Kaybedeceğimiz Bir Şey Yok Kazanacağımız Dünya İçin İleri

 

Açlık ordusu yürüyor

Yürüyor ekmeğe doymak için

Ete doymak için

Kitaba doymak için

Hürriyete doymak için.

Nazım Hikmet

Emperyalist kapitalist dünya sisteminde üreten emekçi çoğunluğun yaşam standartları her geçen gün daha da kötüleşiyor. Açlık ordusu durmaksızın büyüyor. Büyük yığınlar açlık sınırına hapsedilmiş esaret altında yaşamlarını sürdürüyor, yoksulluğun pençesinde doğan bebekler ölmeye devam ediyor.

Eli sopalı bir avuç varsıl azınlık emek gaspından elde ettiği haksız kazançla muazzam bir varlık içinde sırça köşklerde yaşamaktadır. Emeğe yabancı oldukları kadar insani değerlere de yabancı olan bu asalak zümre yer kürenin tek kötülük kaynağı durumundadır.

Keskin sınıf çelişkileri zemininde toplumsal yaşama serpilen demokrasi ve özgürlük mücadelesi bugünkü siyasi konjonktürde çok daha çetin ve çok daha ağır bedelleri göze almayı gerektiriyor. Büyük hegemonya hayalleri ve kar hırsı uğruna tahrip edilen tüm tabiatta artık olağan insani yaşam dahi bedel ödemeden sürdürülemez bir lükse dönüşmüştür.

Burjuva gerici düzende emekçilere reva görülen yaşam yarı-aç/yarı-tok yaşamdır!

Biz işçilerin, biz yoksul köylülerin, biz emekçilerin yarattığı maddi-manevi değerler; burjuva-feodal sınıflar ve onların imtiyazlı memurlarından oluşan hükümetleri tarafından çıkarılan yasa ve kanunlarla gasp edilip, bize bir lütufmuş gibi belirli bir ücret karşılığında sunulmaktadır.

İnsanın insanca yaşama gereksimi içerisinde, toplumun yarına yönelik ortak ve ücretsiz kullanım tapusu olan doğal yer üstü ve yer altı kaynaklarımızı elimizden alıyorlar. Paranın kölesi sermayedarların ve toprak ağalarının mülkiyetine verilen bu kaynaklarımız, sermaye artırımı ve ticaret eşyası olarak düzenlenerek,  “bölgeye yatırım” olarak sunuluyor.

Yıllarca mücadele ederek kazandığımız bir dizi iş güvenliği ve sağlıklı çalışma koşulları, daha fazla kâr ve daha fazla ucuz emek için devlet tarafından yapılan özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma ve örgütsüzleştirme politikalarıyla elimizden alınıyor. Böylece bizlere bir yandan “ileri demokrasi”lerinde “modern özgür köle” statüsü verilirken, bir yandan da “güvenli, sağlıklı çalıştırıyoruz” yalanlarıyla kandırıyorlar.

Artık birer katliama dönüşen “iş kazalarındaki” toplu işçi “ölümleri” akabinde imtiyazlı bürokratlar tarafından, “kaderiniz bu” açıklamalarıyla göçük altında kalan bedenlerimizin ardından mağdur olmuş ailelerimize,“başınızın çaresine bakın” talimatı vermekten geri durmuyorlar.

İşsizlik korkusuyla güvencesiz ve sağlıksız koşularda ömür tüketiyoruz. İş bulma umuduyla kapı kapı dolaşırken, geleceğimize umutla bakamadan yavaş yavaş tükeniyoruz.

Artan vergi ve zamlarla hasadımız yerde kalıyor, toprağımız gasp ediliyor. Çıkarılan kanunlarla ürünlerimiz, tüccarların dağıttığı sadakaya razı gelinerek el değiştiriyor. Köylerde en değerli varlığımız hayvanlarımız oluyor. Onlara kendimizden daha iyi bakmak zorunda kalıyoruz. Ama artık hayvanlarımız da ağaların-tüccarların çıkarlarına hizmet eden kanunlar nedeniyle, bizlerin zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak değerde satılamıyor.

Günlerce makine başında çalışıp devasa ürünleri üretirken, aylarca kuru toprağı tırnaklarımızla kazıyıp hasada ermesini sağlarken; hangi gün emeğimiz karşılığını alabildik de soframızda tam doyabildik ve bir gün çocuğumuz beslenme ihtiyacını düşünmeden uyuyabildik… Hangi gün kiramızı, yakıt masrafımızı, elektriğimizi, suyumuzu rahatça ödeyebildik bu düzende.

Bir günde 2 saat yaşıyoruz;

Günde 12 saat çalışıyoruz, 8 saat uyuyoruz, 2 saatimiz yol, yemek gibi zorunlu ihtiyaçlarla geçiyor. “Modern özgür köle” olarak sunulan bu yaşamda 2 saat kalıyor bize… Günde 2 saat. Kendimiz için 2 saat yaşamaya çalışıyoruz. İnsanın kendine has faaliyetleri 2 saate sığar mı düşünün. Düşünün, çoğumuza 2 saat bile kalmıyor. İşte burjuva-feodallerin bize reva gördüğü yaşam.

Sonuç olarak bu ülkede insanca yaşamak zor ve “suç”

Hakları için sokağa çıkarak mücadele eden işçilere ve emekçilere; baraj ve HES’lerle toprağın gasp edilmesine karşı çıkan köylülere; “töre, namus” adı altında katledilen kadınların isyanına; bilimsel-parasız-anadilde eğitim şiarıyla sokağa çıkan gençlere, ulusal ve etnik eşitsizliklere karşı mücadele eden halkımıza sunulan “ileri demokrasi”, baskı, sindirme ve zindanlara atılmaktır.

Sömürü üzerine bina olmuş, burjuva feodal ağaların oluşturduğu asalak sürüsünü korumak işlevi gören bu korku imparatorluğunda; en temel ekonomik ve demokratik haklarımızı savunmak, “terörist” olmakla eş değer olarak lanse ediliyor.

Toplumsal muhalefeti sindirme, korkutma ve devlet faşizmine itaate zorlamak için oluşturulan F Tipi Hapishanelerde; özgür iradeyi temsil etmek, kitap okumak, baskı ve tecrit politikalarına karşı durmak ve tecrit içerisinde, daha da ağır tecridi beraberinde getiriyor

Bizleri kendi değerlerine yabancılaştırıp birbirinden kopuk, birbirine düşman eden “modern özgür köleler” statüsüne sokan burjuva feodal sistem içerisinde insan olarak yaşamak, örgütsüz olarak mümkün değildir.

Çünkü; egemenler insanca yaşama düşman olup toplumsal birey ve tüm topluma köle yaşamı dayatmaktadırlar. Çünkü toplumu baskı altında tutan egemenler devlet denen zor örgütü vasıtasıyla hükmetmektedir.

Örgütsüzlük yenilgiye, örgütlülük zafere çıkan yoldur. Örgütlü bir halkı ve işçi sınıfını yenmek zordur. Örgütlenmiş bir halk kendi kaderini eline almış demektir.

İnsan olma olgusunu koruyabilmek için her geçen gün daha ağır bedeller ödemeye sürüklenen işçiler ve yoksul köylülerimiz;

Yukarıda değindiğimiz nedenlerden ötürüdür ki 1 Mayıs dünya proletaryası ve halklarının emperyalizm ve onun uşağı gerici zorbalara karşı birlik ve mücadele günüdür. Burjuva feodal sınıflara karşı zaferlerle dolu tarihimize yaslanalım ve yeni zaferleri insan olabilme ve yaşaya- bilme adına kazandıralım. Bunun tek yolu örgütlenmekten ve birlikte mücadele etmekten geçer.

Demokrasi mücadelesinde bir mevzi olan Demokratik Haklar Federasyonu bayrağını kaldıralım!

1 Mayıs’ta, emeğimize ve geleceğimize sahip çıkmak, ben insanım diyebilmek için alanları dolduralım!

Demokratik Haklar Federasyonu (DHF), bütün ezilen sömürülen kitlelerin demokrasi mücadelesinde kullanacakları demokratik bir araçtır. DHF varlık gerekçelerine bağlı olarak gerici hakim sınıflar başta olmak üzere her türden gericiliğin karşısında, işçi sınıfı ve devrimci halk kitlelerinin yanındadır.

Gerici düzenin sadakalarına aldanmayalım, demokrasi ve özgürlük adı altında anlattığı masallara kanmayalım; örgütlülüğümüzden güç alalım ve örgütlenelim!

DHF, emperyalist kapitalist sistemin dünya proletaryası ve halklarına karşı açtığı savaş karşısında,  her türden sınıfsal, ulusal, cinsel ve etnik imtiyazların kaldırıldığı özgür bir dünya yaratmak için mücadele etmenin coşkusuyla, dünya ve ülkemiz haklarının 1 Mayıs’ını kutlar.

Yaşasın 1 Mayıs!

Bıji 1 Gulan!

Zincirlerimizden Başka Kaybedeceğimiz Hiçbir Şey Yok!

Kazanacağımız Dünya İçin Mücadeleye-Örgütlenmeye!

Bireysel Kurtuluş Çözüm Değil!

Örgütlü Bir Halkı Hiçbir Kuvvet Yenemez!

 

Demokratik Haklar Federasyonu

26 Nisan 2013