AMSTERDAM (16.12.2013) Mikhail Kalaşnikof 1941 yılında Kızıl Ordu’da bir tank subayıydı. Cephede yaralanmasının hemen ardından hastane yatağında uzun bir süre yaralı piyadelerin Alman MP 40lara oranla Sovyetlerin ferdi silahlarının ne kadar yetersiz olduğu hikayelerini dinledi. Silah üretimi konusunda hiçbir tecrübesi olmayan genç teğmen ileride kendi adıyla anılacak silahın ilk prototipini kağıda dökmeye başladı.
Kalaşnikof’un kafasında ferdi bir yarı otomatik silah geliştirme projesi vardı. Bunun için 1942 yılında Kızıl Ordunun merkezi silah geliştirme programına tayinini istedi. Komutanları onun ilk çizimlerine göz attıktan sonra bu istemine olumlu yanıt verdi.
Kalaşnikof ilk olarak 1944 yılında Kızıl Ordu için silah yarışmasına katıldı. M1 Garand silahından esinlenen Kalaşnikof’un ilk dizaynı Simonov ferdi silahı karşısında kaybetti. Simonov daha sonra Kızıl Ordu’da SKS adı altında kullanılmaya başlanan silahların ilk modeliydi.
Genç teğmen 1947 yılında ise kendi adıyla anılan AK-47’yi dizayn etti. Kızıl Ordu mühendisleri tarafından şaşkınlıkla karşılanan silah henüz iki yıl geçmeden 1949 yılında Vasily Degryaryov ve Geogry Shpagin’in de katkılarıyla Kızıl Ordunun standart ferdi silahı oldu. AK-47’yi 1974 yılında üretilen AK-74’ler takip etti.
KALAŞNİKOF NASIL BAŞARILI OLDU?
AK-47’nin başarısında İkinci Dünya Savaşı sırasında kullanılan yarı otomatik piyade tüfeklerinin ağırlığı, değişken koşullar karşısında iyi korunmaları gerekliliği ve cephanelerinin üretiminin pahalı olmasının büyük etkisi vardı. Almanlar bir piyadenin rahatlıkla taşıyabileceği 7.92 mmlik MP 43-44 silahlarını geliştirerek Sovyetler, ABD ve İngiliz ordusunun piyadelerine karşı önemli bir avantaj sağlamıştı. MP43-44ler hem tek tek mermi atıyor hem de otomatik modda neredeyse bir makinalı tüfek gibi tarama yapabiliyordu.
Kalaşnikof’un geliştirdği AK-47, kullanım prensipleri açısından MP43-44leri esas alsa da orijinal bir silah mühendisliği dehasını taşıyordu. Normal koşullarda 1947’de dizayn edilen bir silahın 10 ya da belki biraz daha fazla uzun bir dönem popüler olması beklenirken AK-47’nin pratikliği, hafifliği, düşük geri tepme oranı ve dayanıklılığı onu yüzyılın silahı haline getirdi.
8 temel parçadan oluşan AK-47’nin sökülüp takılması, temizlenmesi ve kullanımı için neredeyse 1 saatlik kısa bir eğitim yeterli. “Sakar askerlere karşı dayanıklı” olarak tanımlanan bu silahın mekanizmasını kasten bozmak dahi oldukça zor.
Vietnam’da çamurun içinde, Sina Çöllerinde kumun içinde günlerce bekletildikten sonra hiçbir silah ek bir temizlik gerektirmeden AK-47 gibi çalıştırılamadı. Su, soğuk, aşırı sıcak gibi koşularda modern askeri tarihin en güvenilir silahlarından biri oldu.
AK-47 bununla birlikte üretimi en ucuz ferdi yarı otomatik silahlardan biri olması nedeniyle dünyanın en çok üretilen silahlarından biri oldu.
VİETNAM’DA OYUNU DEĞİŞTİREN SİLAH
ABD ordusu Vietnam’a girdiğinde M16’lar henüz yeni dizayn edilmişti. Ordunun en güvendiği silahlardan biri olan M16, ABD askerlerinin temel silahı olacağı düşünülüyordu. Ancak Vietnam’da M16 tam bir fiyaskoya yol açtı. Vietkongların elindeki AK-47ler temizlenmeden aylarda kullanılabilirken ABD askerleri M16larını her kötü hava ya da arazi koşulunun etkisi sonrasında temizlemek zorunda kalıyordu. Bu nedenle piyadelerin tümü için ayrı bir temizleme ekipmanı taşıma ve sürekli olarak temizleme molaları gerekiyordu.
Sovyetler Afganistan’ı işgal ettiğinde Mücahitlere silah yardımı yapan ABD, tuhaf bir taleple karşılaştı. Mücahitler ABD’nin “gelişmiş” silahlarını değil Sovyet ordusunun elinde bulunan Kalaşnikofları istiyordu. Aynı şekilde Irak ordusu da ABD’nin silah yardımı listesinde Kalaşnikofları listenin en üstüne yazmıştı. ABD bu nedenle 1980li yıllarda dünyada en çok Kalaşnikof silah alan ülke oldu.
Sovyetler Birliği, Kalaşnikof türü silahları sadece satmıyor aynı zamanda müttefik olarak gördüğü ülkelere üretim hakkını da veriyordu. Dünyada 1970-1985 yılları arasında tam bir Kalaşnikof üretimi patlaması yaşandı. Üretim o kadar yüksekti ki Ortadoğu’da bir Kalaşnikof’un fiyatı 15 dolara kadar düşmüştü. Bu süreç Kalaşnikof’un tüm Ortadoğu ve Afrika’daki değişik grup ve örgütlerin temel silahı haline gelmesine yol açtı.
Kalaşnikof ülkeleri için mücadele eden fakir halkların, devrimci örgütlerin temel donanımı olmakla birlikte Afrika’nın fakir ülkelerinde iç savaşın tarafı gruplar tarafından da, suç örgütleri üyelerince de yaygın bir şekilde kullanıldı. Örneğin Ruanda soykırımında Hutuların elindeki silahların tamamına yakını Kalaşnikoflardı.
Dünya Bankasının verilerine göre bugün dünyada ferdi silah pazarında 500 milyon silah bulunuyor. Bunların neredeyse beşte birini Kalaşnikoflar oluşturuyor.
Bugüne kadar Kalaşnikofların kullanılması sonucu öldürülen insanların sayısı ise tahmin edilebilmekten çok uzak. Kalaşnikof o kadar yaygın bir şekilde kullanıldı ki en iyimser bilançolar dahi milyonları gösteriyor.
BİR SEMBOL OLARAK KALAŞNİKOF
Kalaşnikof bunun yanında sadece bir silah değil. Bazı ülkelerde kültürel bir öğe, hatta bir duruşun ifadesi. Üzerine şarkılar yapılan, herkesin ilk görüşte tanıdığı başka hiçbir silah yok ve olmadı. Kalaşnikof adeta bir şövalyenin kılıcı gibi bir algı oluşturdu.
Ve Kalaşnikof 2000 yılında yüzyılın silahı seçildi. Atom bombalarının kullanıldığı, nükleer silahlanmanın tavan yaptığı, kimyasal silahların yüzbinlerce insanın hayatına mal olduğu, dev savaş makinalarının inşa edildiği 20. yüzyılda, yüzyılın silahı olarak Kalaşnikof’un seçilmesi aslında herşeyi anlatıyor.
Askeri uzmanlar Kalaşnikof’un daha en az 25 yıl kadar hayatımızda kalacağını ifade ediyor. Kimilerine göre fakir ülkelerin ordularının dayanabileceği tek silah olan Kalaşnikoflar varlığını uzun süre sürdürecek.
ANF