç, Erdoğan’ın ABD’den uzaklaşarak Rusya’ya yanaşması sürecini dinamize eden diğer etmenlerdir denilebilir. Bütün bu gelişmeler zemininde ‘’TC’’ devleti ve özelde de Erdoğan iktidarının ABD emperyalizminden uzaklaşarak Rusya emperyalizmine yanaşma temelinde bir eksen kaymasına somut olarak yöneldiğini, bu eğilimi pratiğe döktüğünü söyleyebiliriz. Bu, Erdoğan iktidarının devlette hangi düzeyde söz sahibi olduğunu ve Erdoğan-AKP hükümetinin diğer hükümetlerden farklı olarak siyasi iktidar olmanın ötesinde devlet iktidarında palazlanmış olduğunu da gösteren bir durumdur.

Sorunun çözümü: Sınıf devrimi

Gerici dünya adına veya yerel temsilleri şahsında muhatap gericilikler adına bunları söylemek, bu dünya hakkında tahlil ve tespitlerde bulunmak hem doğru hem de gerekli ve hem de zorunludur. Fakat bu gericiliğin gerek stratejik gerekse de somut yönelimleri vb. hakkında analizler yapmak yetmez. Bu gericiliğin ve bu gericiliğin koşullandığı şartların nasıl aşılacağı veya buna karşı mücadelenin nasıl yapılacağı zemininde görevlerin tespit edilip çözümlerin üretilmesi şarttır. Aslolan mevcut durumun tahlil-tespit edilmesi değil, bu durumun nasıl aşılacağına dair mücadele görevleri ve sorumlulukların saptanarak pratikleştirilmesine dönük çabanın ortaya koyulmasıdır.

Bu bağlamda, gerici dünya da durum ve gelişmelerin tespit edilmesiyle yetinmemek ama bu durumun devrimci yoldan değiştirilmesiyle ilgilenmek elzem iken, devrimci dünya cephesinde durum nedir sorusuna da yanıt vermek ve verilen yanıta bağlı olarak bu cephede öne çıkan gerekli görev ve sorumlulukların saptanıp çözüm yollarının tartışılması tek doğru metot ve devrimci politikadır.

Sorunun tespit edilmesi yetmez, sorunun çözümünü de ortaya koymak şarttır. Sorunun bir yanını görüp ikinci yanını görmemek, doğru siyaset ve çözüm geliştirmekten uzak kalırken, sorunun her yönlü ortaya konulması-görülmesi isabetli siyasetler ve çözümler geliştirmeyi olanaklı kılar. Devrimci siyasette düşülen ve düştüğümüz eksikliklerin en önemlilerinden biri, sorun ve meseleleri tek yanlı değerlendirip ele almak, bütünlüklü veya çok yönlü görüp ele almakta zayıf kalmaktır. Sorun ile birlikte sorunun alternatifinin ortaya koyulması gerekmektedir ki, bu yaklaşım aynı zamanda diyalektiğin temel yasası olan zıtların birliği ilkesine de uygundur. Zıtların birliğinden söz edip mücadelesinden söz etmemek ya da zıtların çatışmasından bahsedip birliğinden bahsetmemek tamamen hatalıdır.

Faşizm ve emperyalist dünya gericiliği başta olmak üzere, her türden egemen gericiliğin ister içinde bulunduğu mevcut koşullardaki ve isterse de başka şartlardaki varlığı, değişik dil, din, renk ve cinsten proletarya ve emekçi halklar, mazlum ulus ve ezilen inanç kesimleri ve son tahlilde tüm insanlık için def edilerek tarihin karanlığına gönderilmesi gereken ölümcül bir tehdittir. Gericiliğin her türü insanlığın atılması gereken kamburudur. Tarihe, topluma, insana ve bütün özgürlük ve gelişime aykırıdır gericiliğin varlığı. Egemenliği ise tam bir varlık-yokluk meselesidir yoksul dünyanın. Varlığı hiçbir toplumsal ihtiyaç ve gereksinimle, hiçbir insani değer ve insanlığın gelişim seyriyle bağdaşmayan, bilakis bütün bunlar karşısında yıkıcı köstek, tahripkâr bir zararlı, tam bir veba ve asalak bir mikrop olarak felaketlerin kaynağı olan bu gericiliğin sınıf devrimleriyle bertaraf edilmesi tarihsel bir zorunluluk ve görevdir. Bilumum gericiliğin proleter devrimlerle süpürülüp geri dönülmez biçimde yeryüzünden atılması toplumların gelişme tarihine uygun bir şarttır. Toplumların gelişme tarihi sınıflar mücadelesinden ibaret ise, günümüz gericiliği ve ona bağlı gerici sınıfların tasfiye edilmesi de devrimci sınıf mücadeleleri ve sınıf devrimleriyle mümkün olacaktır. Ne burjuva sistemi onararak kutsayan burjuva reformist akımlar, ne de sınıf mücadelesi ve devrimini reddeden diğer yaklaşım ve yönelim türevleri bu maharet ve yetenekte değildir, olamazlar da. Tek yol devrimci sınıf savaşları ve bu zeminde pratikleşecek devrimlerdir. Dünya gericiliğine karşı proleter dünya devriminin zaferi yükselmek durumundadır.

Proleter dünya devriminin parçası olan tek-tek parça devrimleri, dünya gericiliğinin bu parçalardaki temsillerini hedefleyerek, emperyalist gericiliği zayıf halkalarından koparmak durumundadır. Tek-tek parça devrimlerindeki gelişme ve bu devrimlerin belli bir gelişme aşamasında dünyaya hükmedecek tesiri proleter dünya devrimine çıkarak emperyalist gericiliği yeryüzünden giderek silecektir.  Bunun için somut parça devrimlerinde yoğunlaşmak şarttır ki, tek-tek ülke devrimleri mevcut emperyalist dünya gericiliği şartlarında ve tarihsel olarak geçerli olan yol ve eğilimdir. Proletarya ve emekçi sınıfların yığın hareketlerini güncelleştirmek için kitleler içinde büyük örgütlenmelere giderek, devrimci sınıf zemininde siyasal parti ve örgütlerimizi geliştirerek sınıf savaşımını yükseltmek durumundayız.

Anti-emperyalist, anti-kapitalist ve anti-faşist mücadelelerde geniş toplumsal kitleleri harekete geçirerek devrimci cepheyi büyütmeli, emperyalist gericilik ve onun yerel uzantılarını sınıf savaşlarıyla boğmalıyız. Evrensel olarak günümüz koşulları bu mücadelelerin geliştirilmesi için uygundur. Uluslararası komünist ve devrimci hareketin örgütlülüğünden başlamak üzere bu tarihi görev ve sorumluluğuna sahip çıkması yaşamsal bir ihtiyaçtır. Aynı biçimde tek-tek ülkelerde bu örgütlenmelerin güçlendirilerek tarihi görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi ötelenemez bir aciliyettir. Emperyalist gericilik ve onun her birimiyle yenilgiye uğratılıp insanlık ve devrimci tarihin gelişim yolundaki engellerin kaldırılmasının geçerli ve nitelikli yolu proleter devrimlerdir; çare proleter sınıf savaşları ve devrimleridir. Siyasi iktidar mücadelesi yürütmeden ve bu mücadeleyi devrimci zor veya silahlı ordu ekseninde ele almadan gerici sınıf iktidarlarını mağlup ederek ortadan kaldırmak olanaksızdır. Proletarya ve emekçi sınıflardan başlamak üzere, tüm insanlığın özgürlük ve kurtuluş yolunda tayin edici tek ihtiyacı sınıf devrimidir. Ve bu zorunlu olduğu kadar, tamamen mümkündür de. Yoğunlaşmamız gereken halka budur!

Açık faşizm ve buna bağlı koyu faşist baskılar gerçekliğini, bu gerçekliğin toplum ve devrimci güçlere etkilerini vb. tespit etmek doğru, haklı ve gerekliyken; bu etkinin devrimci duruş ve mücadele lehine değiştirilmesi ya da adı geçen açık faşizm şartlarının geriletilmesine dönük görev ve sorumlulukların devrimci duruş temelinde veya devrimin geliştirilmesi lehine öne çıkarılarak pratikleştirilmesinde gerekli tahlil-tespitler ve çabaya aynı önemi vermemek ciddi bir eksikliktir.

Faşizm süreci ve bu sürecin devrimci mücadeleyi sınırlayan ve zorluklarla karşı-karşıya getiren vb. özelliklerini analiz etmek doğru ama bunu yapmakla yetinmek yanlıştır. Bu tespitleri yapmak ve tespit edilen bu şartlara göre pozisyon almak esasta doğru ama salt bu durum ve şartlarla sınırlı pozisyon almak yanlıştır. Şartlara göre pozisyon alırken, şartların değiştirilmesi esasına bağlı görev ve sorumlulukların yürütülmesine dönük pozisyon almak da gereklidir. Bu anlamda, bütünlüklü doğru yaklaşım hem şartları dikkate alan ve hem de bu şartları devrimci çizgi ve duruş temelindeki görevlerin yürütülmesiyle değiştirilmesini dikkate alan yaklaşımla pozisyon almaktır. Kendimizi birinden yoksun bırakırsak, objektif olarak hatalı siyaset güderek başarısız kalırız. Ama hem şartları hem de şartların aşılmasına dönük görevlerle devrimci çözümü dikkate alan bir yaklaşımla hem doğru siyaset yapmış ve hem de başarı yakalamış oluruz.

Özellikle tekrar edip dikkat çekelim ki, salt devrimci duruş-tavır ya da militan devrimcilikle sınırlı bakış açısı devrimin örgütlenip geliştirilmesi için yetmez. Bunun kadar salt şartları esas alan ve devrimci görevleri arkalayan bir bakış açısı da devrimi örgütleyip geliştiremez. Ne şartların esiri olacağız ne de şartları dikkate almayan salt iradeci olacağız. O halde bilimsel metot ve anlayışla hareket edip, ak-kara şeklindeki mekanik yaklaşımdan sakınacağız. Her süreç ne yalnızca doğrudan ne de sadece yanlıştan müteşekkildir. Her süreç istisnasız olarak doğru ile yanlışı bir arada bulundurur. Hiçbir siyaset veya strateji tek bir yandan, tek bir doğrudan veya yanlıştan ibaret değildir. Bir şey belli şart ve durumlarda yanlış olabilirken, başka şart ve durumda doğru olabilir.

Aynı süreçte birden fazla taktik siyaset uygulanabilir

Daha somut olarak; açık faşizmin ağır baskı şartlarında proleter devrimci siyasetin devrimci güçleri korumaya dönük taktik siyaset izlemesi genel olarak doğrudur. Bu doğru her şart ve durumda mutlak biçimde geçerli bir doğru değildir. Ya da bu doru siyaset uygulanan veya uygulanacak tek siyaset, tek siyaset biçimi değildir. Aynı doğru siyaset sürecinde başka siyasetlerin uygulanması mümkün olmanın ötesinde, aynı süreçte birden fazla taktik siyaset uygulanabilir. Doğru taktik siyasetin başka taktik siyasete men koyan bir tek siyaset egemenliği ve hakkı yoktur. Bir taraftan güçlerin korunması siyaseti uygulanırken, öte taraftan atak bir siyaset veya eylemsel pratiği hayata geçiren bir siyaset paralel olarak uygulanabilir. Bunlar birbiriyle çelişmez, bilakis uygun biçimde ele alınıp uygulandıklarında birbirini besler.  Dahası, güçlerin korunması taktik siyaseti, belli şartlara sahip güçlerin korunmasını ihtiyaçla zorunlu kılarken, başka uygun güçlerin pratik mücadele içinde olması veya demokratik mücadeleyi olması gereken çerçevelerde yürütmesini de kapsar-kapsamaktadır. Yani, hukuksal vb. açılardan açık faşizmin açık hedefi durumundaki güçlerin korunması zorunlu ve doğruyken, aynı pozisyonda olmayan uygun güçlerle demokratik mücadelenin yürütülmesi kaçınılmazdır ve benimsenendir. Kendini korumayı başarmayan bir gücün mücadele sürekliliğini sağlaması düşünülemez. Bu bağlamda doğru-bilimsel anlayış temelinde güçlerin korunması taktik siyasetinin uygulanması doğrudur. Fakat bu siyaset sadece güçlerin korunmasıyla sınırlı değil, güçlerin korunmasına paralel olarak mücadele görevlerinin de yürütülmesini kapsar-kapsamak durumundadır. Bunun dışındaki her algı hatalı ve tek yanlıdır. Mücadele ve devrimci görevleri tamamen rafa kaldıran bir yaklaşım benimsenemeyeceği gibi, güçlerin korunmasını ihmal eden düz yaklaşım da benimsenemez. Pratik yaşamda, ölümsüzleşen yoldaşların cenaze törenlerine katılmak prensip olarak vazgeçilemez görev ve sorumluluktur. Aynı biçimde bu cenaze törenleri veya başka pratiklerde davranışlarımızla kendi hakkımızda düşmana malzeme vermek veya hukuken bizleri yargılayıp ceza vermesine imkân sunmak vb. davranışlardan kaçınmak da bilinçli devrimci yaklaşım ya da tavırdır.

Son tahlilde tartışma ve siyasetlerimizin temel konusu, yani meselenin özü sınıf devrimi ve bunun başarısıdır. Bu bağlamda devrimci görev ve sorumluluk esasımız, sınıf düşmanlarımız ve bunların iktidarlarına karşı mücadelede anlam bulur. Bütün tartışma ve çabamız, bütün strateji ve taktik siyasetimiz bu hedefe, yani siyasi iktidar mücadelesine kilitlenmek, ona tabi biçimlenmek durumundadır. Aksi taktirde her tartışma anlamsız ve boş bir gevezelikten ibarettir. Ancak doğru siyasetlerimizin devrimci görevleri geliştirme ve devrimi ilerletmede rol oynadığını unutamayız. Doğru siyaset veya taktiklerin önemi bu kadar açıktır. Elbette yanlış siyaset ve taktiklerin de tersi bir işlev göreceği açıktır.

Türkiye-Kuzey Kürdistan’da Türk hakim sınıfları ve devleti tekçi-faşist paradigmalarla yoğrulmuş kesin bir sınıf karakterine sahiptir. Bu karakterdeki sınıfların bu günkü iktidarı tekçiliği tek adam sultasına taşıyarak perçinleyen Erdoğan iktidarıdır. Erdoğan iktidarı açık faşizm uygulamakta, kendi yasalarını tanımayan biçimde keyfiyetçi ve hukuksuz bir pervasızlık sergilemektedir.

O halde, ilerici olanı desteklemek, devrimci olanla birleşip sınıf devrimi gerçekleştirmek; işte somut görev ve sorumluluk budur.

Gazete Patika