Fransa Kölelik Yasasına karşı ayakta

fransa-marsilya-grevBunlar her ne kadar yasanın geri çekilmesinden söz etseler de, yaşanmış olan sayısızca örnekte görüldüğü gibi, yasanın yumuşatılması ve kendilerine dokunan kısımların iptaliyle yetineceklerdir Bunun içinde ülkenin bir çok alanına yayılmış yürüyüş ve bir kaç günlük iş bırakmayla güç gösterisinde bulunmayı yeterli görecektir Sınıf mücadelesi perspektifinden kopan sendikalar, doğası gereği, burjuvazinin sınıf içindeki en güçlü ayağı olurlar. Sınıf mücadelesinin engeli ve en barbar sömürü çarkının sorunsuzca, engelsizce dönmesinin manivelası olurlar. Emperyalist ülkelerdeki hemen hemen bütün sendikalar bu hale düşmüşlerdir. 1900’lerin başında kurulduğundan 1980’lere kadar tarihi, şanlı sınıf mücadeleleri ve Hitler faşizmine karşı direnişlerle dolu

HABER MERKEZİ (03.06.2016)-Fransa, yaşamakta olduğu ekonomik krizden henüz belini doğrultabilmiş değil. Reform adı altında çıkardığı ve çıkarmaya çalıştığı yeni yasalarla emekçi kitlelerin haklarını budayarak kendisine çıkış yolu arıyor. Ancak bu da öyle kolay olmuyor. Çalışan milyonlarca emekçinin öfkesine çarpıyor ve kitlelerin her geçen gün daha da çoğalarak sokaklara, meydanlara çıkmasına neden oluyor. Uzunca bir süredir tartışılan Yeni İş Reformu’da bunlardan birisi olarak hükümetin gündeminde. Gelişecek olan sınıf tepkilerinin önünün kesilmesi için emekçi yığınların ikna edilmesi amacıyla her yol denenmektedir. Tarihsel deneyimi olan kitlelerse, bu manipülasyonlara pekte itibar etmiyor. Bundandır ki, milyonu aşkın kitle genel grev çağrıları eşliğinde sokaklara ve meydanlara akıyor. Paris sokakları ve meydanları işçiler ve gençlerin haykırışları ve kavgalarına yeniden tanıklık ediyor.

Çıkarılmak istenen Yeni İş Reformu yasası, neo-liberalist ekonomi-politikanın temel ayaklarından birisi olan esnek çalışma ve esnek ücret sistemini en acımasız bir şekilde içermektedir. Ki, bu yasa için, ” ikiyüz yıl öncesine geri dönülüyor” tespiti yapılmaktadır. Doğrudur. Çünkü, bu güne kadar kan pahasına kazanılmış olan hakların neredeyse bütünün gaspını hedeflemektedir. Patronlar, her hangi bir yasayla karılaşmadan çalışanın iş sözleşmesini tek taraflı fesh edip, işçinin işine son verme hakkını elde etmekte. İşçiyi istediği saatler boyunca çalıştırma ve bunun karşılığında da yine kendi belirlediği ücreti verebilecektir. Mesai ücretleri düşürülecek, gece çalışma ücretlerindeki fark kaldırılacaktır. Günlük enfazla 10 saatlik çalışma süresi 12 saate ve haftalık 35 saatlik iş süresinin ise 60 saate çıkarılmasının önü açılmaktadır. Hastalanan işçi de, her hangi bir hükümlülük taşımadan, işten çıkarılabilecektir.

Bu yasayla, patronlar mevcut iş kontratlarını bile kendi çıkarlarına göre yeniden düzenlemelerinin önü açılacak ve bunu kabul etmeyenleri işten çıkarabilecekler.

Yasayla, iş güvencesi tamamen patronların insafına ve çıkarına terkedilirken, her hangi bir gerekçe göstermeden çalışanın işine son verebilecektir. Emekçinin buna itiraz hakkı ise elinden alınmaktadır. Bu nedenle, bu güne kadar patronla işçi arasında yaşanmakta olan sorunların çözümünde devreye giren iş mahkemelerinin yetkileri ise olabildiğince budanarak, varlıkları neredeyse sembolik duruma getirilmektedir. Sendikaların itiraz ve işçiyi savunma hakları dahi yokedilerek, zaten fiili olarak sınıfın haklarını savunmak, korumak ve mücadelesini örgütleyip geliştirmekten çok, emekçi sınıfları sisteme yedekleme, öfkesini ve mücadelesini törpüleme görevine soyunan sendikalar, tümüyle işlevsizletirilmek istenmektedir. Bu nedenle, sendikaların muhataplığı ve işyerlerine dair alacakları kararlarının geçerliliği için işyeri çalışanlarının yüzde 50’nin üzerinde üyeye sahip olmalarını mecburi kılmaktadır.

Bu yasayla ayrımcılıkta en kaba haliyle yürürlüğe konulacaktır. Çünkü, göçmen emekçiler, vatandaşlık hakkı almış olsalar bile; işe alma, işten çıkarma ve ücretlerde yerli işçiyle aynı ve eşit haklara sahip olamayacaklar.

Çıkarılmak istenen bu yasanın en büyük mağdurları ise, iş hayatına yeni atılacak

gençler olacaktır. Çünkü, mevcut varolan yasal zorunluluklar kaldırılarak, iş bulma ve işe girme koşulları da, patronların çıkarına ve keyfiyetine göre düzenlenmektedir. İş hayatına yeni girecek olan dinamik genç emekçinin, patron karşısında her hangi bir talepte bulunma hakkı olmayacaktır. Patronlar, istedikleri şartlarla iş sözleşmesi yapacak, hiç bir hakkı olmayan köleler gibi çalıştıralacaktır. Deneme süresi de üç yıla çıkarılarak, iş güvencesi elinden alınacaktır. Üstelik patronlar bütün keyfiyetlerinden dolayı, yasal her hangi bir sınırlamaylada karşılaşmayacaklardır. Yani bu demek oluyor ki, Fransız emperyalist tekelleri, ücretli kölelik düzenlerini bir adım daha ileriye taşıyarak, kapitalizmin serbest rekabet sürecini güncelleme niyetindeler.

Görünen o ki, bu niyetlerini gerçekleştirmelerinin önünde barikat olacak örgütlü ciddi bir güç olmadığından dolayı, çokta sıkıntı yaşamaycaklar. Evet, çıkarılmak istenen bu köleleştirme yasasına karşı Mart ayından bu yana sesler yükselmeye başladı. Bu sesler, Nisanla birlikte sokaklara ve meydanlara taşıp çatışma ve bankalar başta olmak üzere emperyalist tekellerin finans kurumlarının tahrip edilmesi boyutuna yükseldi. Lise ve üniversite gençliği ülkenin hemen her bölgesine yayılan boykot ve sokak çatışmalarıyla giderek yükselen direniş, işçilerin grev ve barikatlarıyla buluştu. Gençlikle işçi sınıfının bu buluşması sürecin öyle sakin yürümeyeceğini göstermektedir. Ancak, başbakan Manuel Vals gençliğin önünü kesmek için öğrenci sendika temsilcilerini toplayıp, 500 milyon Euro’luk rüşvet teklifinde bulundu. Kimi öğrenci sendikaları bu rüşvete tav olmasına karşın, çoğunluk temsilciler tarafından kabul görmedi. Kabul edenler bile, yasa teklifinin geri çekilmesinde ısrarlı olduklarını ve direnişteki gençliği destekleyeceklerini deklare ettiler.

İşçi sendikaları ise, alttan gelen baskıları daha fazla taşıyamayacaklarından dolayı göstermelikte olsa, esasta işçilerin biriken öfkelerinin kontrollerinden çıkmaması için ilk başlarda Genel Grev çağrıları yapmakta ve yürüyüşler düzenlemekle yetinmekteydirler. Fakat yasaya karşı gelişen öfke ve mücadelenin giderek yaygınlaşması, rafinerilerde çalışan proleterlerin greve gitmeleri ve bunu önlerine barikat kurararak, ülkede var olan altı rafinerinin dördünün üretimini tümüyle durdurması ve bunun etkilerinin yayılması sonucu, sendika bürokratları da alttan gelen bu türden tepkileri önleyemeyeceklerini fark ettiler. Bundandır ki, Mayıs ayı ortalarından bu yana yoğun bir mesai harcayarak, uyarı amaçlı grev ve iş yavaşlatma kararı almak zorunda kaldılar. Bir anlamda, zaten kendlerinin dışında fiili olarak başlatılan grev ve kurulan barikatları tanımak zorunda kaldılar.

Bunlar her ne kadar yasanın geri çekilmesinden söz etseler de, yaşanmış olan sayısızca örnekte görüldüğü gibi, yasanın yumuşatılması ve kendilerine dokunan kısımların iptaliyle yetineceklerdir. Bunun içinde ülkenin bir çok alanına yayılmış yürüyüş ve bir kaç günlük iş bırakmayla güç gösterisinde bulunmayı yeterli görecektir. Sınıf mücadelesi perspektifinden kopan sendikalar, doğası gereği, burjuvazinin sınıf içindeki en güçlü ayağı olurlar. Sınıf mücadelesinin engeli ve en barbar sömürü çarkının sorunsuzca, engelsizce dönmesinin manivelası olurlar. Emperyalist ülkelerdeki hemen hemen bütün sendikalar bu hale düşmüşlerdir. 1900’lerin başında kurulduğundan 1980’lere kadar tarihi, şanlı sınıf mücadeleleri ve Hitler faşizmine karşı direnişlerle dolu

CGT gibi sendika da, bugün Fransız tekellerinin yörüngesine oturmuş vaziyettedir. Bu nedenle hazırlanmış olan yeni kölelik yasası karşısında ciddi düzeyde bir mücadele sergilemeyeceği ve sermayeyle adım adım uzlaşmanın yollarını arayacakları görülecektir.

Yasaya karşı mücadele de en güçlü ses gençlikten gelmektedir. İşçi sınıfıyla bu ses giderek güçlenme potansiyeli taşımaktadır. Gezi’deki gibi, şehir meydanlarında çadırlarını kurmuş, ”Gece Ayakta Kal” diyorlar. Düzenledikleri formlarla, her kesimi yasa konusunda aydınlatma ve mücadelelerine katmaya çalışıyorlar. Buna tahammül edemeyen Holland ve Vals hükümeti, Gezi’deki gibi meydanlara sadırıp, kitleleri meydanlardan atmaya çalıştı, ama başaramadı. Aksine giderek daha güçlü ve öfkeli bir şekilde şehirlerarası yollar bakatlarla kesilmeye başladı. Hükümetin geri adım atmayacağını açıklamasından sonra bir çok işkoluda grev ve iş yavaşlatma kararı aldı. Petrol rafinerilerindeki grev ve barikatlarla, demiryolu işçilerinin grevleriyle ülkede petrol sıkıntısı ve ulaşımda da büyük sorunlar oluşturmaya başladı. Bu da hükümeti ciddi anlamda bir dertle karşı karşıya bıraktı.

Bütün bu mücadelenin nasıl ve hangi boyuta evrilerek yürüyeceği ve ayrıca hazırlanan yasanın kaderinin olacağı, büyük oranda bu ay içerisindeki gelişmeler tarafından belirleyecektir.

Özcesi, Fransız proletaryası, yeni bir tarihi eşikte, ya bu yeni kölelik yasasını yere çalacaktır, ya da boynu ve eli zincire vurulmuş köle olacaktır..

http://www.halkingunlugu.net/