Erdal Yıldırım (17-05-2017) Mayıs ayı tarihi ezilenler, sömürülenler, mazlumlar için Spartaküs’ten, Şeyh Bedreddin’e, Pir Sultan’dan Alişer’e, Zarife’ye, Mustafa Suphi’den Seyit Rıza’ya, Deniz’den, Mahir’e, Mazlum’dan İbrahim’e, Nurhak’larda Sinan’dan Madımak’taki Koray’a ve Gezi ayaklanmasında yitirdiğimiz çocuklarımıza, Roboskili Kürt çocuklarından Berkin Elvan’a uzanan şanlı bir tarihtir.
Öyle bir coğrafyada, öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, nerdeyse yılın tüm günlerinde ve ülkenin dört bir tarafında bize yaşatılan acıları, haksızlıkları, uğradığımız katliamları protesto etmekle geçiyor ömrümüz. Ve her gün o acılarla, duygusal anlarla bir kez daha yoğruluyor her birimizin ruhu ve bedenleri..
Öyle bir ülke tarihi ki, bu ülkenin de, bu coğrafyanın tarihi de katliamlar tarihidir. Bu coğrafyada yüzlerce yıldan bu yana ezilenler, mazlumlar, farklı etnik ve inançsal kimlikler katliamlarla, soykırımlarla, susturulmaya, bastırılmaya, yok edilmeye çalışıldı. İşçiler, emekçiler sosyal haklarından uzak şartlarda çalıştırıldı. Daha dün Soma kömür madeni ocaklarında yüzlerce işçi göçüklere, yangınlara kurban edildi.
Ve bundan ötürü yaşadığımız her ay bir diğer aydan daha çok acı ve gözyaşıyla dolu… Ancak yine de Mayıs ayının aylar içersinde farklı bir yeri var. Mayıs ayı bahar ayıdır. Mayıs bahar aylarının güneşin sıcaklığıyla yaza evrildiği, sevginin, aşkın, direnişin, öfkenin zirveye çıktığı ayıdır. Ama ne yazık ki, diğer yandan Mayıs ayı zulümlerin, katliamların da bolca olduğu bir aydır. Bu şiirlerin dizelerinde de görülüyor..
Sabahattin Ali:
“mayıs ayların gülüdür / taze bir çiçek dalıdır
içerim ateş doludur / mayıs’ta gönlüm delidir
yeşil dağlara göçülür / kızıl şaraplar içilir
yarim dökülür saçılır / mayıs’ta gönlüm delidir” diyor.
Mayıs ayında aklımıza hemen yakın tarihimizde 1 Mayıs 1977’de Taksimde yitirdiklerimiz gelir. O gün Taksim meydanında yüz binlerce işçinin, emekçinin üzerine otel odalarından, resmi binalardan ve plakasız araçlardan yüzlerce mermi sıkıldı. Biz o gün Taksim’de 34 canımızı yıldızlara uğurladık.
Mayıs ayı denince aklımıza 4 Mayıs 1937 de Bakanlar Kurulunun Dersim Soykırımı (Tertele) kararı ve bu kararın uygulanması sonucu 37 – 38 de Dersim’de katledilen genç, yaşlı, kadın, çocuk kefensiz giden onbinlerce can gelir. Mezar yerleri bile gizlenen Seyit Rıza ve yoldaşları, binlerce hizmetçi veya evlatlık verilen çocuk, başka şehirlere sürgüne gönderilenler gelir.
Evet, şairin dediği gibi Mayıs ayı güllerin ayıdır.. Biz Mayıs aylarında sayısız kıpkırmızı gülümüzü yitirdik. 6 Mayıs 1972’de Karşıyaka’nın üç gülünü, 12 Mart darbesi sonrası Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i yitirdik.
Mayıs denince idam sehpasını kendisi tekmelerken:“Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm–Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt Halklarının Kardeşliği! Yaşasın İşçiler, Köylüler! Kahrolsun emperyalizm!”diye haykıran Deniz Gezmiş gelir aklımıza.
Mayıs denince“Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için bir defa şerefimle ölüyorum. Sizler, bizi asanlar, şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz! Bizler halkımızın hizmetindeyiz, sizler Amerika’nın! Yaşasın Devrimciler! Kahrolsun Faşizm”diyen Yusuf ASLAN gelir aklımıza.
Mayıs denince“Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeksizin halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım. Bu bayrağı, bu ana kadar şerefle taşıdım. Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum. Yaşasın İşçiler, Köylüler ve Yaşasın Devrimciler! Kahrolsun Faşizm!”diyen Hüseyin İNAN gelir aklımıza.
Mayıs ayı denince aklımıza yurtsever hareketin öncülerinden Haki Karer gelir. 13 Mayıs 1980’de Karakoçan’da ölümsüzleşen Ermeni asıllı Armenek Bakırcıyan (Orhan Bakır) gelir. Orhan’ı tanıyanlar O’nu şu şekilde anımsarlar. Yaşarken hep bölüşülen bir ekmek, bölüşülen bir ranza, bölüşülen umutlar. Ve ölürken milyonlarca parçaya ayrılıp herkese “alın bir parçam da size” diye dağılan bir can.
Mayıs ayı denince aklımıza 17 Mayıs 1982’de Diyarbakır zindanında12 Eylül faşizmini, işkenceleri, zulmü ve ihaneti protesto etmek için bedenlerini ateşe veren Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Necmi Üner ve Mahmut Zengin gelir. O dörtler ki, her biri bir ateş topuna döndü, faşizme silah olarak yöneldi ve bu görkemli başkaldırı eylemi yıllarca Kürt halkının dirilişine ve özgürlük mücadelesine ışık tuttu.
Mayıs ayı denince aklımıza 44 yıl önce 18 Mayıs 1973‘te Diyarbakır zindanlarında 68’in sembol isimlerinden İbrahim Kaypakkaya gelir. İbo zindanda, işkence altında 3,5 ay boyunca direniş destanları yazmış, işkencecilere sır vermemiştir. Onu yenemeyen işkenceciler çareyi İbo’yu katletmekte bulmuştur. İbo, direnişiyle ser verip sır vermeme geleneğinin öncüsü olmuş, işkencecilerini zindanda mahkum etmiştir. Ve o direniş destanından kısa bir pasajı sizinle paylaşayım. Şöyle diyor İbo:
“Esasen biz komünist devrimciler, prensip olarak siyasi kanaatlerimizi ve görüşlerimizi hiçbir yerde gizlemeyiz. Ancak örgütsel faaliyetlerimizi örgüt içinde bizimle beraber çalışan arkadaşlarımızı ve örgüt içinde olmayıp da bize yardımcı olan şahıs ve grupları açıklamayız. Ben buraya kadar anlattıklarımı samimiyetle inandığım Marksist-Leninist düşünce uğruna yaptım ve sonuçtan asla pişman değilim. Ben bu uğurda her türlü neticeyi göze alarak ve can bedeli bir mücadeleyi öngörerek çalıştım ve neticede yakalandım. Bir gün sizin elinizden kurtulursam yine aynı şekilde çalışacağım.”
Mayıs ayı denince aklımıza 31 Mayıs 1972’de Nurhak dağlarında yitirdiğimiz Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan gelir. O Sinan Cemgil ki, arandığı halde, istanbul’da öldürülen arkadaşı Taylan Özgür ile ilgili toplanan kitleye:“Bir devrimci kardeşimiz polis kurşunu ile kahpece öldürülmüştür. Devrimci şehitlerin matemini tutacak zamanımız yoktur. Devrimcilerin postunu ucuza satmayacağız” diyecek kadar yiğit bir devrimcidir.
Ve mayıs ayı denince daha geçtiğimiz yıllarda 31 Mayısta Taksim Gezi Ayaklanması ile başlayan süreç ve 8 canın, 8 çocuğumuzun Abdullah, Mehmet, Ethem, Medeni, Ali İsmail, Ahmet, Hasan Ferit ve Berkin Elvan’ın yıldızlaşarak aramızdan ayrılmaları gelir.
Mayıs ayı, ezilenler, ötekileştirilenler, hakları ve özgürlükleri ellerinden zorla alınan mazlumlar için, Spartaküs’ten, Şeyh Bedreddin’e, Pir Sultan’dan Alişer’e, Zarife’ye, Mustafa Suphi’ Seyit Rıza’ya, Deniz’den, Mahir’e, Mazlum’dan İbrahim’e, Madımak’taki Koray’dan Gezi sürecinde yitirdiğimiz çocuklarımıza, Roboskili Kürt çocuklarından Berkin Elvan’a, mücadelenin, direnişin, özgürlüğün haykırıldığı şanlı bir tarihtir. Egemenler, ezenler, sömürenler içinse utanç dolu bir tarihtir.
Bugüne kadar yıldızlara uğurlayarak taçlandırdıklarımızın sayesinde bu direniş, özgürlük ve eşitlik sevdası devam edecektir. Onlar karşılıksız, serlerini vermek pahasına mücadele ettiler, savaştılar ve bize de isyan etmeyi, direnişi, başkaldırıyı miras bıraktılar.
Bize düşen emperyalizme, faşizme her türden gericiliğe ve ayrımcılığa karşı olmak, şehitlerimizin anılarına, mücadelelerine sahip çıkmak ve onlara layık olmaktır.
Erdal YILDIRIM