Mülkiyetçi egemenlik sisteminin dünya tarihine baktığımızda, bu tarihin kanlı ve kirli yüzünü hemen görebiliriz.
Bu tahin bir parçası olan; ezilen ulus ve halkların, azınlık ve inançların katliamı ve soykırımı üzerine kurulmuş ve inşa edilmiş Türk ulus devleti temsilcilerinin, yüz yıldır hedeflerinden hiç sapmadan ve şaşmadan sürdürdükleri kanlı tarihlerine yeni sayfalar ekleyerek, her zamanki hileci, kinci, barbar ve kanlı yüzünü sırıtırcasına göstererek devam ediyorlar. 100 yıldır hız kesmeden büyük bir nefret duygusu da geliştirerek, hiçbir ahlaki,vişdani ve insani sınır tanımadan, tüm işçi emekçilere, ilerici,devrimci-sosyalist-komünistlere, Kürt ulusuna, halklara ve azınlıklara karşı saldırılar ve uyguladıkları acımasız ve vahşi yöntemler her geçen gün derinleştirilerek devam ettiriliyor.
Taksim’de 13 Kasım günü gerçekleştirilen bombalı katliamda, 6 kişinin yaşamını yitirmesi ve 81 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan bombalı eylemin ardından, “TC” devlet yetkililerin yaptıkları bilindik,tanıdık ve daha önce çokça izlediğimiz filmler benzeri, “PKK-PYD yaptı” açıklamalarının hangi yolun taşlarının örülmeye ve döşenmeye başlandığını,karanlık planlarının önceden nasıl yapıldığını; uzun bir süredir hazırlıklarının Kürt Özerk bölgesi olan Rojava’ya ve kuyruk acıları hiç dinmemiş Kobani’ye saldırıların bahanesi yapılması bakımından ve hemen arkasından Rojava ve Güney Kürdistan bölgelerine yönelik saldırı ve işgal planlarının devreye sokulması; Taksim’de ki bombalı katliamı kimin tezgahladığı ve hangi amaç için yapıldığı da çok net olarak ortaya çıkmış ve kendini ele vermiş oldu.
Egemen ulus devletler, kendi çıkarları ve hedefleri için butür provokasyon ve kanlı eylemleri tarihleri boyunca hep örgütlemiş, yapmış ve yaptırmışlardır. Esas yapmak isteği ve yapacağı harekete yol açmak, zemin hazırlamak ve mesele bir bahane üretmektir. Bunu yaparken, gerçek ve doğru bilgileri karartarak, gizleyerek, birçok manipilasyon yöntemle kitlelerin kafasını yanlış ve kirli bilgilerle bulandırıp, karıştırmayı da hiçbir zaman ihmal etmezler.
Faşist Türk devletinin bugün Kürt bölgelerine dönük saldırı, bombardıman ve işgal hareketine gerekçe yaratmak ve üretmek için,Taksim katliamını bizzat kendilerinin örgütleyip yaptıkları ve Kürt bölgelerine saldırıların gerekçesini yaratarak; milliyetçi ve şovenizmle zehirlenmiş milyonların duygularına oynayarak, arkasına alarak ve aynı zamanda “millet ittifakı” denen burjuva kliğin kendisini sıkıştırmasının önünü almak için, her zaman birleştikleri Kürt düşmanlığında hizaya sokarak, arkasına takmak için genellikle sıkıştığında savaş politikasını devreye sokarak, burjuva kliğin sesini soluğunu hemen kesmesini, hatta saldıri,savaş, askeri teskerelerde, dokunulmazlıkların kaldırılması vb.vs konularda çok ustaca ve kurnazca politikalar geliştirmesini,devletin ” beka” meselesi deyip diğer burjuva kliğin yumuşak karnına oynamasını bilmiştir.
Görüldüğü ve izlendiği gibi içerde ve dışarda oldukça sıkıştığı ve büyük bir ekonomik ve siyasi kriz içinde debelenen ve çıkmazda olan AKP-MHP faşist iktidarı, böylesi kritik süreçlerde aniden gündem değiştiren bir hamle yaparak ve kendine karşı iktidar mücadelesi yürüten komprador burjuva kliği frenleyip sus pus ederek,kitleler içinde her geçen gün erimeye yüz tutmuş gücünü yeniden konsolide etmeye ve tahkim ederek, milliyetçi ve şovenizmden büyük oranda etkilenmiş yığınları yine peşine takarak oy devşirmeye ve ne pahasına olursa olsun talancı ve soyguncu saltanatını sürdürmek istiyor.
Ayrıca son yapılan Taksim katliamı; yine 2015-2016 seçim döneminde kaybettiği seçimi; Türkiye ve Kürtdistan’da birçok yerde bombalar patlatarak,yüzlerce insanı katlederek, devlet terörü ile nasıl tekrar seçim aldığının ve tekrar seçimler yaklaşırken,adete tekrar böylesine bir kaos ve kanlı döneme girıleceğinin işaret ve sinyali verilmektedir.
Türkiye ve özellikle Kuzey Kürdistan’da onlarca gazeticiyi çeşitli sudan bahanelerle gözaltına alıp tutuklayarak, halkın doğru haber alma kaynaklarını kurutarak, “dezenformasyon” adı altında gerçekleri gizleme ve karartma yasası denilen ” sansür yasası”nı da devreye sokarak, gerçekleri yazan-çizenleri de bu yasaya dayanıp hapislere tıkarak, saldırı ve katliamlarla da tam bir korku iklimi yaratıp, tek kale maç yapar gibi seçimlere gitmek ve her ne pahasına olursa olsun iktidarını korumak gibi bir hedefinden başka birşey düşünmüyor.
Görüldüğü gibi içerde Kürt halkına sürekli operasyon çekip, onbinleri içeri tıkarken, Rojava ve Güney Kürdistan bölgelerine aylardır savaş uçaklarıyla bomba yağdırarak ve tekrar başlatmış olduğu savaş ve işgal saldırılarıyla seçim kampanyasını da başlatmış oluyor. “TC” devleti kendi cephesinde Kürtlere böyle bir savaş açmış ve başlatmışken, ne tesadüf ki faşist İran Molla rejimi de Mahabat Kürt kentinin üzerinne ağır silahlarla yürüyordu.
Açlık yoksulluk diz boyu iken, yoksulluk ve geçim derdi milyonları nefes alamaz duruma getirmişken; bunun üzerini kapatarak, milyonlarca işci emekçinin esas, temel ve bir o kadar da yakıcı sorun ve gündeminin üzerini kapatmak, gerici milliyetçi propagandalarla kitleleri savaş atmosferi ve güdümüne sokarak,kokuşmuş insanlık düşmanı, kadın ve doğa düşmanı iktidarlarını ayakta tutmak. Tüm mesele bu. Savaşın yıkıcılığı, çoluk çocuğun ve insanların katledilmesi, bunların hiç mi hiç umurlarında bile değil.
Dolayısıyla; böylesine tehlikeli ve kritik bir süreçte, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da ve Kürdistan’ın diğer üç parçasında işçiler emekçiler, ezilen halklar, İran faşist şeriyatçı Molla rejimine karşı iki aydır ölümüne direnen İran ve Kürdistanlı kadınlar ve halklarda olduğu gibi kadınlar, gençler, bu katliamcı ve soykırımcı sömürge hukuğu ve politikalarına karşı ayağa kalkmalı ve direnişe geçmelidir. Çünkü tek seçenek, tek çıkış yolu budur! Zoru zorla alt etmek,başka çıkış yolu yoktur! Unutmayalım ki, kapitalist barbarlık yıkılmadığı sürece, dökülen alınteri,göz yaşı ve kan bizden olacaktır!